Güney Kıbrıs yönetimi doğalgaz krizini Kıbrıs’ın birleşmesi yönünde bir katalizör olarak kullanmaya niyetli. Tayyip Erdoğan ise Kıbrıs’ın çözümsüzlüğünü dayatan bir politika ile enerji krizini şantaj ve siyasi bir pazarlık unsuru olarak kullanmakta kararlı
Güney Kıbrıs yönetimi doğalgaz krizini Kıbrıs’ın birleşmesi yönünde bir katalizör olarak kullanmaya niyetli. Tayyip Erdoğan ise Kıbrıs’ın çözümsüzlüğünü dayatan bir politika ile enerji krizini şantaj ve siyasi bir pazarlık unsuru olarak kullanmakta kararlı
Doğu Akdeniz havzasının sahip olduğu doğalgaz rezervinin paylaşımı konusunda son günlerde Kıbrıs merkezli sıcak bir tartışma yaşanıyor. Güney Kıbrıs yönetiminin anlaştığı İtalyan petrol şirketi ENI’nin bölgeye gönderdiği sondaj gemisi TSK’ye ait savaş gemileri tarafından engellenince geri dönmek zorunda kaldı. Hatta Erdoğan “Bunların efelikleri bizim ordumuzu, gemilerimizi, uçaklarımızı görene kadardır” ifadelerini kullandı. Ancak engellemenin ardından ExxonMobil devreye girdi. ABD’li petrol devinin Kıbrıs açıklarına gönderdiği araştırma gemilerine Amerikan donanmasından 6. Filo eşlik ediyordu. ExxonMobil şirketinin bu projedeki ortağı ise “AKP dostu” Katar devletine bağlı Qatar Petroleum.
Hatırlanacağı üzere Kıbrıs’taki müzakerelerin çöküşünün ardından Güney Kıbrıs yönetimi ada etrafındaki enerji kaynaklarının değerlendirilmesi için kendi Münhasır Ekonomik Bölge’sini (MEB) ilan etmişti. Adanın çevresindeki doğalgaz yataklarının büyün çoğunluğu Türkiye ile Kuzey Kıbrıs arasında değil, Mısır ile Güney Kıbrıs arasında bulunuyor. Halihazırda Güney Kıbrıs yönetiminin 13 MEB’e ayırdığı bölgenin 12. kısmında ABD’li enerji şirketi Noble Energy 2011 yılında 127 milyar 400 milyon metreküplük doğalgaz rezervi bulmuştu. Ancak 13 parsele ayrılan bölgede yer alan 1, 2, 3, 8, 9, 12 ve 13 numaralı bloklar; Kuzey Kıbrıs’ın TPAO’ya petrol ve doğalgaz arama ruhsatı verdiği A, B, C, D, E, F ve G bölgeleriyle kesişiyor.
AKP kesişen bölgelerde tarama faaliyetlerine dahil izin vermezken diğer alanlar için sondajın ortak yapılması gerektiğini söylüyor. Bu tutum AKP’nin, Kıbrıs politikasının ne olduğunu en açık bir biçimde göstermesi açısından önemli. AKP, Kıbrıs’ın birleşmesinden değil, ayrışmasından yana. Zaten müzakerelerin çöküşünün ardında AKP iktidarının birleşme karşıtı tutumu belirleyiciydi.
Diğer yandan Güney Kıbrıs yönetimi ise geçtiğimiz kasım ayında, Yunanistan ve Mısır liderlerinin katılımıyla Enerji Zirvesi düzenledi. Mısır’ın darbeci lideri Abdülfettah el-Sisi, Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras ve Rum lider Nikos Anastasiadis arasında beşincisi düzenlenen zirvede, Doğu Akdeniz’de doğalgaz kaynaklarının paylaşımı ve Avrupa’ya aktarımı konuşuldu.
Çipras, “Doğu Akdeniz’de gaz yataklarını işletmenin Kıbrıs’ın ‘egemenlik hakkı’ olduğunu” belirtti. Anastasiadis ise MEB içinde hidrokarbon arama çalışmaları sonucunda, ada etrafından bulunacak tüm doğal kaynaklardan elde edilen gelirin Kıbrıslılara ait olduğunu belirtti. Anastasiadis, elde edilecek gelirin bir devlet fonunda toplanacağını ve adanın, Rum ve Türk tarafının birleşmesi halinde de paylaşılması için meclise bir yasa teklifi sunulduğunu kaydetti.
Açıktır ki Ada’da yaşayan halkların ayrışması ya da birleşmesi konusundaki argümanlara bir yenisi daha eklenmiş durumda; doğalgaz kaynakları. Bu doğalgaz kaynakları üzerinden siyaset “şimdilik” ada halklarının çıkarı üzerinden değil, uluslararası şirketler ve ABD çıkarı üzerinden yapılıyor. Ve elbette Tayyip Erdoğan’ın ülke ve bölgede kurmak istediği hegemonyasında “Kıbrıs’tan nasıl yararlanılır” fırsatçılığı ile. Erdoğan da bu durumu çok açık ifade ediyor zaten; “Türkiye tarihten, anlaşmalardan ve uluslararası hukuktan gelen haklarının sonuna kadar takipçisidir ve takipçisi olacaktır. Bizim için Afrin neyse Ege’deki, Kıbrıs’taki haklarımız da odur”.
ABD’nin o zamanki Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’un 15-16 Şubat’taki Ankara görüşmelerinde başlıklardan birinin Kıbrıs’ta giderek artan “enerji kavgası” olduğu iddia edilmişti. Aynı zamanda ExxonMobile’ın eski CEO’su Tillerson’un konuya “savaş gemisi diplomasisi” diyerek atıfta bulunduğu, rahatsızlık duyduğunu açıkladığı ve AKP’nin gerilimi düşürmesini istediği öne sürülmüştü. Benzer uyarıların Avrupa Birliği üyelerinden de geldiği biliniyor.
Diğer yandan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, 6. Filo gerilimiyle ilgili olarak, “Arama gemisinin oraya gelmesiyle ilgili bir sürecin ilerlediğini biliyoruz. Çağrı yapmak isterim; Doğu Akdeniz’i bir fayda noktası haline getirelim, çatışma bölgesi haline değil” diyordu.
Ancak Tayyip Erdoğan’ın pusulası Kıble’yi (içinden geldiği siyasal akımın temel özelliği olarak), elinde tutanın çıkarına göre değiştirme özelliğine sahip. O pusula biat için kullanıldığı gibi şantaj, tehdit, kişisel çıkar için de kullanılır. Ta ki halklar kendi geleceklerine kendileri karar verene dek.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.