Erdoğan, Afrin savaşı ile, sıkıştığı egemen siyasal düzleme müdahale olanağı yakaladığı gibi her an daha da sıkışabileceği bir düzleme de adım attı. Kesin olan, bu atmosferi dağıtacak özneyi egemenler cephesinde aramak anlamsız
Erdoğan, Afrin savaşı ile birlikte, sıkışmaya başladığı egemen siyasal düzleme müdahale olanağı yakaladığı gibi her an daha da sıkışabileceği bir düzleme de adım attı. Kesin olan, bu atmosferi dağıtacak olan özneyi egemenler cephesinde aramak anlamsız
Abdullah Gül ile gerilim krize dönmüş. Kendisi “Trenden düşen, düştüğüyle kalır” diyerek gerilimi tırmandırırken, Gül aksi gibi “aklıselim” beyanlarla suyu bulandırıyor. “Gül’ün tasfiye edilen kurmaylar ve eski bir yüksek yargı mensubu ile şubatta bir çıkış yapacağı” iddiası kulislerde.
Anayasa Mahkemesi (AYM), eski Zaman gazetesi yazarı Şahin Alpay ve akademisyen Mehmet Altan’ın tutukluluklarına “hak ihlali” diyerek tahliye istemiş. Karar emsal niteliğinde; maazallah, bir önü açılsa sonu nereye varır, kendisi de bilmiyor. O yüzden daha önce kurduğu “AYM kararını tanımıyorum” cümlesini bu defa yerel mahkemelere kurduruyor. Yargı sistemini, iç hiyerarşisini yerle bir edip benzeri görülmemiş bir krize sokuyor.
Dikkat çeken bir ayrıntı; tahliye kararlarını 6’ya karşı 11 oyla alan AYM’de, ne hikmetse, 6 üyeyi kendisi, 11 üyeyi ise Ahmet Necdet Sezer ve Abdullah Gül atamış. Demek ki “trenden düşen”, düştüğüyle kalmayabiliyor!
OHAL ve KHK’ler sınırına dayanmış. Öyle ki, AKP MKYK toplantısında “bundan sonraki KHK’lerin terörle mücadele ve göreve iadelerle ilgili olması” talimatı vermek zorunda kalıyor. OHAL’i altıncı defa uzatmasının üstünden 24 saat geçmeden TÜSİAD’ın genel kurulundan bugüne kadarki en net uyarıları alıyor: “Atılması gereken ilk adım, OHAL’in sonlandırılmasıdır”, “OHAL’in son kez uzatılmış olmasını temenni ediyoruz.” TÜSİAD’ın medyadaki sözcüsü Erdal Sağlam, “sakinleştirme çabasının nafile olduğunu, sermayenin artık hükümete inanmadığını” yazıyor.
CHP desen, tam kurultay işlerine boğulmuşken, ortaya Canan Kaftancıoğlu diye biri çıkıyor, solun zerresiyle iktidarın dengesini bozuyor.
Meral Akşener desen sağdan vuruyor. Diyanet fetvalarının iktidarın çıkar aracına dönüştüğünü söylüyor. Saray’ın masrafları ile genç işsizliği bir arada anıyor. Afrin için “Önce paralı askerlik yapan çocuklarınızı, annelerinin dantelli masa örtüleriyle ‘Ölmeye geldik’ diye bağıran kefenli tosunlarınızı görelim” diyor.
Saadet lideri Temel Karamollaoğlu tutturmuş “Dünya 5’ten büyük olduğu gibi, Türkiye de 1’den büyük” diye, gittiği yerde konuşuyor. BBP’li Mustafa Destici, AKP-MHP ikilisine “Beni de göreceksiniz” mesajı verircesine 16 Nisan’ı anımsatıyor. Hüda-Par, MHP ittifakından rahatsız, “Kürt oylarını unut” diyor.
Sınıfsal eşitsizliklerden doğan tepkilerin alttan alta büyüyüp yıkıcı bir hâl alması yetmez gibi, egemen siyasetin verdiği mesaj da açık: Bu hâl, sürdürülebilir değil!
İşte Erdoğan, siyasete topyekun bir müdahale seçeneği olarak kenarda tuttuğu anlaşılan Afrin savaşı düğmesine bu şartlar altında bastı.
Nitekim Afrin savaşı ile “egemenler cephesindeki” hedeflerini büyük ölçüde tutturdu. “Yenikapı mutabakatı”nı andıran biçimde kontrgerillanın iç bütünlüğünü sağlama yolunda bir gerekçe, muhalefeti parçalama hedefinde bir bahane yarattı. MHP ittifakına sıkışan “millilik” argümanını, savaş cephesinin temel motivasyon vurgusuna dönüştürdü. CHP’sini, İyi Parti’sini, Saadet Partisi’ni, Abdullah Gül ve çevresini, sermayesini farklı vurgularla da olsa arkasına diziverdi. “OHAL-KHK mızırdanmalarını” dindirdi, yargı krizini unutturdu.
El değmişken Abdullah Gül’ü yalnızlaştırma operasyonunu da aradan çıkardı. Önce Gül iddiasındaki muhtemel “eski yüksek yargı mensubu” Haşim Kılıç’ın oğluna “FETÖ”den yakalama kararı çıkarıldı. Ardından Davutoğlu’nu Saray’a çağırdı. Artık ne konuşulduysa, Davutoğlu’ndan Afrin’e destek açıklamaları, Saray medyasında Davutoğlu güzellemeleri ve AKP Meclis grup toplantısına birlikte teşrif etmeler peş peşe geldi.
Evet; Erdoğan, Afrin savaşının olanakları içeride “şimdilik” iyi değerlendirdi. Ama şimdilik! Zira bu savaş, beraberinde getirdiği kırılganlıklar nedeniyle bir adım ilerisini garanti altına alabileceği bir savaş değil.
Başta hekimler olmak üzere “Savaşa hayır” diyenlere saldırılar önemli bir gediğe kapı araladı. Kılıçdaroğlu’nun Meclis konuşmasında hem “Afrin savaşını destekliyoruz” demesi hem de TTB bildirisi okuması, Hürriyet köşelerinden “Savaşa hayır diyeni niye tutukluyorsun kardeşim” tepkisinin yükselmesi bu gediğin örnekleriydi.
Kaide-Nusra artığı cihatçı çeteleri “milli” diyerek sunmanın, hele hele buna tepki gösterdi diye CHP’ye “teröristlerle cirit atmak” suçlaması yöneltmenin, savaşa pasif destek veren ulusalcı kesimlerde sempati uyandırmayacağı kesin. Ne de olsa herkes bir Doğu Perinçek değil!
Meral Akşener’in “Müdahaleyi siyasi malzeme haline getirmenize izin vermeyeceğiz” tepkisi, Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Birol Aydın’ın “Operasyonun bu kadar gündemde olması bizi işkillendiriyor” sözleri, MHP’li Atila Kaya’nın Erdoğan’a “Gazi” unvanı verilmesine “Bu nasıl aymazlık, nasıl ruhsuzluktur? Atatürk o unvanın bedelini cephede ödedi, sarayda değil” sözleriyle çizgi çekmesi, bedelli asker Bilal Erdoğan’ın harekat merkezinde poz vermesine gelen tepkilerin her biri, birer kırılganlık belirtileri olarak not edilmeli.
Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür. Tarih; iktidarların, kırılganlıklarını örtmek için giriştikleri savaşlarda bir hızla arkasına rüzgar aldığı kadar, o savaşlarda kırılganlıkları arttığı için bir hızla karşısında fırtınaları bulduğu örneklerle doludur.
Bugün, Afrin savaşı benzer bir ikiliği taşıyor.
Savaş atmosferini dağıtma görevi ise; bu savaşın Tek Adam yönetimini kurumsallaştırma amacı taşıdığı bilincine sahip olarak ve savaşın yarattığı kırılganlıkları görerek hareket eden toplumsal muhalefetin önünde duruyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.