Rusya ve İran’ın Kürtlere karşı olası bir operasyona yeşil ışık yakmaması karşısında Erdoğan rahatsızlığını her fırsatta dillendirse de bu çıkışların Putin nazarında bir karşılığı yok. Aksine Putin gerektiğinde had bildiriyor
Rusya ve İran’ın Kürtlere karşı olası bir operasyona yeşil ışık yakmaması karşısında Erdoğan rahatsızlığını her fırsatta dillendirse de bu çıkışların Putin nazarında bir karşılığı yok. Aksine Putin gerektiğinde had bildiriyor
Rusya’nın Soçi kentinde Rusya, İran ve Türkiye arasında 22 Kasım’da düzenlenen Suriye zirvesi Erdoğan-AKP iktidarı açısından negatif sonuçlandı. Kürtleri sıkıştırma ve Türkiye’ye yeni manevra alanları açma hedefiyle Soçi’ye giden Erdoğan, tersine Kürtlerin Suriye’nin geleceğinde belirleyici olacağı, Türkiye’nin ise geri çekilmeye zorlanacağı bir tablo ile karşı karşıya kaldı.
Putin, Erdoğan ve Ruhani arasındaki görüşmede kabul edilen ortak bildiride, Suriye’deki gerilimi azaltma bölgelerinin ülkenin egemenliğini, birliğini ve bütünlüğünü bozmaması gerektiği belirtildi. Bu karar, İdlip’te konuşlanan TSK’nin olası bir Afrin operasyonu için de önleyici nitelikte.
Ayrıca Ruhani’nin “Şam’ın meşru izni olmadan uluslararası güçlerin Suriye’de bulunmasının hiçbir nedeni yok” şeklindeki sözleri ABD’ye olduğu kadar Türkiye’ye de yönelik bir mesaj. Çünkü Şam yönetimi her iki ülkenin askeri varlığını da yasadışı ilan etmiş durumda.
Üçlü zirvede, “Suriye Ulusal Diyalog Kongresi”nin düzenlenmesi de karara bağlandı. Kongre’ye PYD’nin katılımı konusunda AKP’nin itirazları olsa da Rusya, İran ve Şam yönetiminden yapılan açıklamalarda “kapsayıcılık” vurgusu ön plana çıkıyor. Erdoğan da “Bir terör örgütü ile aynı çatı altında olmamızı, aynı platformda yer almamızı bizden kimse beklememelidir” diyerek durumu kurtarmaya çalışıyor; çünkü yapacağı her karşı hamlenin Rusya’ya toslayacağının farkında.
Üçlü zirveden biraz geriye dönelim. Tayyip Erdoğan 13 Kasım’da Rusya’ya giderken, Moskova ve Washington’un imzaladığı ve “Suriye’de çözümün askeri değil siyasi olduğunu” belirten anlaşmayı hedef alıyordu: “Eğer askeri çözüm söz konusu değilse, o zaman çeksinler askerlerini. Orada Türkiye’nin askeri yok ki, onların askerleri var, onların bütün güçleri orada, çeksinler askerlerini.” Erdoğan sinirlenmekte kendince haklı; çünkü taraflar bu anlaşmayla dolaylı da olsa Türkiye’nin Kürtlere yönelik bir operasyonuna izin verilmeyeceğini ilan etmiş oldu.
Ama Erdoğan’ın asıl derdi, işbirliği yaptığı Rusya ve İran’ın Kürtlere karşı olası bir operasyona yeşil ışık yakmaması. Erdoğan rahatsızlığını her fırsatta dillendirse de bu çıkışların Putin nazarında bir karşılığı yok. Aksine Putin gerektiğinde had bildiriyor, Erdoğan da itiraz edemiyor. Bunu, Putin’in “Rus-Türk beyannamesi” hatırlatmasının ardından Erdoğan’ın “Sayın Putin ile Sayın Trump arasındaki Vietnam’da yapılan ortak açıklamayı önemsiyoruz” diyerek 13 Kasım’daki sözlerinden çark edişinden de anlamak mümkün. Putin’in hatırlattığı şuydu: AKP, 20 Aralık 2016’da İran ve Rusya’yla imzaladığı anlaşmayla krizin askeri bir çözümü olmadığını kabul ederken, 29 Aralık 2016’da ise Rusya’yla imzaladığı anlaşmayla da “çatışmasızlık” kararına “riayet” ediyordu. Yani AKP kendi eliyle imzaladığı anlaşmalarla kuşatılmış durumda.
Rusya, üçlü zirve öncesi bir araya gelen Rus-İran-Türk genelkurmay başkanlarının toplantısında “IŞİD ve Nusra militanlarının geri kalan gruplarının yok edilmesi için” somut adımlar geliştirildiğini açıkladı.
Suriye ordusu ve müttefiklerinin, 22 Kasım’da Hama’nın kuzeydoğu hattına takviye güç göndermesi “tüm savaşların anası” denilen İdlip operasyonu için hazırlıkların son aşamaya geldiğini gösteriyor. Suriye ordusuna yakın kaynaklar da harekâtın ilk hedefinin İdlip’in doğusundaki stratejik Ebu Zuhur Hava Üssü olduğunu yazdı.
Cihatçılar İdlip’e doğru sürülürken AKP “somut adımlar” ekseninde hareket ederse Nusra’yla yapmış olduğu anlaşmayı bozmuş olacağını biliyor. Operasyon karşısında kayıtsız kalması hatta “Nusra’ya yol veren” bir hale bürünmesi durumunda ise Rusya’nın hiddetini üzerine çekmiş olacak. Nereden baksan tutarsız nereden baksan ahmakça!
Peki, tüm bu saydıklarımıza rağmen “Afrin’e operasyon” söylemini son günlerde daha fazla dillendiren, Rusya ve İran’dan beklentisini “karşı çıkmasınlar yeter” şeklinde açıklayan Erdoğan [en iyi bildiği] fiili durum oluşturma yoluna gidebilir mi? Çok zor. Ama gitmesi durumunda Suriye’deki durumu daha da karmaşık hale getirmekle kalmayacak, savaşı Türkiye’ye de taşımış olacak. Çünkü böyle bir operasyona ABD, Rusya, İran ve Suriye’den onay olmadığı gibi, Kürt silahlı hareketi de Afrin’e yönelik bir operasyonun Afrin’le sınırlı kalmayacağın belirtiyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.