Çok uzak olmayan bir gelecekte Rusya, sıranın İdlip’teki Nusra ve müttefiklerine geldiğini söyleyip harekete geçecek. AKP de kendi eliyle yarattığı cihatçı bataklığının kurutulmasında Rusya’nın beklentilerine yanıt vermek zorunda kalacak
Çok uzak olmayan bir gelecekte Rusya, sıranın İdlip’teki Nusra ve müttefiklerine geldiğini söyleyip harekete geçecek. AKP de kendi eliyle yarattığı cihatçı bataklığının kurutulmasında Rusya’nın beklentilerine yanıt vermek zorunda kalacak
TSK ile AKP destekli cihatçı grupların Afrin’e yönelik operasyonunun 58. gününe denk gelen 18 Mart’ta, YPG-YPJ güçleri kent merkezinden çekildi.
Bu beklenmeyen bir gelişmeydi. TSK ve cihatçılar, güneyden açık bir koridor bırakacak şekilde kent merkezini kuşatmak üzereydi. YPG ise “onları sürprizler bekliyor” diyerek şehir savaşına hazırlandıklarını ima ediyordu. Ancak beklenenin tersi oldu ve ciddi bir direnişle karşılaşılmadan kent merkezi ele geçirildi. Aynı gün Afrin Kantonu Yönetimi “daha büyük katliamların önüne geçmek için” sivilleri kentten çektiklerini açıkladı. “Bizim çekilmemiz bir yenilgi değil” diyen kanton yönetimi, Afrin’in genelinde gerilla savaşının süreceğini belirtti. Kanton yönetiminin, sivilleri tahliye etme kararının haklılık payı var.
TSK’nin, operasyonu “şehir savaşına gerek bırakmayacak” şekilde sürdürdüğü görülüyordu. Havadan ve karadan yoğun bombardımana ek olarak kuşatma öncesi kent merkezinin suyu ve elektriği de kesilmişti. 14 Mart’tan 18 Mart’a kadar yaklaşık 200 bin sivil bölgeden göç etmek zorunda kalmıştı.
Ayrıca kanton yönetimi, 58 günde 820 YPG-YPJ’li ile 500 sivilin hayatını kaybettiğini, 1030’dan fazla sivilin de yaralandığını açıkladı. Kayıpların bu kadar fazla olması, olası şehir savaşında daha büyük bir bilançoyla karşı karşıya kalınacağına işaret etmekteydi.
Sonuç olarak Rojavalı yetkililer, ne askeri bir hezimetle Afrin’i kaybetmeyi ne de bir “Pirus zaferi” ile Afrin’i elde tutabilmeyi tercih ettiler.
Peki, Afrin’i ele geçirenler cephesinde ne oldu? Onları dört gözle bekleyen Afrinliler yoktu. Böyle olunca da Afrinlilerin malını, mülkünü kendine “fetih hakkı” sayan cihatçılar hemen işe koyuldu. İlk olarak “put” bellenen Demirci Kawa heykeli tekbirler eşliğinde yıkıldı. Ardından evler, dükkanlar ve kamu kurumları yağmalandı. Tüm bu cihatçı yağması ve talanı AFP muhabiri Bülent Kılıç tarafından fotoğraflandı. Yıllar sonra Afrin operasyonu denildiğinde akla ilk olarak iki fotoğraf karesi gelecek: Demirci Kawa heykelinin yıkılışı ve “ganimet” diyerek cihatçıların kenti yağmalaması.
Diğer taraftan bir askerin Afrin Kantonu binasına Türk bayrağı asmasıyla, TSK’nin “Operasyon Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olarak icra edilmektedir” ifadesi de buharlaşıyordu.
Şimdi gelelim AKP’nin Afrin için yaptığı planlara…
1- Afrin’e “merkezden atama”: Azez, Cerablus, El-Bab ve Mare’ye kaymakam atayan ve bu bölgeleri “arka bahçesi” olarak yeniden inşa etmeyi sürdüren AKP, Afrin’e de vali atayacağını duyurdu.
2- Demografik yapıyı “düzenleme”: Erdoğan “Afrin yüzde 55’i ile Arapların, yüzde 35 orada sonradan yerleştirilmiş Kürtler var ve yüzde 6-7 civarında Türkmenler var” diyerek bölgedeki demografik yapının değiştirileceği sinyalini vermişti. “Afrin’i gerçek sahiplerine teslim etmek” ile kastı da göç etmek zorunda kalan halkın yerine Türkiye’deki Suriyelilerden bir kısmının bölgeye yerleştirilmesidir. 2012’den beri göç alan Afrin için AKP medyasında dillendirilen “büyük çoğunluğu Kilis, Hatay ve Gaziantep’te yaşayan 350-400 bin Afrinli” iddiasındaki “Afrinli” sözcüğü manipülatiftir. Ancak belirtilen sayı Afrin’e kaç kişinin yerleştirilmesinin planlandığı noktasında fikir vericidir. Tam bu noktada, Doğu Guta’yı boşaltan cihatçı gruplardan Feylak el-Rahman’ın sözcüsü Vael Elvan’ın, “Tahliye edilenleri Afrin’e yerleştirmek için Türkiye ile görüşüyoruz” açıklaması da oldukça dikkat çekici.
3- Yeni bir toplum “inşa etme”: Cihatçıların hakimiyetindeki İdlip ile “Fırat Kalkanı” bölgelerinden farklı olarak seküler toplum yapısıyla öne çıkan Afrin’i, bu bölgelerle aynı kader bekliyor. Operasyonun başladığı ilk günlerde, Hatay Altınözü’nden öğretmenlerin “Afrin’de yeni bir oluşum kurulacak” denilerek göreve çağrıldığını hatırlatmakta fayda var.
Öte yandan Afrin’deki yağma-talan görüntüleri de vurgulanarak yukarıdaki planlardan en az biri ABD’den İran’a, BM’den AB’ye, Suriye’den Mısır’a kadar birçok aktörtarafından dillendirilerek Türkiye’ye yönelik kınama ve uyarı mesajları verildi. AKP bu tepkilerin “kıymeti harbiyesi” olmadığını düşünebilir. Ancak TSK’nin Afrin’den sonraki olası hamleleri doğrudan Suriye ordusuyla karşı karşıya kalınabilecek yeni bir çatışma düzleminin habercisidir.
Afrin kent merkezinin ele geçirilmesinin ardından operasyonlarını sürdüren TSK ve cihatçıların yeni hedefi, Kürtlerin “Şehba bölgesi” olarak adlandırdığı Tel Rıfat ve çevresi. Rusya’nın Afrin için yaktığı yeşil ışığı Tel Rıfat ve çevresi için de yaktığı ve 27 Mart’ta bölgeyi TSK ve cihatçılara teslim ettiği öne sürüldü. Şayet bu doğruysa, AKP’nin bunun karşılığında Rusya’ya ne vereceğini ilerleyen günlerde göreceğiz. Çünkü, Şubat 2016’dan beri YPG’nin kontrolünde olan Tel Rıfat, halihazırda TSK ve cihatçılar ile Suriye ordusu arasında bir “tampon” işlevinde ve Şam yönetimi, bu bölgenin TSK’nin eline geçmesini istemiyordu.
20 ve 21 Mart tarihlerinde bölgede taraflar arasında karşılıklı saldırılar yaşandı. Suriye ordusu, TSK ve cihatçıların ilerlediği bölgelere roket ve topçu saldırıları gerçekleştirirken, TSK de Suriye ordusu ve müttefiklerine ait noktaları havadan vurdu. TSK ve cihatçıların kaybının olup olmadığı açıklanmadı. Şam’a yakın kaynaklar ise saldırı sonucu biri komutan 6 Suriye askerinin yaşamını yitirdiğini, iki askerin de yaralandığını duyurdu.
Karşılıklı saldırılar şimdilik durdu ancak Erdoğan’ın “harekatı hedefine ulaştırma” olarak işaret ettiği Tel Rıfat’ın ele geçirilmesi ve ilerlemenin sürmesi durumunda önümüzdeki günlerde taraflar arasında daha şiddetli karşı karşıya gelişler yaşanabilir. Suriye ordusu da başkent Şam’ın dibindeki Doğu Guta’nın cihatçılardan tamamen temizlenmesiyle yeniden kuzey hattına odaklanmakta zorlanmayacaktır.
Rusya’nın “kazan-kazan” politikasının bir sonucu olarak Ağustos 2016’da TSK’ye “Fırat Kalkanı” izni verilirken, aynı dönemde Suriye ordusu ve müttefikleri Halep’teki cihatçıları tasfiye edip Aralık ayında kenti tamamen kontrol altına almıştı.
“Zeytin Dalı” iznine paralel olarak da Doğu Guta’da operasyonlarını sıklaştıran Suriye ordusu, bölgeyi büyük oranda cihatçılardan temizledi. Yaklaşık 11 bin cihatçı ve aileleri de İdlip’in yolunu tuttu. Afrin’i ele geçirerek “Fırat Kalkanı” bölgeleri ile İdlip’i birleştiren AKP, Hatay ve Antep’in sınır hattında şeriatla yönetilen fiili bir “tampon bölge” oluşturdu. AKP (gönlünde yatan bu olsa da) buraları ilhak edemeyeceğini bilmekle birlikte uzun vadede bu hattı kendi nüfuz alanı olarak görüyor. TSK varlığının da desteğiyle bu bölgelerdeki cihatçı hakimiyetini idare edebileceğini düşünen AKP, cihatçıların tamamen kontrol edilemeyeceklerini de biliyor. Ama Suriye’nin dört bir yanında mağlup edilen cihatçıların gönderildiği yeri “tampon bölge” sayan AKP, onların her hareketinin sorumluluğunu da üstlenmiş oluyor.
Çok uzak olmayan bir gelecekte Rusya sıranın İdlip’teki Nusra ve müttefiklerine geldiğini söyleyip harekete geçecek. AKP de kendi eliyle yarattığı bataklığın kurutulmasında Rusya’nın beklentilerine yanıt vermek zorunda kalacak. Afrin’den sonra “sırada İdlip var” diyen Erdoğan, cihatçılara verdiği desteğin ve “Fırat Kalkanı”ndan “Zeytin Dalı”na Rusya tarafından kendisine tanınan kredinin faturasıyla İdlip’te yüzleşecek.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.