Feminist militanların aktivizmi, öfkeli bir “çifte militanlık” ile bir ayağını feminist harekette, diğerini toplumsal hareketlerde tutmak istemesiyle kendine özgü taleplerini yarattı
1970’lerin İtalyan kadın hareketlerinde mevcut olan, işçicilikten etkilenmiş bir feminizm ile diğer feminizm biçimleri arasındaki farklılıkları özetlemek gerekirse, “eşitlik” ve “kurtuluş” taleplerini yalnızca kadınların erkeklerden farkın örtbas edilmesi olarak görmekle kalmayıp, her şeyden önce ücretli erkek işçilerle ücretsiz kadın ev işçileri arasındaki sınıf ilişkisinin bir mistifikasyonu olarak reddetmeleriyle, liberal feminizmden ayrıldıklarını söyleyebiliriz
1970’lerde İtalyan feminizmi, işçicilik ve otonomi: Karşılığı ödenmeyen yeniden üretim emeği ve şiddetle mücadele / 2. Bölüm
Feminist militanların aktivizmi, sağlık ve özel hayatlarında giderek artan taleplerde bulunurken, öfkeli bir “çifte militanlık” ile bir ayağını feminist harekette, diğerini Yeni Sol örgütleri ve toplumsal hareketlerde tutmak isteyen kadınların durumu kendine özgü taleplerini yarattı. Bu arada, feminist hareket (Potere Operaio ve işçicilik kökenli gruplar dahil) ve Otonomi arasındaki ilişki, Yeni Sol gruplarıyla aralarındaki ilişki kadar gergindi. Otonom kadın kolektifleri, İşçi Otonomisi tarafından NL gruplarından devralınan bazı itibarsız politik uygulamalara devam edilmesini ve feminizm hiçbir şekilde pasifizm ile eş anlamlı olmamasına rağmen, özellikle de (bazen silahlı) şiddet kullanmaya yönelik maço eğilimi eleştirmekteydi. Ayrıca, İşçici ve Otonomcu kadınlar, “bilinç yükseltme”ci feminizm tarafından eski usül Marksist devrimciler olmakla suçlandılar ve kendilerini sık sık kadın hareketinin geri kalanından soyutlanmış buldular.
Bu kadınlar, “şiddet [Kadının pasifliği ve itaatinin, ataerkil ifadelerine karşı bir panzehir olarak algılanan agresif öz-savunma)], öznellik için bir temel olabilir” şeklindeki tutumuyla, feminizm ve Otonomi içerisindeki şiddet ve öznelliğe ilişkin tartışmalara katkıda bulunmuştur. Lotta Continua’nın Kadın Kollektifi için başlıca müdahale alanları, işyerinde ayrımcılık, yasa dışı işçiler (lavoro nero), hapishaneler, “hareket” içindeki cinsel şiddet, erkek egemenliği ve beden ve sağlıkla ilgili mücadelelerin yanı sıra fabrika ve işin reddiydi. Eşitsiz doktor-hasta ilişkisi ve kürtaj yapmayı reddeden tıbbi merkezlerin ve genel olarak kadınları mağdur eden ve sağlık ihtiyaçlarını karşılamayan sağlık hizmetinin kaldırılması üzerine hastanelerde harekete geçilmiştir. Başka bir müdahale alanı ise “kendinden başlayarak” feminist pratiği üzerine kurulan “dayanışma yerine dayanışmacılık” idi. Ayrıca, “bilinç yükseltme” için psikanaliz kullanan ve Radikal Parti’ye yakın olan radikal ayrılıkçı feministlerle de temas halindeydiler, oysa daha geniş feminist hareketle ilişkileri; özel alan, bilinç yükseltme ve şiddetsiz olaylara vurgu yapmasıyla çelişkiliydi. Katolik Kilisesi’nin kadınların kendi bedenleri ve yaşamları üzerindeki kontrolü üzerindeki olumsuz etkilerini suçlayan nadir bir ortak eylem, kentin başlıca katedrali ve resmi kimliğinin sembolü olan Duomo’nun 1975’teki işgali oldu. Diğer eylemler, gelinlik mağazaları ve çöpçatanlık ajanslarına karşı olanlar da dahil, ataerkil kapitalist toplumda kadınların, pasif tüketime yönelik seks objeleri olarak kalıplaştırılmalarına karşı koymak içindi. Aynı zamanda Lea Melandrí’nin, “ev kadınları” ve entelektüellerin, kapitalist toplumda kadının rolüne dair sınıflar-arası bir çalışma gerçekleştirdikleri “Özgür Kadın Üniversitesi’nde yer aldılar. Rosso ve radikal feminizm arasındaki geçişin, Örgütlü İşçi Otonomisi’nin “işçilerin merkeziliği” konumunun kalıcılığıyla çelişmesine rağmen hazırladığı Malafemmina ve Noi Testarde adlı iki dergi, “kişisel olanın politikası” ve kolektif kimliğin bir parçası olan toplumsal cinsiyet rollerinin sorgulanmasına neden oldu.
İşçicilikte ortak köklere sahip olmalarına rağmen, teorik ve siyasal pratiği Mariarosa Dalla Costa ve Ev İşi İçin Ücret Hareketi’yle uyuşmayan bir feminist ve eski bir Potere Operaio üyesi olan Del Re, Autonomia’ya katılmadığı halde, otonom aktivizminin onu yakınsak bir noktaya yönlendirdiğini kabul etmektedir. Del Re burada, feministlerin PCI içindeki epey çelişkili konumunu göz önünde tutarak, “çifte militanlık” konusundaki çetrefilli durumu ele almaktadır:
Bu zor bir konudur çünkü aidiyeti böler: örneğin, hem parlamento dışı siyasi gruplarda aktif hem de feminist olup dramatik kararlar vermek durumunda kalan kadınlarla tanıştım, çünkü feminizm kadınları çarpıcı kişisel tercihler yapmaya zorlamıştır. Düşman çoğunlukla evdeydi: eğer bir kadın bir tür kişisel otonomi kazanır; sevgilileri, arkadaşları, kocaları, babaları ve Sol’daki erkeklerle ilişki kurarak onlarla değişen topluma dair fikirlerini paylaşırsa, çok fazla rahatsızlık duyardı. […] Dolayısıyla bu, oldukça kişisel bir kimliğe ve yaşam tercihine bağlı çok karmaşık bir meseleydi: evlilikleri başarısız olsa bile, bazı durumlarda haklı oldukları için kocalarını terk edemezlerdi. Kararlar o kadar zorlayıcı ve şiddetliydi ki neden bazılarının gizli feminist ve aleni bir biçimde yoldaş olduğunu anlayabiliyorum. Bazı kadınların, küçük bebeklerinin ihtiyaçlarını onayladığı için kocalarını yardımsever bir baba olarak görmeleriyle [PCI] ile işler daha karmaşık hale geldi; gerçi şimdiye dek İtalya’da, en azından 70’lere kadar şu konuları gündeme getiren bir parti olmamıştı. [PCI] ‘da militanlık büyük ölçüde bir aile geleneği meselesiydi; PCI üyesi olan birçok aileyle (anneler, büyükanneler ve kız çocuklar) tanıştım ve bu tarihsel bir eğilim ve değişmesi zor bir şeydi, çünkü bu çok yaralayıcıydı. UDI, feminist hareket ve boşanma hareketine karşı gaddar bir düşmandı. 1976’da PCI, Seveso olayı (dioksin olayı ve yaratık doğurma korkusu nedeniyle kürtaj talep eden hamile kadınlar) sonrasında üyelerinin kürtaj hakkı için sokağa çıkmasına izin vermediğinde, UDI Komünist Parti ile bağlarını kopardı. UDI, PCI’dan ayrıldığı sırada, birçok militan partiden ayrılıp feminist harekete katıldı.
Kadın aktivizmine dair farklı bir perspektif, 1970’lerin sonunda Otonomiye katılmadan önce Lotta Continua üyesi olup, ancak 1980’lerde feminist olan Milanolu bir erkek-şiddeti-teşhircisi tarafından ortaya konuldu. İlk önce politik aktivizmine karşı olan babasından ve daha sonra bir LC üyesi olan partnerinden nasıl şiddet gördüğünü ve başka bir kadın militanın tutumuyla nasıl inkar etmeye zorlandığını anlatıyor:
14 yaşındayken [LC] ‘ye katıldım, çünkü en canlı Yeni Sol grubu gibi görünüyorlardı […] Babam şiddet uygular ve beni “tehlikeli politik faaliyet” olarak gördüğü her şeyden “korumak” için düzenli olarak döverdi, bu yüzden 16 yaşındayken evden kaçmak zorunda kaldım. […] Aynı zamanda [LC] da, “servizio d’ordine” de tehlikeli işler yapan erkek arkadaşım tarafından defalarca dövüldüm. Daha sonra başka bir kadından dayak yedim ve terapiye girmek zorunda kaldım […]
Dövüldükten sonra yardım istediğimde bana: “Şey, sen merdivenlerden düştün, değil mi?” diyen, Arjantin’de silahlı mücadeleye katılan en iyi arkadaşım da dahil tanıdığım diğer kadınlar onu korudu. […] Silahlı mücadeledeki adamların hepsi kahraman değildi, bazıları da çok küçük insanlardı […] Dayaklardan sonra başı belaya girmesin diye, herkes bir araba kazası geçirdiğimi söyleyerek onu polisten korudu. […] [1975’te Roma’daki kadın yürüyüşüne yapılan saldırıya rağmen] bu noktada kadınların örgütten kaçmasını istemedim […] Bazılarımız duvara “Uomo donna uniti nella lotta” yazdı. 37 […] LC’deki kadınlar genellikle LC’nin feminist nedenlerle dağılmaması gerektiğini söylüyorlardı.
Aynı erkek-şiddeti-teşhircisi, feminist harekette militan olmak yerine Otonomi’de olmayı seçen kadınların spesifik kimliğiyle ilgili olarak 1970’lerde Kuzey İtalya’nın Bergamo kentinde bulunan otonomist kadın aktivistlerden bahsetti:
[…] Her şehirdeki hareket farklıydı ve kendisine özgü bir kimliği vardı. Bergamo’da insanlar güçlü bir devlet karşıtı karaktere sahipti […] öz-yönetimli klinikler için devlet kaynaklarını asla kabul etmediler […] Otonominin kadınları sağ olsun, klinikler bugün hala varlığını sürdürüyor […] kendi kendilerini finanse ediyorlardı […] liderlik hala onlarda […] kadın sağlığına olan alakalarıyla ve güçlü bir devlet karşıtlığıyla tanımlanmışlardı. […] diğer şehirlerdekiler, daha çok pornografik sinema salonlarının kapatılmasıyla ilgileniyordu. […] Onlar tecavüze karşı mücadeleden geldiler ve tecavüz karşıtı öz-savunma atölyeleri düzenlediler. […] ve pornografi ve pezevenkliğe karşı bir silahlı öncü kuvvet haline geldiler. […] çok fazla silahlı mücadele gerçekleştirmediler ama pornografik sinemalara, pencerelerini kırıp dökmek gibi doğrudan şiddetli eylem kullandılar; en çok da lavoro nero’ya karşı mücadele edenler. […] covi di lavoro nero’yu yaktılar ama silahlı değillerdi. […] bu eylemler sadece kadınlar tarafından gerçekleştirildi, hiçbir erkek yoktu.
Aynı erkek-şiddeti-teşhircisi, otonomi kadınları ile feminist hareketin geri kalanı arasındaki ilişkiler konusunda şunları söylüyordu:
[Feminist harekette] ılımlı bir ortam hakimdi. […] birçok farklı gruptan oluşuyordu […] sınıf sorunuyla ilgilenmiyorlardı […] daha radikal olan Movimento per la Liberazione della Donna ayrılıkçı değildi ve sınıfı çerçevelerine almamışlardı […] ve bu büyük bir hareketti […] bizim [otonomist kadınların] çok itaatkâr davrandığımızı düşünüyorlardı ve haklılarmış, öyleydik. Çok gençtik. […] feminizmi daha sonra keşfettim […] Doğum kontrolün ve fabrikalardaki kadın sömürüsüne karşı feminist gösterilere gidiyordum, ancak çok sonraya kadar feminist bir bilincim yoktu […] O dönemde güçlü bir sınıf bilincim vardı. […] Feministlerin hareketi böldüğünü düşündüm […] [LC] ve İşçi Otonomisi, 1975 Aralık’ta Roma’daki kadın yürüyüşünde bu yüzden saldırıya uğradı; çünkü bölücü bir güç olarak görülüyorlardı.
İtalyan feminizmi, işçiçilik ve otonomizm, karşılığı ödenmeyen yeniden üretim emeği ile cinsel ve fiziksel şiddet konularında, 1970’lerde kısa bir süreliğine ve sorunlara yönelik olarak birleşti. Eski-işçici ve otonomist kadınlar 1990’dan beri farklı yollara gittiler: Mariarosa Dalla Costa, özellikle köylü ve balıkçıların gıda bağımsızlığı hareketlerine ilgi göstererek araştırmalarını eko-feminist bir perspektifle sürdürdü, Giovanna F. Dalla Costa şimdi farklı ülkelerdeki mikro kredi deneyimleri üzerine araştırmalar yapıyor, Leopoldina Fortunati, iletişim teorisinde tanınmış bir uzman haline geldi, Laura Corradi bir akademisyen oldu ve eko-feminist küresel harekette yer aldı ve Alisa del Re, Padua’daki Yeşil Parti’nin yerel meclis üyesi oldu. İşçicilikten oldukça etkilenen güncel İtalyan feminizminin, karşılığı ödenmeyen ev işlerini, 1970’ten beri daha geniş feminist hareket ve otonom toplumsal hareketlerdeki tartışmaların merkezine yerleştirerek, her zaman “işçi sınıfının merkeziliği” gibi kavramlardan uzak dururken, günümüzde hala çözülemeyen ancak üretken emek teorisi ve neoliberal kapitalizmin altındaki Refah Devletinin yavaş yavaş ortadan kaybolmasına “aşağıdan” bir çözüm olarak uluslar arası “temel gelir ağı” gibi önemli teorik ve politik gelişmelere yol açan bir konu etrafında tanımlandı ve mücadele verdi. Veneto bölge yönetimi tarafından kuzey doğu İtalya’daki evde yapılan bakım işinin ilk kez resmi olarak kabul edilmesi ve sosyal hizmet olarak karşılığının ödenmesine dair verilen karar, WfH hareketi için önemli bir gelişmeydi.
Son olarak, 1970’lerin İtalyan kadın hareketlerinde mevcut olan, işçicilikten etkilenmiş bir feminizm ile diğer feminizm biçimleri arasındaki farklılıkları özetlemek gerekirse, “eşitlik” ve “kurtuluş” taleplerini yalnızca kadınların erkeklerden farkın örtbas edilmesi olarak görmekle kalmayıp, her şeyden önce ücretli erkek işçilerle ücretsiz kadın ev işçileri arasındaki sınıf ilişkisinin bir mistifikasyonu olarak reddetmeleriyle, liberal feminizmden ayrıldıklarını söyleyebiliriz. İşçici feminizm ve sosyalist feminizm arasındaki temel uyuşmazlık ise, kadınların kurtuluşuna ve ekonomik bağımsızlığına giden yol olarak “ev dışı” (dışarıdan olmayan) istihdam konusuna karşı olmuştur. Lotta Feminista ve Ev İşi için Ücret hareketi için, genel anlamda düşük ücretli emeğin ev dışında sömürülmesi, evde kadınların ücretsiz sömürüsüne bir çözüm değildir.
İtalyan Ev İşi için Ücret ağı, erkeklerin (çocuk bakıcısı olarak hariç) feminist örgütlerin ve toplantıların dışında tutulması konusunda ayrılıkçı feminizmle hemfikirken, Selma James’in öne çıktığı İngiliz Ev İşi için Ücret ağı, sonunda erkeklere Payday (Maaş günü) Ağı üyeleri olarak katılma izni verdi, her ne kadar bu iki ağ bölünmüş olsa da, İtalyan ağı 1978-1983 yılları arasında toplumsal hareket aktivistlerinin geniş çapta bastırılmasının etkisiyle feshedildi. İşçici feminizmin ve WfH kampanyasının süregelen alakası ilgili şüphelere gelince, 2001 yılından bu yana, “tüm bakım işlerinin tanınması ve karşılığının ödenmesi” ve erkek-egemen terörizme ve savaşa bir tepki olarak, askeri harcamaların esas bakıcılar olan kadınlar başta olmak üzere topluma geri dönüşü talebiyle küresel kadın grevinin organizatörleri arasında yer alıyorlar.
[Libcom’daki İngilizce orijinalinden Gamze Boztepe tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.