AKP, Afrin-İdlip hattındaki her hamlesiyle bataklığa bir adım daha attığı ya da tuzağa çekildiği şeklindeki tanımlamaları hak eden bir şekilde ilerliyor
AKP, Afrin-İdlip hattındaki her hamlesiyle bataklığa bir adım daha attığı ya da tuzağa çekildiği şeklindeki tanımlamaları hak eden bir şekilde ilerliyor
Saray-AKP iktidarı Afrin’de bir çıkmaza doğru sürüklenirken asıl tehlike İdlip’ten geliyor. Peki bu noktaya nasıl gelindi? Kısa bir hatırlatma yapalım:
Rusya öncülüğündeki Astana sürecine ortak olarak “gerilimi azaltma bölgeleri” anlaşmasını kabul eden AKP’nin, hem Suriye’nin kuzeyindeki nüfuz alanlarına hem de Afrin’e yönelik müdahalesine (şimdilik) göz yumuldu.
Şam’ın Fethi Cephesi’nin (eski adıyla Nusra) ana gövdesini oluşturduğu çatı örgütü Heyet-i Tahrir’uş Şam (HTŞ) ile anlaşılıp, refakatlerinde TSK’nin İdlip’e girebilmesi sağlanırken karşılığında da cihatçılara “dokunulmazlık” vaat edildi. Ancak AKP’nin, Astana anlaşmasıyla güdümündeki cihatçıların varlığını koruyabilme ve güneyden Afrin’i kuşatacak şekilde İdlip’e girdikten sonra Kürtleri sıkıştırma (bitirme) hesabı sahaya uymadı.
TSK ve AKP destekli cihatçı grupların 20 Ocak’tan bu yana sürdürdüğü Afrin operasyonunda işler umulduğu gibi gitmiyor. Yoğun hava saldırıları/top atışları ile birçok farklı noktadan açılan cephelere rağmen Afrin’de ciddi bir ilerleme kaydedilemedi.
Bu durum, (doğruluğu şüpheli) resmi açıklamalara bile yansımış durumda. Anadolu Ajansı’nın 16 Şubat tarihli haberine göre, “bir belde merkezi, 44’ü köy, 3’ü köy altı yerleşim ve 17’si stratejik dağ veya tepe olmak üzere 65 nokta” ele geçirildi. Yani Afrin bölgesinde 7’si ilçe 372 yerleşimden sadece 48’ine girilmiş durumda.
TSK’nin aylardır yaptığı yığınak, operasyona katılan 50’ye yakın cihatçı grup ve bunlara mensup binlerce militan düşünüldüğünde, birinci ayına yaklaşan bu operasyonda daha yerleşim yerlerine dahi gelmemişken ciddi bir direnişle karşılaşıldığı görülüyor. Operasyonun 29. günü olan 17 Şubat itibariyle resmi rakamlara göre 33 asker hayatını kaybederken 170’i de yaralandı.
218 gün süren “Fırat Kalkanı”nda 72 askerin hayatını kaybettiği düşünüldüğünde, hâlihazırda devam eden Afrin operasyonunda daha büyük bir bilançoyla karşı karşıya kalınacağı ortada. Tam bu noktada, AKP’nin kurucularından olan ve şimdilerde HDP Mersin Milletvekili olan Dengir Mir Mehmet Fırat’ın sözlerine dikkat çekmekte fayda var: “Afrin, Türklerin Vietnam’ı olur.”
Afrin’deki manzara böyleyken, Tayyip Erdoğan’ın “Afrin olayını çözeceğiz, İdlip’i aynı şekilde çözeceğiz” sözleri daha büyük bir bataklığa doğru yol alındığına işaret ediyor.
TSK “gözlem noktaları kurma” ve “çatışmasızlığı sağlama” göreviyle İdlip’e girerken, bu bölgelerden Rusya ve Suriye güçlerine yapılacak saldırıların sorumluluğunun kendisine ait olduğunu biliyordu. Hatta bunu bir koz olarak kullandığı bile söylenebilir.
Cihatçıların 31 Aralık ve 5 Ocak’ta Rusların Hmeymim Hava Üssü’ne insansız hava araçlarıyla düzenlediği saldırılar ile 3 Şubat’ta Rus Su-25 savaş uçağının omuzdan atılan uçaksavar füzesiyle düşürmeleri Moskova tarafından çoktan not edildi. Mukabele hakkı ise şimdilik mahfuz.
Ancak AKP, “kendimi affettiririm” zannıyla, Rus pilotun naaşının Moskova’ya ulaşmasını sağladı. Üstelik bunu HTŞ’yle anlaşarak değil, güdümündeki gruplardan Feylak’uş Şam’a (Şam Kolorduları) pilotun naaşını onlardan kaçırtarak gerçekleştirdi.
Nusra ve müttefiklerini öfkelendiren bu olay elbette “içeride” çözülmüştür. Detayları bilmiyoruz. Ama sahada yaşanan bazı gelişmelerden tahminde bulunmak zor değil.
– TSK, Şam’la karşı karşıya gelmek pahasına, İdlip’e yönelik operasyonları sürdüren Suriye ordusu ve müttefiklerinin hedefindeki bölgelere konuşlanarak cihatçılara kalkan oldu. 29-30 Ocak’taki başarısız girişimlerin ardından 5 Şubat’ta bir kez daha Halep’in güneyine giden TSK konvoyu, gözlem noktası kurmak üzere mevzilendiği El-Ays kasabası eteğinde Suriye ordusu ve müttefiklerinin top atışına hedef oldu. Bir asker yaşamını yitirdi, beş asker ve bir sivil görevli yaralandı.
– Geçtiğimiz haftalarda Suriye ordusu karşısında İdlip’te hızla gerileyen Nusra ve müttefiklerinin son günlerde direncinin arttığı görülüyor. Bunun nedeni, bir süredir yaşadıkları silah ve mühimmat sıkıntısının giderilmesiydi. Cihatçılar, güdümlü anti-tank füzeleri ve Grad roketleri gibi sahada fark yaratan silahları yeniden aktif şekilde kullanmaya başladı. Bu durum, AKP’nin Türkiye üzerinden cihatçılara lojistik kanalları yeniden açması nedeniyle yaşandı. Çünkü Afrin operasyonuna katılan tam teçhizatlı cihatçı gruplar, aynı anda İdlip’te Suriye ordusu ve müttefiklerine karşı da savaşıyor.
AKP, aynı anda hem Nusra’yı hem de Rusya’yı idare etmeye çalışsa da tüm bu çelişkili hamlelerin üstesinden gelebilmesi pek de kolay değil.
Rus uçağının düşürülmesini Halep ve İdlip vilayetlerine yeni hava savunma füzelerinin konuşlandırılması izlerken, bu, TSK jetlerinin beş gün boyunca Suriye hava sahasını kullanamadığı bir durum yarattı. Türkiye 9 Şubat’ta yeniden hava saldırılarına başlasa da Suriye ordusu, 10 Şubat’ta İsrail işgal güçlerine ait bir F-16 savaş uçağını düşürerek ülkedeki varlığını gayri meşru diye tanımladığı tüm güçlere bir mesaj vermiş oldu.
Üstelik Ruslar, Türkiye’nin sadece gözlem noktaları kurup bölgedeki cihatçı gruplarla mücadele etmediğinin farkında. Nusra ve müttefikleri ise TSK’ye verilen bu noktaların Ruslara teslim edileceği iddialarını “temelsiz” diyerek yalanlasa da uyarmayı ihmal etmiyor: “Aksi halde Türk kuvvetleri daha önce konuşlandığı bölgelerde herhangi bir gözlem görevi gerçekleştiremez.”
Sonuç olarak AKP’nin İdlip’te cihatçılarla olan çıkarları örtüşüyor ve Rusya dışında herkesi karşısına alıyor. Ancak Rusya’nın stratejik müttefiki, Türkiye’yi işgalci olarak tanımlayan Suriye yönetimi ve Afrin konusundaki göz yumma hali de süresiz olmayan taktik bir hamle. AKP, Afrin-İdlip hattındaki her hamlesiyle bataklığa bir adım daha attığı ya da tuzağa çekildiği şeklindeki tanımlamaları hak eden bir şekilde ilerliyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.