Türkiye’de yaşanmaz artık diyerek iltica edenler olursa maalesef zamanlarından kaybederler ve psikolojik olarak çökerler, çünkü iltica şartları gerçekten sert
…
Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma–
Kavafis
Söyleşi dizimizin üçüncüsünde isimlerini sadece baş harfleri ile tanıtacağımız iki portreyi okuyacaksınız. Evlendikten 2 ay sonra eşini ülkede bırakarak İsviçre’de mülteci hayatını seçen 25 yaşındaki A.A. ile İstanbul küçük Armutlu’dan İsviçre’ye gelen 18 yaşındaki B.G. politik mülteci olarak yaşadıklarını anlattı.
***
İsmi bizde saklı dostumuz A.A, Midyat’tan Adana’ya göç eden bir Asuri (Süryani ) olarak Türkiye’deki karşılaştığı polisiye baskı ve zorluklar nedeni ile şimdi İsviçre’de yaşıyor. Hala kampta ve iltica talebinin kabul edilmesini bekliyor. “Avrupa’daki yaşam, değerlerinden koparıp seni değersizleştirmek istiyor aslında” ve “Resmen istemiyorlar kimsenin ülkelerine gelmelerini” diyor…
***
Kendinden bahseder misin?
Adım A.A.. Adana da doğdum büyüdüm. 26 yaşındayım. Evliyim yaklaşık bir yıldır. Mustafa Kemal Üniversitesi Muhasebe ve Vergi Uygulamaları bölümünü bitirdim. Sonrasında akrabama ait bir inşaat firmasının muhasebe finans bölümünde 5 yıl çalıştım. Aynı zamanda Anadolu Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü açıköğretim programında eğitimime devam ettim. Ailem 1972 yılında Mardin/Midyat ilçesinden Adana iline göç etmiş. Göç etme nedeni aşağı yukarı tahmin edebiliyorsunuzdur. Mezopotamya’da yaşayan halkların yaşadıklarını birçok coğrafya insanı da biliyordur .
İltica etmeye nasıl karar verdin?
İltica kararım benim uzun bir süre düşünüp vermiş olduğum bir karar değil. Ani gelişen durumlardan dolayı böyle bir karar vermek zorunda kaldım. Türkiye’de ailemin ve benim yaşadıklarımın bu kararı almada önemli rolü var . Hakkımda bir yakalama kararı olduğu gerekçesiyle babama ait olan ev polisler tarafından ablukaya alınıp arama yapıldı. O gün evde değildim. Öğrendiğimde neden olduğunu merak ettim tabii, suçsuz yere arandığımı biliyordum . Teslim olmama kararı aldım. Çünkü iyi niyetli bir durum değildi ve anormal bir durumdu. Sonrasında 56 yaşındaki babam, 53 yaşındaki amcam ve eşim gözaltına alınıp sorgulandılar. Bir kez daha anladım ki iyi niyetli bir durum yok ortada.
Kamp hayatı nasıl?
Yaklaşık 3 ay firari olarak yaşadıktan sonra İsviçre’ye ulaştım. Bir gece başvuru merkezinde tutulduktan sonra başka bir kampa transfer edildim. Dil bilmediğimden kimseyle anlaşamayıp gösterdiklerini uyguluyordum sadece. Yeni geldiğim kampta, Türkiye’den gelip iltica başvurusu yapmış 20’ye yakın Kürt vardı farklı bölgelerden; Cizre, Sur, İdil gibi. Tabii aylardır devam eden yalnızlık biraz olsun kendi toprağının insanları ile karşılaşınca dinmişti. Neredeyse her ülkeden çeşitli sorunlarla iltica eden insanlar vardı. Afganistan , Somali, Eritre, Suriye, Irak, Gambiya, Etiyopya, Fas, Tunus, Cezayir gibi birçok ülke. Tabii bunların hepsi İsviçre tarafından kabul edilmiyordu. Dublin prosedürüne takılıp geri gönderilenler oluyordu. İltica gerekçesi yetersiz olup ret alanlar oldu. Tabii yeterli gerekçesi olup da görmezden geldikleri de vardı. Özellikle Türkiye’den gelen Kürtler için geçerliydi. Yaşadıklarımızı görmelerine bilmelerine rağmen belgeleyip ispatlamamız isteniyor. İspatladığımızda ise uzun bir süre bekletiyorlar. Bekletmelerinin çeşitli gerekçeleri var ama bu yetersiz. Sonuçta bu gelen insanlar arkalarında birçok acı ve hüzün ile yabancı bir coğrafyada tutunmaya gelmiş insanlar. Böylesi bir durum da gerçekten yorabiliyor insanları . Mahkemeler yapılıyor, sorular soruluyor alakasız bazen de ilginç sorular yöneltiliyor. Yaşanan onca şeyden sonra insan şaşırıyor tabii. Mahkemeler bittikten sonra başka bir kantona gönderiliyorsun genellikle şehir merkezine uzak ve ulaşımın zor olduğu yerler oluyor. Senden entegre olmanı istiyorlar ama seni insanlardan da uzak tutuyorlar. Böyle bir durum söz konusu İsviçre’de .
Son durumun nedir?
İlticam kabul edilmedi tam olarak. Dosyam hala incelemede ve daha ne kadar süreceği ise belirsiz. İsviçre’nin vicdanına kalmış. Şu an geçici bir kimlik ile kampta bekletiliyorum. Ne zaman sonuçlanacağı ise hiç belirli değil. 2,5 yıl bekleyen ve geçici kimlikle yaşamını sürdürenleri tanıyorum. Daha uzun süre bekleyen arkadaşlar var.
Mülteciler için iş olanakları nasıl?
İltica talebim kabul edildikten sonra iş bulmak pek kolay olmuyor Almanca bilmeni şart koşuyorlar genellikle. Eğer yabancı dil bilmiyorsan biraz zor iş bulmak. Onun dışında burada genellikle temizlik işleri, taşıma işleri, tarla ve hayvan bakım işleri ne benzer işler ilticacılara veriliyor.
Ayrımcılıkla karşılaştın mı?
Daha önce hiç Avrupa yolculuğum, seyahatim olmadı. Çevremizden duyduklarım ve medyada gördüğüm kadar aşina olabildim. Avrupa deyince medeniyet, insan hakları demokrasi akla geliyor. Kendi insanları için doğru bu kavramlar. Ama mülteciler için pek söylenemez. Kampta yaşadığım süre boyunca ve hala da kamptayım -birçok çeşitli sorunlarla karşılaştım. Yemek, oda, temizlik, insan ilişkileri… Bu sorunları dile getirdiğinde, çözmek istediğinde kamp yönetimi sana alt sınıf vatandaş olarak bakıyor. “Burası otel değil” deniliyor… “Kurallara uymak zorundasınız!” tavrı ile karşılaşabiliyoruz. Hele de ırkçı bir kantonda isen bu sorunlar daha belirgin olarak görünüyor. Mültecilere verilen yemekler genelde alt kalite ve tarihi bitime yakın olan ürünlerden seçiliyor. Bu ürünler genelde yardım amaçlı kamplara gönderiliyor. Ve sağlık sorunu olan, hamile olan insanlar bazı günler yiyecek bir şey bulamayabiliyor çünkü sağlıksız geliyor. Buna benzer birçok şeyden bahsedilebilir. Bir sistem kurmuşlar ve seni bunun içerisine sokup istediği gibi yönlendirmek istiyorlar. Genel anlamda bireyci ve tekçi bir yasam biçimleri olduğunu gördüm. Herkes kendi yaşamına bakıyor ve dışındakileri görmezden geliyor. Paylaşım seviyesi çok düşük özellikle. İlişkiler çok zayıf ve tutarsız. Tabii biz bu duruma alışık değiliz. Geldiğimiz yaşam gördüğümüz yaşam böyle değildi. Avrupa’daki yaşam seni o değerlerinden koparıp seni değersizleştirmek istiyor aslında. Sahip olduğun manevi değerlerini kaybetmeni istiyor ben böyle algıladım, biraz böyle gördüm.
Geriye dönüp baktığımda ülkemdeki hayatımla buradaki hayatım arasında gerçekten çok fark var. Bunları sayarak bitiremem belki de. Orada sahip olduğum değerler ile burayı kıyaslayamam bile.. Tabi doğru temelde olan oluşturulan değerler diyebilirim. Boyun eğme, kabullenme, susmak, haksızlıkları görmezden gelmek, doğru değil. Eğer ülkende kendini yabancı hissediyorsan burada da yabancısın zaten. Pek fark yok aslında bu noktada.
Özlediğin şeyler var mı?
Özlediğim birçok şey var elbette. Özellikle manevi eksiklik ağırlığını hissettiriyor. Anne, baba, kardeş, aile özlemi çok fazla zorluyor. Yemekler çok farklı burada. Yöresel yemeklerini özlüyorsun. Adana kebabı en çok özlediklerim arasında özellikle. Havasına alıştığın mahalleni, sokağını, coğrafyasını özlüyor insan gerçekten de.
Türkiye şu an da olduğu gibi birçok insan kolay yaşayabiliyor tabii. Ama bu her millet için böyle değil tabii. Kürt, Asuri, Ermeni vatandaşları için kolay değil yaşam. Seni asimile edip Türkleştirmek istiyorlar. Reddettiğin takdirde seni cezalandırmak istiyorlar. Sorgulayan bir bireysen bu durum kaçınılmaz oluyor.
Evliyim, eşim Türkiye de, zaten evlendikten 2 buçuk ay sonra ülkeden çıkmak durumunda kaldım. Eşimle cep telefonu ile Whatsapp programıyla internet üzerinden konuşabiliyoruz. Onun dışında pek imkan yok.
Son olarak neler söylemek isterdin?
Avrupa şu anda yoğun mülteci göçü alıyor, bu durumdan da pek memnun değiller açıkçası, böyle gördüm ben biraz. Resmen istemiyorlar kimsenin ülkelerine gelmesini. O yüzden doğru karar vermek bu süreçte çok önemli. Sağlıklı ve özgür yarınlar görmeniz dileğiyle .
***
B.G. 18 yaşında . İsmini vermek istemedi.
Türkiye’ye gidemiyor, en az 10 yıl daha gidemeyecek..
Kendini kısaca tanıtır mısın?
Ben B.G, SAL Uygulamalı Dilbilim Okulu’nda Çok Dilli ve Kültürlerarası Radyoculuk eğitimi alıyorum. Yaklaşık bir buçuk senedir Zürih’te siyasi mülteci olarak yaşıyorum. Zürih’te alternatif bir yerel radyo olan Radio Lora’da sosyal, siyasal, toplumsal ve kültürel konularda Türkçe, Almanca ve İngilizce olarak çok dilli ve çok kültürlü programlar yapıyorum.
Nasıl ve neden iltica etmeye karar verdin?
Türkiye’de faşizm koşullarında mücadele eden her devrimci-demokrat kişinin yaşadıklarını yaşadım aslında ben. Gözaltına alındım, darp edildim, evim basıldı, hakkımda davalar açıldı, siyasi polisler tarafından tehdit edildim. Bunlar aslında muhalif kimliğe sahip olan herkesin yakından tanıdığı hatta yaşadığı şeyler. 2016’nın Mayıs ayında evimin siyasi polisler tarafından illegal bir şekilde basılması bardağı taşıran son damla olmuştu. Özgür bir gelecek hayaliyle çok küçük yaşlarda devrimci mücadeleye katıldım, ama son süreçte özgürlüğü geçtim, en temel hakkım olan yaşamım bile tehlikedeydi. Tutuklanma, işkence ve hatta katledilme risklerine karşı Ağustos 2016’da, 17 yaşımdayken İsviçre’de siyasi iltica talebinde bulundum.
Ülkeye girişinden itibaren yaşadıklarını anlatır mısın?
İsviçre’ye geldikten 10 gün sonra Kreuzlingen şehrindeki İltica Başvuru Merkezi’ne giderek siyasi iltica talebinde bulundum. Burası toplam 300 kişi kapasiteli “Welcome Camp” yani “Hoşgeldiniz Kampı”. Dünya üzerinden mülteciler İsviçre’ye iki çanta dolusu eşyayla gelmiyorlar, bunu göze alarak tasarlanmış bir merkez burası, yani hiçbir şeyiniz yok sayılarak ilk geldiğiniz anda havlu, diş macunu-fırçası, banyo ve tıraş malzemeleri veriliyor ve haftalık 21 Frank para yardımı yapılıyor. Bu kamptaki günlük yaşam benim için ilk başta zordu, her milliyetten 300 kişi toplanmışız İsviçre’de bir mülteci kampına. Doğru düzgün dil bilmiyordum, iletişim kurmakta zorluk çekiyordum. Bu kampta belirli giriş-çıkış saatleri vardı, belli saatlerde dışarı çıkabiliyorduk. Günümün çoğunu şehri gezerek ve okuyarak geçiriyordum, tabii önemli bir kısmını da yine başvuru kampında. Orada yaklaşık 15 gün kaldıktan sonra (tam alışmışken) Zürih kantonunda refakatçisiz ve reşit olmayan mültecilerin kaldığı bir kampa transfer edildim. Eritre, Somali, Ütopya, Afganistan, Suriye ve daha birçok milletten refakatçisiz gelmiş çocukların kaldığı bir merkezdi burası. Sosyal pedagoglar tarafından günlük hayatta destekleniyorduk. Pazartesi’den Cuma’ya sabahları Almanca ve öğlenleri Meslek-Müzik-Entegrasyon olmak üzere belirli okul programımız vardı. Bu merkezdeki Türkiye’den gelen tek çocuk bendim. 18 yaşıma girdikten sonra bu merkezden başka bir merkeze transfer edildim. Şuanda Zürih’te birkaç İsviçreli ve Alman arkadaşımla beraber aynı evde yaşıyorum. Sizinle bu röportajı yapmadan birkaç gün önce ilticamın kabul olduğunu öğrendim.
İltica başvurusu kabul edilmeyen var mıydı?
İsviçre’de iltica hakkı elde edebilmek için çok geniş kapsamlı bir süreçten geçmek gerekiyor. Göç İçin Devlet Sekreteryası (SEM) tüm iltica davalarını titizlikle inceleyip kişinin mülteci olarak tanınıp tanınmamasına karar veriyor. Çevremde Türkiye’deki siyasi kimliğinden dolayı tehlike altında olup burada iltica talebinde bulunan ve talebi kabul edilmeyen kimse yok. Fakat herhangi bir tehlike içinde olmayıp yine de iltica hakkı elde edebilmek yalan söyleyen birçok kişinin iltica talebi reddedildi.
Bu ülkeye gelmeden önce ne ummuştun, geldiğinde ne buldun?
Mülteci umduğunu değil bulduğunu yer. Ülkeye gelmeden önce aslında İsviçre hakkında çok bir bilgim yoktu, hatta havalimanına adım atana kadar İsveç ile İsviçre’yi karıştırıyordum. Burası hakkında bir Heidiland (Heidi’nin ülkesi) şeması vardı gözümde, doğal güzelliklerinden kaynaklı. Çok milletli bir ülke olduğunu da biliyordum tıpkı USA gibi, fakat bu çok milletlilik aslında belli başlı yerlerde kültürel olarak kendisini gösteriyor, Zürih Stadt gibi yerlerde farklı kültürler iç içe yaşarken Graubünden’deki bir köyde yabancılara karşı ırkçılık görebiliyorsunuz. Feodalizmin hakim olduğu bir ülke burası ve her ne kadar kantonlar arası mesafe uzak olmasa bile toplumsal açıdan ve dil olarak büyük farklılıklar görebiliyorsunuz.
Nasıl muamele görüyorsun? Ayrımcılığa uğradığını düşündüğün oluyor mu?
Ayrımcılık her halükarda var, iş arayışında, ev kiraladığınızda, sosyal toplumda bir ayrımcılık söz konusu. İsviçre’de uzun yıllardır yaşayan Kolombiyalı bir arkadaşım geçenlerde bana bir söz söyledi: “Bu ülkede sen ağzını açana kadar eşitsin.” Yani konuşmaya başladığımda aksanımdan iki saniye içinde yabancı olduğum anlaşılacak ve eşitlik ortadan kalkacak. Bir iş için başvuru yaptığınızda yabancı bir soyad ile İsviçreli bir soyad ağırlığı da aynı değil. Kadınlara seçme seçilme hakkının 1971’de (bazı kantonlarda 1990’a kadar uzanıyor) verildiği bir ülkede yabancılara da böyle davranılması aslında pek enteresan değil. İsviçre’deki mülteci kimliğimle resmi olarak bir İsviçreli kadar sosyal haklara sahibim, barınma, sosyal yardım, okul ve çalışma.
Kendimi bu ülke insanlarıyla eşit hissediyorum, çünkü bu ülke insanları aslında biziz. İsviçre’deki her 3 kişiden birinin göçmenlik geçmişi var. Safkan İsviçreliye rastlamak pek mümkün değil, hatta geçenlerde buradaki milliyetçi parti olan SVP’nin bir milletvekili “Eğer böyle devam ederse ülkemiz için siyah bir gelecek görüyorum” demişti. Siyah gelecekten kastı da melez doğacak çocuklar. Hayatın içerisinde her zaman benim görmek istediğim gibi şekillenmiyor olaylar. Bir polis kontrolünde İsviçre Almancası (şive) yerine normal Almanca konuştuğum ve mülteci kimliğim olduğu için bir İsviçreliden daha farklı şekilde kontrol ediliyorum.
Türkiye’deki halinle buradaki halini kıyasladığında neler söylersin?
Geride bıraktığım Türkiye’deki halimle buradaki halim arasında büyük farklar var, sebebini tamamen yaşıma bırakıyorum. Bu bir buçuk seneyi Türkiye’de de geçirmiş olsaydım yine büyük değişikliklerle karşılaşacaktım çünkü bu süreçte sürekli öğreniyor, kendimi geliştiriyorum. Ama kötü bir değişim olmadı bu, farklı kültürlerle, insanlarla, düşüncelerle tanıştım burada. Yeni bir dilde yeni yazılar okuyarak yeni görüşler edindim, Avrupa’da ve dünyanın birçok yerinde verilen anti-faşist ve devrimci mücadele ile tanıştım. Politik olarak burada şu anlık sadece medya faaliyetleriyle uğraşıyorum. Akademik olarak Türkiye’de 3. sınıftayken kaçmak zorunda kaldığım liseyi burada bitirip üniversiteye adım atmak istiyorum.
Özlediğin bir şey var mı? Türkiye’de yaşanmaz artık diyerek iltica etmek isteyenlere neler söylersin?
Ailem ve Küçük Armutlu dışında özlediğim tek şey ufak bir meyhanede dost sohbetiyle sarhoş olmak. Onu da Yunanistan’da gidermeye çalışıyorum. Türkiye’de yaşanmaz artık diyerek iltica edenler olursa maalesef zamanlarından kaybederler ve psikolojik olarak çökerler, çünkü iltica şartları gerçekten sert. Siyasi iltica talebinde bulunacaksanız hakkınızda açılmış bir dava, yakalama kararı, onanmış ceza veya gerçekten tehlikede olduğunuzu kanıtlayacak belgeler ile iltica hakkı kazanabilirsiniz.
****
Farklı profillerden toplam 10 kişi ile gerçekleştirdiğimiz söyleşilerin tümüne aşağıdaki linklerden erişebilirsiniz:
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.