2017 yılında Latin Amerika’da ikinci bir Condor Operasyonu’nun yürürlükte olduğuna ve bölgede geriletici bir etkiye neden olduğuna kuşku yok,; ki bu durum 2018 yılında yapılacak yeni seçimleri takip etmeyi özellikle önemli hale getiriyor
2017 yılında Latin Amerika’da ikinci bir Condor Operasyonu’nun yürürlükte olduğuna ve bölgede geriletici bir etkiye neden olduğuna kuşku yok; ki bu durum 2018 yılında yapılacak yeni seçimleri takip etmeyi özellikle önemli hale getiriyor
2018’de, Meksika’dan Peru’ya kadar on iki Latin Amerika ülkesi, başkanlık, meclis ve belediye olmak üzere farklı düzeylerde seçimlere gidecek.[1] Bu on iki seçimden yedisinde; Kosta Rika, Küba, Paraguay, Kolombiya, Meksika, Brezilya ve Venezüella’da devlet başkanları seçilecek. Peki, beklentiler neler? Ben burada bu seçimlerden dördüne odaklanacağım: Meksika ve Kolombiya; çünkü bunlar Latin Amerika’daki daha tipik ya da geleneksel denilebilecek seçim süreçlerine denk düşecekler gibi görünüyor ve aynı zamanda, bölgedeki seçimler belirli bir bağlantıya sahipler; ve Venezüella ve Küba; çünkü bunlar istisnai toplumsal öncüller üzerinde işliyorlar ve Venezüella gibi özel durumlara dayanan ya da Küba gibi bağımsız biçimde gelişmiş bir toplumsal modele dayanan özgün kendilerine özgü süreçleri temsil ediyorlar.
Jeopolitik araştırmacısı Andrew Korybko, bir yıl kadar önce The Duran‘da şöyle yazıyordu: “Donald Trump, yeni bir Meksika milliyetçileri kuşağına ilham veriyor.”[2]
Bu sözler, sol eğilimli milliyetçi Andrés Manuel López Obrador’un (takma adı AMLO) seçim anketlerinde önde görünmesini gayet iyi açıklıyor. Obrador, önceki başkanlık seçimlerinde yenilen taraftı ve bugün ise Movimiento de Regeneración Nacional (MORENA – Ulusal Diriliş Hareketi) koalisyonun adayı olarak seçimlerde aday. Obrador’un en yakın rakiplerinin ise –biri Vicente Fox (2000) diğeri Felipe Calderon (2006) olmak üzere iki kere hükümet ortağı olmuş olan muhafazakâr Partido Accion Nacional (PAN – Ulusal Hareket Partisi) şemsiyesi altındaki tuhaf koalisyonun adayı sağcı Ricardo Anaya ile Partido de la Revolución Democrática (PRD – Demokratik Devrim Partisi) olması muhtemel.
Meksika seçimlerinin önemli olmasının çok sayıda nedeni var. Toplumsal açıdan, Meksika, ABD Başkanı Trump’ın göçmenleri sınırdışı etme ve sınırın dev bir duvar ile kapatılması tehditlerini barındıran ve söylenenlere bakılırsa, sınırın her iki tarafında yaşayan Meksikalılar arasında tartışmalı bir konu olan yeni göç-karşıtı politikasının muhatabı.
Ticaret açısından, Meksika NAFTA (Kuzey Amerika Serbest Ticaret Antlaşması) ile ne yapılacağının güvensizliğini yaşıyor. NAFTA gözden mi geçirilecek, yoksa tamamen iptal mi edilecek? Bu konu, adaylardan birini tercih etmek durumundaki seçmenler arasında, anketleri de etkileyen biçimde, bölünme yaratan bir konu haline gelebilir.
Andrés Manuel López Obrador’un popülaritesi, Obrador’un Meksika açısından hiç de küçük bir mesele olmayan yoksullukla mücadele için kamu harcamalarını arttırmaya kararlı bir ikinci Hugo Chavez olarak kabul edildiğini duyan Washington’daki birkaç kişiyi muhtemelen sinirlendiriyor.
Yine, seçimlerde hiçbir sosyalist parti adayının yer almadığına çünkü Meksika Komünist Partisi ya da İşçilerin Devrimci Partisi gibi partilerin resmen kayıtlı partiler olmadığına ve bu nedenle de seçimlere katılmayacaklarına değinmek de önemlidir.
Kolombiya seçimleri, bu yılın Mayıs ayında yapılacak ve bu seçimleri ciddiye almak gerekiyor çünkü Kolombiya, askeri üsler üzerinden ABD’nin bölgenin geri kalanı üzerindeki başlıca siyasi-askeri dayanağı ve bu anlamda, benzersiz bir etkiye sahip. Venezüella ise bu seçimin sonuçlarını kesinlikle belirli bir kaygıyla izliyor. Bu durumun, adaylar eski muhafazakar gözetim ile aralarına mesafe koymak adına yeni ittifaklar kurduğunda ve yepyeni bir siyasi parti de resme dahil olduğunda bile sürmesi bekleniyor.
Eski kısaltmasını kullanan fakat Fuerza Alternativa Revolucionaria del Común (Halkın Alternatif Devrimci Gücü) adını alan bir siyasi parti olan eski FARC, Santos hükümetiyle yakın zamanda imzaladığı Barış Antlaşması’nı takiben seçimlere katılacak. FARC’ın eski kumandanı (Timoleón Jiménez ya da Timochenko olarak da bilinen) Rodrigo Londoño, bugün artık bir başkan adayı. Londoño’nun seçimleri kazanma şansı pek fazla değil fakat Kolombiyalıların isteyecek olması halinde kesinlikle farklı bir seçenek sunuyor. Londoño, FARC’ın desteğe sahip olduğu küçük kırsal alanlardaki çiftçiler ve yerli halk arasında açık bir üstünlüğe sahip; fakat gerçek bir şans yaratabilmesi için açık programatik alternatifler sunarak kentli nüfus arasında destek aramak zorunda.
Öne çıkmak isteyen diğer adaylar ise, yeni koalisyonlar kurarak Kolombiyalı seçmenlerin gözünde kendilerini diğer adaylardan farklı göstermek için sıkı çalışıyorlar. Örneğin, eski devlet başkanı Alvaro Uribe tarafından kurulan sağcı Centro Democrático (Democratik Merkez), Ivan Duque’yi aday gösterdi ve Partido Conservador (Muhafazakâr Parti) ile bir ittifak yaptı; fakat bu partilerin her ikisi de Barış Antlaşması’na şiddetli muhalefet etmişler ve çok-uluslu şirketlere vergi muafiyeti talep etmişlerdi.
Öte yandan, merkez-solcu Coalición Colombia (Kolombiya Koalisyonu) adayını Sergio Fajardo olarak belirledi. Coalición Colombia, FARC ile Barış Antlaşması yapılmasından yana olan ve yolsuzluk ile mücadele vaat eden, yedi partiden oluşan bir diğer koalisyon.
Kolombiya’da devlet başkanının ilk turda seçilmesi olası görünmüyor. İkinci tur ise Haziran ayında gerçekleştirilecek.
Eğer Venezüella’da 2017’de yapılan önceki belediye ve eyalet yönetimi seçimleri birer gösterge kabul edilirse, Nicolas Maduro’nun seçimler erkene çekilmediği takdirde Kasım 2018’de yeniden başkan seçileceğine kuşku yok.
ABD’nin askeri müdahale, sıkı yaptırımlar ve Venezüella petrol sanayini etkileyen güçlü mali kuşatmaya yönelik ciddi tehditlerine karşın, Maduro’nun temel siyasi zemini, bugün ciddi derecede kritik olan yolsuzlukla mücadele ve ekonomiyi güçlendirme ile birlikte, toplumsal programlara dayanıyor. Maduro hükümeti, halkın refahına dönük elle tutulur sorumluluklar üstleniyor ve 2017 yılındaki sokak şiddetine rağmen sürekli biçimde muhalefete barış ve diyalog çağrısında bulunuyor. Ancak aşırı sağcı muhalefet, seçimlerin çoğuna katılmayı reddetti ve herhangi bir temeli olmaksızın seçim hilesi iddiasında bulundu. Bu tutum, fazlasıyla parçalanmış halde olan muhalefetin seçimlere katılması halinde açığa çıkabilecek olan halk desteği eksikliğini gizliyor gibi görünüyor.
Şu ana kadar Venezüellalılar Chavezciliğe ve hükümetteki Partido Socialista Unido de Venezuela‘ya (PSUV – Venezüella Birleşik Sosyalist Partisi) Bolivarcı Devrim olarak adlandırılan süreçte açık bir destek verdiler. Buradaki ideoloji, barışın önünü açan bir anayasal ve demokratik sürece yönelik güçlü bir bağlılık ve her türden ABD müdahalesinin açık biçimde reddi ile birlikte sürekliliğini koruyan bir egemenlik ve bağımsızlık duygusuna dayanmaktadır.
Küba
2018’in dördüncü önemli seçimi, 19 Nisan tarihinde Küba’da yapılacak. Seçimler her ne kadar Ulusal Halk İktidarı Meclisi’nin 600’den fazla üyesine yönelik yapılacaksa da, kendine özgü sürecine bağlı olarak, ülkenin başkanlığı açısından da etkilere sahip olacak.
Geçtiğimiz yıl, Raul Cstro, yasama meclisine yeniden seçilmek istemediğini açıkladı; bu anlamda, Kübalılar da “tarihi liderlik” olarak adlandırılan konumda bir değişim bekleyebilirler. Fakat gözlemcilere göre, bu değişim Küba toplumsal sistemi ve halkın hayatı üzerinde üstün bir etkiye sahip olmayacak. Küba seçimlerini kendine özgü kılan çeşitli nedenler var:
1) Seçime katılan hiçbir siyasi parti yok; hatta Küba Komünist Partisi bile seçime giremiyor ve aday gösteremiyor.
2) Parti üyesi olmaları gerekmeyen bireysel adaylar, kendi topluluk (ilçe) düzeyinde aday gösteriliyor ve beş yıllık görev için Ulusal Halk İktidarı Meclisi’nin (ya da Parlamento’nun) üyesi olmak üzere doğrudan gizli oy ile seçiliyor.
3) Ulusal Meclis üyelerinin yarısı, karar almada toplumun bütün kesimlerini içeren bir temsile sahip olmak adına toplumsal hareketlerden, yani öğrencilerden, kadınlardan, emek örgütlerinden vs. gelmek zorunda.
4) Ulusal Meclis tatildeyken ülkenin günlük işlerini yürüten Devlet Konseyi’nin 31 üyesi, yeni seçilen yasama organı tarafından kendi üyeleri arasından seçiliyor.
5) Devlet Konseyi, sırasıyla, ülkenin başkanının ve diğer üst düzey bakanlık yetkililerinin kim olacağını seçiyor.[3]
İşte, önceden belirlenmiş herhangi bir başkan adayına doğrudan oy vermenin söz konusu olmadığı bu kendine özgü seçim süreci nedeniyle, tahminler de daha karmaşık hale geliyor. Güven içinde tahmin edebileceğimiz tek şey, Küba’nın öngörülebilir bir gelecek için sosyalist kalacağıdır.
2017 yılında Latin Amerika’da ikinci bir (1970’li yıllarda kıtadaki diktatörlüklerin CIA desteğiyle sola karşı gerçekleştirdiği kapsamlı saldırı planı) Condor Operasyonu’nun yürürlükte olduğuna ve bölgede geriletici bir etkiye neden olduğuna kuşku yok; ki bu durum 2018 yılında yapılacak yeni seçimleri takip etmeyi özellikle önemli hale getiriyor.
Normal şartlar altında, demokratik ve iç mekanizmaları belirlenmiş süreçlerde, adayların ve siyasi partilerin kendi seçim kampanyaları süresince öne sürdüğü siyasi konulara odaklanırdık. Gelgelelim Latin Amerika’daki ve diğer pek çok ülkedeki seçimler, bu nedenle, daha fazla karmaşıklık arz ediyor ve sıklıkla da başkanlık seçimlerinin sonuçlarını belirleyen de bu karmaşıklıklar oluyor. Daha belirgin biçimde ise, demokrasi pratik değil de sadece kullanışlı bi etiketten ibaret olduğunda, şeffaflıktan yoksunluk, yabancı müdahalesi ya da seçim hilesi, gerçek bir beklenti haline geliyor.[4] Honduras’taki mevcut durum bu duruma bir örnektir.
Eğer Meksikalılar Andres Manuel Lopez Obrador ile birlikte sola meyletmeye cüret ederlerse, siyaset analizcisi Andrew Korybko’nun ileri sürdüğü ve bizzat Obrador’un korktuğu gibi bir seçim hilesi gerçek bir olasılık haline gelecektir.[5] Aslında, ABD’nin Rusya’yı Meksika seçimlerine “karışmakla” suçladığı bir önleyici bilgi savaşı şimdiden başlamış durumda.[6] Bunun nereye gideceğini hepimiz biliyoruz.
Benzer bir durum, seçmenlerin oyundaki yeni oyuncuyu, FARC’ı geleneksel burjuva partilerinden ve onların şekil değiştirmiş hallerinden açık bir kopuş olarak görebilmesi durumunda Kolombiya’da da ortaya çıkabilir. Ancak, 2016’daki barış antlaşmasına yönelik halk oylamasında seçmenlerin yüzde 50’den azının evet oyu vermesi ve yüzde 60’ının oylamaya katılmamasıyla görünür olan destekten yoksunluğu, sağ partileri güvende hissettirebilir.
Farklı bir senaryoda ise, Kolombiyalılar, özellikle de genellikle oy vermeye gitmeyenler, Santos hükümetinin barışı gerçekleştirmesiyle bilindiği yıl içinde ülkede 170 toplumsal liderin katledilmiş olduğu gerçeği üzerinden gözünü açarak tepki verebilir.[7]
Venezüella, ana akım medya propagandasının aksine, şeffaf ve adil seçimlere sahip olduğunu ispatlamış durumdadır. 2015 yılında, hükümet partisi PSUV Ulusal Meclis’te çoğunluğu kaybettiğinde, kimse seçim hilesinden bahsetmemişti. Bunun yerine, sağcı Meclis, kendi siyasi gündemlerini ortaya koyma fırsatını, saygısız biçimde ilan edildiği biçimiyle milletvekillerine hileli yeminler ettirmeye çalışarak boşa harcamıştır.
Yukarıda da bahsedildiği üzere, bölünmüş haldeki bir muhalefetin bazı unsurlarının seçim hilesine ilişkin suçlamaları, daha ziyade, sahip oldukları zayıf halk desteğinin görünür olması korkusuyla kendilerini seçim sürecinin dışında bırakmaya yönelik bir bahane de olabilir. Bu yılki başkanlık seçimlerinde de Venezüella muhalefetinin aynı şeyleri yapacağı beklenmektedir.
Ancak bu satırlar yazılırken, muhalefetin daha ılımlı grupları ile hükümet arasında, Dominik Cumhuriyeti’nde “bir arada varoluş” ve “ekonomik saldırıya ortak karşı koyma” üzerine müzakereleri sürüyordu. Belki bir uzlaşma sağlanabilmesi ve diğer başkan adaylarının kabul edilmesiyle, durum değişebilir.
Uluslararası açıdan bakıldığında, Kanada, ABD ve Avrupa Birliği gibi bazı dış unsurların, muhalefet içindeki müzakere etmek isteyen kişileri desteklemek yerine daha radikal muhalefetten yana tavır almaları ve onların koruyucuları haline gelmeleri de endişe vericidir. Bu durum ayrı bir analizi gerektiriyor; fakat yaşanan süreç bu “demokratik” hükümetlere hiçbir şey öğretmemektedir.
Bir ayrık otu olarak göze çarpan ise, Küba’daki seçim sistemidir. Bu seçim sistemiyle ilgili çok az söz söylenir ve söylendiğinde de, ana akım medya onu “demokratik olmayan” olarak tarif eder. Fakat bu sistemde gözle görünenden fazlası vardır.
En çarpıcı olanı, seçim sürecinde hiçbir şekilde paranın yerinin olmamasıdır. Esasen, Küba’da pahalı siyasi kampanyalar yoktur ve Ulusal Meclis üyeleri, birkaç istisnayla, görevde kaldıkları süre boyunca düzenli işlerinden edindikleri dışında hiçbir ek ödeme almazlar. Partilerin ve parasal çıkarların olmadığı böylesi bir açık ve merkezsiz sistemde, herhangi bir seçim hilesi olasılığını düşünmek zordur. Esas olarak, eğer önceki seçimlerdeki eğilim sürerse, Küba nüfusunun yüzde 95’i, (birkaç kusurlu sandık dışında) özgür biçimde oy verecek. Bu duruma, çok partili sistemlerde seçmenlerin seçimlere katılımıyla karşılaştırmalı biçimde bakmak gerekiyor.
Son olarak, 2018 yılı, ABD Dışişleri Bakanlığı, CIA ve Florida, Doral’da yerleşik olan Güney Komuta Merkezi (SOUTHCOM) açısından oldukça yoğun hale gelebilir. Bu kadar çok sayıda seçimi izlemek ve kontrol etmek, üst düzey tetikte olmayı, istihbarat toplamayı ve kendi “demokrasi” türlerini savunmak için müdahaleye hazır olmayı gerektiriyor. Bunu fazlasıyla bilinçli olarak söylüyorum çünkü ABD hükümetinin, Fidel Castro’nun söylediği gibi “sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasal” olarak [Latin Amerika] birliğin[in] bir gerçeğe dönüşmemesi halinde, Latin Amerika’nın iç işlerine karışmaya devam edeceğini çantada keklik görüyorum.
Notlar
[1] http://www.celag.org/calendario-electoral-2018-2019/
[2] http://theduran.com/donald-trump-stimulates-mexican-nationalism/
[3] Küba’nın seçim sisteminin daha ayrıntılı bir tarifi için bkz. Kanadalı yazar Arnold August’un kaleme aldığı “Cuba and its Neighbours – Democracy in Motion” [Fernwood Publishing, 2013]
[4] Latin Amerika’ya dönük müdahaleler hakkında daha fazla kaynak için bkz. “Open Veins of Latin America” [Latin Amerika’nın Kesik Damarları],Eduardo Galeano [Monthly Review Press, 1977] ve “Masters of War – Latin America and U.S. Aggression”,Clara Nieto [Seven Stories Press, 2003]
[5] https://orientalreview.org/2017/12/30/2018-outlook-latin-america/
[6] https://orientalreview.org/2018/01/13/us-meddling-mexicos-election-accusing-russia/
[Global Research’teki İngilizce orijinalinden Soner Torlak tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.