CHP Kurultayı’nda yüzde 50’yi hedefleyen dengeci-merkezi siyasi eğilim baskın çıkarken, HDP için koşullar “Kürt siyasetine dönüş”ü işaret ediyor. Nihai sonuç ise sol siyaset boşluğunun ve ihtiyacının apaçık ortada oluşu
CHP Kurultayı’nda yüzde 50’yi hedefleyen dengeci-merkezi siyasi eğilim baskın çıkarken, HDP için koşullar “Kürt siyasetine dönüş”ü işaret ediyor. İki kongrenin nihai sonucu ise sol siyaset boşluğunun ve ihtiyacının apaçık ortada oluşu
Afrin savaşı, Tayyip Erdoğan’a kontrgerillanın ve egemen siyasal öznelerin bir aradalığını sağlarken, muhalefetin ise milliyetçi-şoven eğilimlerle savaşa arka çıkanlar ve yaşamı-barışı savunup savaşa karşı çıkanlar arasında ayrışmasına yol açmıştı.
Parlamentonun ana muhalefet partisi CHP ile bir ayağı parlamentoda bir ayağı toplumsal dinamiklerde olan HDP, böyle bir atmosferde kongrelerini gerçekleştirdi.
CHP’nin “Cesaret ve Adalet” temalı 36. Olağan Kurultayı 3-4 Şubat’ta Ankara Arena Spor Salonu’nda düzenlendi. Kurultayda “ulusalcı” olarak nitelendirilebilecek üç aday (Ümit Kocasakal, Ömer Faruk Eminağaoğlu ve Alparslan Çabuk) resmi adaylık için gereken imzayı toplayamayınca başkanlık seçimi Kemal Kılıçdaroğlu ve Muharrem İnce arasında geçti.
Kuşkusuz akılda kalan, iki adayın konuşmalarının salondaki karşılığı oldu. İnce’nin tümüyle güncel politikaya odaklanan, sert müdahaleler öneren, parti yönetimine ciddi eleştiriler içeren, hitabeti güçlü ve hayli coşkulu konuşması; Kılıçdaroğlu’nun alabildiğine genel söylemlerle süslü, bir o kadar coşkusuz konuşmasını tabiri caizse ezdi. İnce’nin “partinin tüm mekanizmalarından habersiz cumhurbaşkanı adayı belirlenmesi”, “dokunulmazlıkların kaldırılmasına ‘evet’ denilerek Enis Berberoğlu’nun tutukluluğunda sorumlu olunması” üzerinden “El alem ne der siyaseti” diye özetlediği sağ politika eleştirileri, “Yahu 8 kere denedin, olmuyor, olmayacak” isyanı ve son olarak “Saray’ı Erdoğan’ın başına yıkma” taahhüdü tribünden büyük destek aldı.
Yine de beklenen oldu; Kılıçdaroğlu genel başkanlığa seçildi, Parti Meclisi ve Merkez Yönetim Kurulu da halihazırda yürütülen stratejiye uygun biçimlendi.
Kılıçdaroğlu ve -bir kısmı parti dışından olan- kurmaylarının 2019 stratejisi, Tek Adam rejimine “Hayır” diyen yüzde 50’lik cephenin bütünlüğünü korumak üzerine kurulu. Yenikapı Mutabakatı’nda boy gösterilmesiyle daha başından “devletlû” sınırının çizildiği bu strateji, “Hayır” çalışmalarında ete kemiğe bürünmüş, Adalet Yürüyüşü’nde ise “öncülük” misyonuyla bir adım ileri götürülmüştü.
Kılıçdaroğlu’nun Hürriyet’e yaptığı kurultay değerlendirmesinde de bu stratejinin izlerini görmek olanaklı:
Tabanın bir bölümü daha sert, daha radikal ve olağanüstü halin getirdiği olağanüstü bir muhalefet istiyor. “Sokağa daha fazla çıkalım” diyorlar, örneğin. Bunu hem konuşmalarda hem alkışlarda hissediyorsunuz zaten. Oysa, bizim yaptığımız sertlikte bir muhalefet olmadı bugüne kadar. Çünkü bizim tüm muhalefet pratiklerimiz geniş bir toplumsal kesim desteğine dayanıyor. (…) Biz bu birlikteliğin (“Hayır” çalışmaları ve Adalet Yürüyüşü) yolunu açtık, ağırlıklı olarak sözcülüğünü üstlendik. Baktığınız zaman sessiz, sakin, mutedil bir kampanya ama tek adam rejimi isteyen iktidarın asabını bozan, tüm hamlelerini boşa çıkartan bir muhalefet tarzıydı. Yani bazen muhalefetinizin sertliği, karşınızdakinin ne kadar ayarlarının bozulduğuyla da ilişkilidir.
Evet, bu stratejinin bir mantığı, ilerleyişi var elbette; ancak büyük bir engeli de var: Bizatihi CHP örgütü!
Esasen kurultayın nihai sonucu da bu: CHP’nin, merkez sağ ve merkez solcusuyla, sosyal demokratı ve ulusalcısıyla bir ittifak partisi olması, bu ittifakın tüm unsurlarının politika ile değil kadro-koltuk aracılığıyla yönetime etki etmeye çalışması, Kılıçdaroğlu’nun bu ittifakın dengesini temsil etmesi, bu nedenle partiye karakterli bir politik çizgi oluşturamaması, haliyle CHP tabanını bu kadar dengeciliğe ikna edememesi, heyecanlandıramaması, hareketlendirememesi…
Muharrem İnce ve İlhan Cihaner-Selin Sayek Böke ikilisinin başını çektiği “Gelecek için Biz” grubunun taktik vuruşlarını “sol”dan yapması ise boşa değil. Çünkü “sol”dan siyaset, hem karakterli bir politik çizginin hem kapsayıcılığın hem de tabandaki dinamizmin nirengi noktası.
HDP’nin “Geçmişten geleceğe aynı cesaretle” sloganlı 3. Olağan Kongresi ise bir hafta sonra aynı salonda düzenlendi.
Düzenlendi ama ne koşullarda… Gözaltı-tutuklama furyası kongre arifesinde tırmandırıldı. İki gün kala HDP ve bileşenlerinin çok sayıda yöneticisi ve delegesi gözaltına alındı. Kentlerden hareket eden otobüsler onlarca aramadan geçirildi, bazı otobüsler bağlandı. Başkentte salona giden tüm yollar kapatıldı. Salonun tek girişine dört arama noktası kondu. Polis çantalara, makyaj malzemelerine, şarj aletlerine, fotoğraf makinelerine, çakmaklar ve hatta kalemlere dahi izin vermedi. Basın emekçilerine sarı kart engeli kondu.
Kongre katılımcılarından FHKC üyesi Leyla Halid, “Ankara sokaklarında Filistin’deki manzarayı gördüm” diye özetledi durumu ama arkasından da ekledi: “Salona girdiğimde ise Filistin halkını gördüm.” Halid’e bunu hissettiren, 30 bini aşkın HDP’linin tüm bu engelleri aşarak, olanca coşkusuyla Saray iktidarına meydan okumasıydı. Kongrenin divan başkanı Meral Danış Beştaş’ın “Bugüne kadar ‘HDP kongresini toplayamaz’ diyorlardı. Şu salon, onlara en net cevaptır. Bugün faşizm ve zulüm karşısında birlikteyiz” sözleri özet niteliğindeydi.
Coşkunun bu denli yüksek olmasının bir sebebi, kongrenin başlı başına bir meydan okumaya dönüşmesiyse; bir sebebi de, Afrin savaşına duyulan öfke ve direnme eğiliminin canlı olmasıydı.
Kongrede, daha önce duyurulduğu üzere Pervin Buldan ve Sezai Temelli eş genel başkan seçildi. Delegelerde Buldan’ın daha ön planda olacağı, Temelli’nin ise tamamlayıcı bir misyon üstleneceği fikri hakimdi. Buldan’ın Kürt hareketinden ve mücadele içinden gelmesi, yakın dönemde Öcalan ve devletle görüşen müzakere heyetinde yer alması, ona duyulan güvenin azımsanmayacak bir seviyede olduğunu gösteriyordu. Buna karşın bir “Demirtaş çıtası” gerçeği de dillerdeydi.
Beklentinin altında olma hali, konuşmalara da yansıdı nitekim. İkili, ne güncel siyasete ne de 2019 stratejisine ilişkin somut bir söz söyleyebildi. Bu eksik, salon coşkusu ile o an giderebildi ancak koşulların HDP’yi ittirdiği yer çok açık:
2019’da yüzde 50+1 gerekiyorken, yani denklem “karşı cepheden daha fazla koparan kazanır” haline dönüşmüşken ve AKP’nin savaş-inkar-yıkım politikaları, MHP ittifakı, IKBY bağımsızlık referandumuna karşı tavrı ve Afrin savaşı ile Kürt coğrafyasında oy kaybedeceği beklentisi bu denli yüksekken; yüzünü, doğrudan Kürt coğrafyasına ve halkına dönmek!
CHP ve HDP, kongreleri ile bir dizi iç tartışmaya nokta koydu. Her iki kongrenin sloganındaki “cesaret” vurgusu ve Tek Adam rejiminin inşasını durdurma hedefi ile önümüzdeki 1,5 yıl için kapıyı araladı.
Kongrelerden geriye ise her iki partinin tabanında karşılığı olan ancak her ikisini de aşan sol siyaset boşluğu ve ihtiyacı kaldı.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.