TSK, YPG ve Şam yönetiminin Afrin görüşmeleri karşısında Suriye ordusu kontrolündeki bölgeleri vurarak mesaj veriyor. Şam ise her fırsatta işgal olarak nitelediği TSK operasyonuna karşı askeri yanıt verme hakkının saklı olduğunu belirtiyor
TSK, YPG ve Şam yönetiminin Afrin görüşmeleri karşısında Suriye ordusu kontrolündeki bölgeleri vurarak mesaj veriyor. Şam ise her fırsatta işgal olarak nitelediği TSK operasyonuna karşı askeri yanıt verme hakkının saklı olduğunu belirtiyor. Kürtlerin Şam yönetimiyle anlaşması ya da TSK ve cihatçıların hedef genişletmesi durumunda Afrin’in devletlerarası bir savaş düzlemine evrilme riski gündeme gelecek
“İşte neredeyiz bugün? Afrin’de. Niye, işgal için mi? Toprak almak için mi? Hayır.”
Bu sözler Tayyip Erdoğan tarafından 12 Mart’ta dillendirildi. Ancak Erdoğan bu sözleri her fırsatta yinelese de sahadaki gelişmeler durumun tam tersi nitelikte. Bunlara geçmeden önce ilk olarak, TSK ile AKP destekli cihatçı grupların yaklaşık iki aydır devam eden Afrin operasyonunda son durumu özetleyelim.
TSK ve cihatçılar 20 Ocak’tan 3 Mart’a kadar Afrin’in 7 ilçesinden sadece Bülbül merkezini alabilirken, 3 Mart’tan itibaren sırasıyla Raco, Şeyh Hadid, Şeranlı ve Cinderes ilçe merkezlerini ele geçirdi. Bu hızlı ilerleyişin en önemli nedeni, YPG-YPJ güçlerinin bu bölgeleri ciddi bir direniş göstermeden boşaltması oldu. TSK ve cihatçılar 13 Mart itibariyle Afrin kent merkezine kuzeydoğu yönünden yaklaşık 1 km mesafedeler ve kent merkezini çembere almak için güneyinden operasyonu sürdürüyorlar. YPG-YPJ güçleri ise olası bir kuşatmaya karşı Afrin merkezini dört bir yanından hendek ve barikatlarla tahkim ederek şehir savaşına hazırlanıyor. İlerleyen günler her iki tarafın da ağır kayıplar vereceği çatışmalara gebe.
Şimdi gelelim işgal meselesine. TSK’nin Afrin operasyonunu gerekçelendirdiği ve operasyon kapsamında gözetildiğini belirttiği dört nokta şöyle:
1-Türkiye’nin hudutlarında ve bölgede güvenlik ve istikrar.
2-Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan hakları, BMGK’nin terörle mücadeleye yönelik kararları ve BM sözleşmesinin “Meşru Müdafaa Hakkı”.
3-Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı.
4-Operasyon kapsamında sivillerin hedef alınmaması.
İlk nokta için Afrin’in 7. yılını doldurmak üzere olan savaşın ender çatışmasız yerlerinden biri olduğunu hatırlatarak başlayalım. Suriye’nin Halep vilayetine bağlı bu küçük ilçe, operasyona kadar sürekli göç alan bir bölgeydi. Bunlar gibi daha çok şey söyleyebiliriz ancak en iyisini geçtiğimiz günlerde Afrin operasyonunu yöneten İkinci Ordu Komutanı Korgeneral İsmail Metin Temel söylemiş oldu zaten: “Yedi yıldır devam eden savaşa rağmen [Afrin’de] şimdiye kadar bir kurşun dahi sıkılmadı.”
İkinci noktayı yeniden ele almak üzere kısa geçelim: BM sözleşmesi ve BMGK kararları üzerinden gerekçelendirilen operasyon BMGK’nin 24 Şubat 2017 tarihli ateşkes kararını hiçe sayarak devam ettiriliyor.
Üçüncü nokta başlı başına bir yazının konusu olacak nitelikte: Savaşın başladığı ilk günlerde “Afrin’de yeni bir oluşum kurulacak” diyerek öğretmenler göreve çağrılırken, ele geçirilen yerlere Türk bayrağı çekiliyordu. Afrin’e giren Suriye ordusuna bağlı milisler TSK tarafından vurulurken son olarak geçtiğimiz günlerde AKP destekli cihatçılar buldukları Suriye bayraklarını çiğneyip yakarak sıranın “Esad rejimi”ne de geleceğini söylüyorlardı. Nitekim AKP-MHP ittifakı da niyetlerini gizleme ihtiyacı hissetmiyor; Erdoğan her Afrin konuşmasında “Ah ah” çekip “Küçüldük küçüldük, olduk 780 bin kilometrekare” derken, emir eri Devlet Bahçeli Suriye’de ele geçirilen toprakların ilhak edilmesini savunarak “Dar geliyor, dar geliyor gardaşım” diyordu.
Dördüncü noktayı ise öncelikle kurum verileri üzerinden yanıtlayalım: Afrin Kantonu Sağlık Konseyi ile Kürt Kızılayı kayıtlarına göre, TSK ve cihatçı grupların Afrin’e yönelik saldırıları sonucu geride kalan 52 günde 232 sivil hayatını kaybederken 668’i de yaralandı. Londra merkezli, muhalif Suriye İnsan Hakları Gözlemevi ise sivil kaybını 204 olarak veriyor. TSK ve cihatçıların ele geçirdiği bölgelerdeki halkın büyük çoğunluğunun Afrin kent merkezine kaçtığı düşünüldüğünde, önümüzdeki günlerde sivil kayıpların artacağını tahmin etmek zor olmasa gerek.
Afrin’in tamamen kuşatılmasıyla bölgedeki sert çatışmalara paralel olarak insani durum da kötüleşecek. Tam bu noktada AKP’nin hiçe saydığı BMGK kararına dikkat çekmekte fayda var. BMGK’nin 24 Şubat’ta Suriye geneli için aldığı ateşkes kararı pek tabii Afrin’i de kapsıyor ve uluslararası aktörlerin AKP’ye bu yöndeki uyarıları arka arkaya geldi.
BMGK kararının yarattığı baskı karşısında AKP bir yandan sert/saldırgan çıkışlarda bulunurken diğer yandan ateşkes kapsamı dışındaki IŞİD’in Afrin’de var olduğunu ve ona karşı da mücadele edildiğini öne sürüyor.
Rusya’nın ön açması sonucu TSK ve cihatçılar Afrin’de hızla ilerlese de, Şam yönetimi ve İran, operasyonun gayri meşru olduğunu belirterek Türkiye’nin işgalci konumunda olduğunu sürekli dillendiriyor.
Diğer yandan YPG ve Şam yönetimi arasında uzun süredir devam eden görüşmelere karşın bir anlaşmaya varılamasa da, tarafların en azından TSK ve cihatçıları sınırlamak için taktik hamleler geliştirdiğini görüyoruz. Şam yönetimi Fırat’ın doğusundan ve Münbiç’ten gelen birliklerin Halep üzerinden Afrin’e geçişine izin verirken, YPG’nin de Afrin’in doğu ve güneydoğusundaki bir dizi bölgeyi Şam yönetimine bıraktığı iddia edildi. Tel Rıfat, Minnağ Hava Üssü ve Deyr Cemal üçgeninden oluşan hattın Suriye ordusuna devredilmiş olması halinde AKP’nin bazı planları da sekteye uğramış olacak. Çünkü TSK ve cihatçıların Afrin’i kuşatmak dışındaki diğer hedefi bu hattı ele geçirerek “Fırat Kalkanı” bölgesi ile İdlip’i güneyden birleştirecek şekilde bir koridor açmaktı.
Bu gelişmenin ardından TSK jetlerinin, Afrin’in güneyindeki Nubbul yakınlarında Suriye ordusuna ait kontrol noktasını vurması da YPG-Şam görüşmelerine karşı bir mesaj niteliği taşıyor. 8 Suriyeli milisin öldüğü bu saldırıya Suriye ordusunun, TSK ve cihatçıların bulunduğu mevzilere roket atışları gerçekleştirerek yanıt verdiği belirtildi.
BMGK kararı ve uyarılar dikkate alınmaya dursun, TSK’yle birlikte hareket eden cihatçıların “Afrin’in kalbine” tevhit bayrağı çekeceklerini, “kâfir Kürtlerin” başını keseceklerini söyleyerek giriştikleri bu işgal hareketine, YPG’nin sert bir direniş sergilemesi bekleniyor. Kürtlerin Şam yönetimiyle anlaşması ya da TSK ve cihatçıların hedef genişletmesi durumunda ise Afrin’in devletlerarası bir savaş düzlemine evrilme riski gündeme gelecek.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.