Esas olarak düşünce engellenemez ama söz engellenebilir. “Düşündüğünü söyleme!” iktidar olur böylece… Haliyle orada düşünmek değil sadece yapmak iktidar olunca “Düşüncesiz davranma!” diyemez kimse
Esas olarak düşünce engellenemez ama söz engellenebilir. “Düşündüğünü söyleme!” iktidar olur böylece… Haliyle orada düşünmek değil sadece yapmak iktidar olunca “Düşüncesiz davranma!” diyemez kimse
Teyit.org sayesinde sayamadığımız kaçıncı manipülatif haberi öğreniyoruz. Muhalefet zaten internet yayınlarına ya da kitaplara çoktan kaçmış gibi gözüküyor. Bu zor durum bizi daha da bilinçli kılıyor… Muhalefet iktidarın bu yayınlarını seyretmiyor ama iktidarı destekleyenlerin seyrettiği bu yayınlar aslında muhalefete değil de iktidara zarar veriyor…
Bilgisayar oyunlarını savaş görüntüleri diye vererek genç nesili kandırmanız zor ancak yaşlı nüfusu belki ikna edebilirsiniz. Fakat sorun da burada başlıyor. Genç nüfus yalan olduğunu bilerek kanıyor ve sorgusuz inanıyorsa onlarla nasıl bir üretim ve etik gelecek kurulabilir?
Bu, hakikate değil de güce inananların ülkesi olmaz mı?
Sizi takip edenler bir süre sonra yalanı içselleştirmez mi?
Kendi retoriğiniz açısından “Nerede o İslam’ın ilk dönemi, nerede Harizmi, nerede Hallac-ı Mansur, nerede İbni-i Sina?” derken “Acaba bu durumu ben mi yarattım?” diye düşünmez misiniz?
Siz IMF’ye 5 milyar dolar borç vermek isterken, sormaz mı genç ve işçi nüfus “Bizim maaşlar aylardır niye yatmıyor o zaman?” diye.
Baskı ortamları muhalefet kadar iktidarı da zora sokar zannedilenin aksine. İnsanların aklından geçenleri söyleyemediği yerde akılsızlık hakim olur çünkü…
Esas olarak düşünce engellenemez ama söz engellenebilir. “Düşündüğünü söyleme!” iktidar olur böylece… Haliyle orada düşünmek değil sadece yapmak iktidar olunca “Düşüncesiz davranma!” diyemez kimse. Düşünmeden davranmanın sıradanlaştığı bir yerde ne araba ne uçak ne de üretim yapabilirsiniz. Zaten yaşadığımız da budur. Çünkü bu üretimler, makineler “Eyyy” diye bağırarak olmaz. Bu tür üretimler; düşünme, makinenin dilini bilme işidir de. Siz makinelere “Bilinmeyen bir dil” diyemezsiniz mesela. Düşüncesizleşmiş insanlarla iddia ettiğiniz ülkeyi de geliştiremezsiniz haliyle…
Türkiye’nin büyük çelişkisi de buradadır. Aslında insanlar düşünmüyor değildir, büyük çoğunluk bu baskı ortamlarında düşündüğünü söylememeyi öğrenmiştir sadece. (Öyle ki anketlerde bile bu pay bırakılıyor ve şu bu nedenlerle gerçeği söyleyememe durumunda olanlar diye bölüm açılıyor.) Ancak bir süre sonra yani konuşmaya konuşmaya düşünmeyi de unutabilirsiniz elbette… Zihin sorabildikçe, konuştukça açılır çünkü… Haliyle sonrasında da “Bizim insanlarımız düşünmüyor yea…” diyemezsiniz de.
Bu anlamda Türkiye’de veya Afrika’da veya Ortadoğu’da yaşayan halklar Batı’da yaşayanlardan daha geri ya da ileri değildir. Zaten öyle olduğu için Batı rasyonel davranıp (hepimizin çok alay ettiği beyin göçü) yeteneklileri alır ya. Green Card başka nedir ki?
Ancak mesele sizin ortamınızın özgür ve eşit olmanızla çok alakalıdır. İşte o zaman yani kimlik ve eşitlik meseleniz çözülünce bir düzeyde de olsa bu sorunları aşabilir üretime yönelebilirsiniz. Belki de bu yüzden Batı’nın dışında bu özgürlüğün olmaması bir yandan da Batı’nın istediği ve dahi zorladığı bir şeydir. Burjuvazinin işçileri işsizlikle tehdit edebilmek için dışarıda hep işsizlerin olmasına ihtiyacı olduğu gibi. Sistem işsizlere ihtiyaç duyduğu gibi özgür olmayan ülkelere de ihtiyaç duyar ve o hep şöyle bağırır: “Şu ülke gibi mi olmak istiyorsun yoksa!”
Yoksa insanlar niye ölüm pahasına terk ederek gitsin Batılara. Çok mu meraklıdırlar Batı havasına? Taşı mı yoksa toprağı mı farklıdır? Ama göreceli olarak da olsa ortamı farklıdır değil mi? Mesele de budur ya…
Toprağını değiştiremezsin ya da kurak olsa bile değiştirmek istemeyebilirsin ama ortamını değiştirebilirsin… Fakat bir diğer sorun da burada başlıyor. Özgürlük olunca, sorgulama olunca da niye size oy versin insanlar? Nihayet sorguluyor ve hakikati görebiliyorlar. Öyleyse öyle bir sistem olmalıdır ki üretim, icat yapabilecek kadar zeki ama siyaseti sorgulamayacak kadar içlerine gömülmeli insanlar. Üretim ve siyaset arasındaki bağı kuramamalı…
Bağsız ama bağlı insanlar…
Ve sonra bu bağı kuramayan insanlara bir patron çıkar ve şöyle der:
“Fabrikamdan istediğiniz kadar işçiyi operasyona götürebilirsiniz.”
İşte tam bu yüzden Batılara, AiHM’ye göndermek için yine ve yine Barış Akademisyenlerine ihtiyaç duyarsınız.
Haber şöyle:
“Hükümetin bildirdiği isimler arasında yer alan Prof. Polat, ‘Barış için Akademisyenler’ bildirisine imza atmıştı. Bu bildiriye imza atan birçok akademisyenin görevine darbe girişimi sonrası ilan edilen olağanüstü hal (OHAL) kapsamında çıkarılan kanun hükmünde kararname (KHK) ile son verilmişti.”
Hükümet de biliyor evrensel olanın evrende önemli olduğunu. Bir duruşu olanın sözü olabileceğini. Kendi akademisyenlerinin Nuh Peygamber’in cep telefonuna takıldığını ve bugüne gelemediğini de iyi biliyor. Ancak yine de o akademisyene kızmamalı çünkü iktidar bunu kendi istedi.
Fakat hükümet şimdi yanında duran çoğu akademisyenin bugün taraf değiştirdiği gibi yarın bir duruşu olmayacağını da iyi biliyor. Kendi akademisyenlerinin bir duruşu olmadığından sebep yarın nerede durup durmayacağını da bilmiyor. Yani kendi akademisyenleri hakikatten mi onlarladır yoksa güce mi gelmiştir emin değildir…
Ve artık hepimiz gördük ve öğrendik ki taraf değiştirenler sırf haklı çıkmak ve taraf değiştirmelerini anlamlandırmak için eski taraflarına karşı mızrağın ucu olabilirler. Ama fikirleri değişmiş gibi yaparak ya yarın da taraf değiştirirlerse? Çünkü ahlak bir kere çöktü mü her seferinde çöker…
Yayınlarınızın ve propagandanızın sonuçları şimdilik bunlar, buyrunuz…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.