Mesele hakkında en son konuşan Binali Yıldırım, “Bu karar yok hükmündedir” diyor kendisi. Ne sarsıcı değil mi? Haliyle olmayan şeyle, yokla mücadele de edilmez
Mesele hakkında en son konuşan Binali Yıldırım, “Bu karar yok hükmündedir” diyor kendisi. Ne sarsıcı değil mi? Haliyle olmayan şeyle, yokla mücadele de edilmez
Kudüs üzerine şaşırtıcı biçimde meseleyi hakkıyla ele alan bir yazı bulamadım daha. Okuyabileceğimden de artık emin değilim. Nedenini bilmiyorum ama en beklemediğim insanlar dahi “Ortadoğu karışacak” diye genel geçer laflar ediyorlar. Söylediklerinin özeti ve hepsi bu…
Bu bilmediğim bilgi beni darmadağın ediyor. Ortadoğu karışacak!
Sonunu baştan söyleyeyim; Filistin halkı şu anda yalnızdır. Hem de yapayalnızdır…
Ve yine sondan devam edeyim. Mesele hakkında en son konuşan Binali Yıldırım’dan… “Bu karar yok hükmündedir” diyor kendisi. Ne sarsıcı değil mi? Haliyle olmayan şeyle, yokla mücadele de edilmez. Oysa “karar var” ve “Var olduğu gibi birkaç ay içinde elçiliklerin bir bir nasıl taşındığını göreceğiz…” dese ettiği lafın sorumluluğu olacak “o halde şimdi hamasetten gayrı ne yapıyoruz?” demek zorunda kalacak.
Sağ geleneğin mücadelesi hep böyle ne yazık ki. Hamaset… Şimdi Meclis Başkanı’nın 1959’da Gazze’ye giden Che Guevara’ya yıllar sonra neden sinirlendiğini ve gençlerin onu sevmesine neden itiraz ettiğini siz de daha iyi anlıyorsunuzdur. Deniz’i anladığınız gibi…
Binalı Yıldırım’ın Kudüs’e yaklaşımı, partisinin Kürt meselesine yaklaşımlarına da ne çok benziyor değil mi? Kürt meselesi yok…
Ama bi dakika Kürt meselesi yoksa bu olan biten ne? Bu yaşadıklarımız ne?
Mesele yoksa Demirtaş da hapiste değil haliyle. Hapiste olmayınca mahkemesi de olamıyor bir türlü. Gerçekten de onu canlı olarak bir mahkemede görebilen henüz yok.
Haliyle Taybet Ana da yok.
Cemile de, Ceylan da, Medeni de, Uğur da…
Fakat beni şaşırtan biçimde İsrail’in Kudüs kararını HDP, AKP, CHP ve MHP ortak imza ile kınadılar. Kınadılar ama bu nasıl bir ‘milliyetçilik’ diye de düşünmedim de değil. Dışarıya karşı bir olmalıyız! Oysa HDP sorabilirdi; kendi ülkesinde kötülüğü yayanlar İsrail’de Filistin’de hangi iyiliği yayabilir? Zulüm bir tek Kudüs’te mi diyebilirdi? AKP ve MHP ile ortak imza yerine İsrail’de barış için yürüyenlerle, miting yapan özgürlük ve eşitlikçilerle çok hızlı biçimde ortak metin yayımlayabilirdi. Ve emin olun bu çok ama çok daha etkili olur, Filistin halkına da, İsrail halkına da gerçekten bir faydası dokunurdu.
Uzağa gitmeyeceğim daha dün Çekvar Budak’ın adı mezar taşından zorla silinirken, Hatun anne mezarından çıkarılmak zorunda kalıyorken nasıl bir ortak metin olabilir?
Bilmiyorum, kötülükleri kıyaslayacak değilim ama ister istemez aklımda her ikisi de dolanıyor. Tıpkı sizin gibi…
1. İntifada dönemiydi sanırım, bir tepede kolları bir İsrail askeri tarafından dipçik mi yoksa taş mı olduğunu hatırlamadığım bir nesneyle kırılan gencin videosu hala aklımda. Kafası dipçikle Şırnak’ta darp edilen 23 Nisan’daki bir çocuk gibi…
Bu mesele sadece Filistin halkının direnişiyle değil İsrail halkının direnişi ile de ancak çözülebilir. Tıpkı Taybet Ana’nın günlerce yerde kalmasına sadece Kürtlerin değil, Türklerin de itiraz etmesi gerektiği gibi. Etmedikçe “ne kardeşliği!” sitemi pek haksız olmuyor çünkü. Kardeşsek annemizin cesedinin sokakta günlerce kalmasına sessiz kalabilir miyiz? Sessiz kalıyorsak, kardeş miyiz gerçekten, her ikimizin de annesi mi gerçekten? soruları, sitemleri haksız mı gerçekten?
Güçlü tarafın insanları güce biat ettiği sürece mesele tam olarak çözülmez. Vietnam savaşını durduran esas olarak Vietnam halkının direnişi olsa da, ABD’deki büyük protestoları yok sayabilir miyiz? “ABD halkını da kaybediyoruz!” korkusu durdurmadı mı biraz da bu savaşları?
İsrail’de daha birkaç ay önce Filistinli ve İsrailli kadınlar iki hafta süren bir barış, özgürlük yürüyüşü yaptı.
Onun hemen öncesinde binlerce insan Tel Aviv’de miting yaptı. Tıpkı ondan önceki sene gibi. 27 İsrailli pilot Filistin’i bombalamaya reddetti 2003’te.
Bizim en son barış mitingimiz de ne olmuştu? “Ankara merkez, patlıyor herkes” tivitlerini kimler atmıştı. En az bir stat dolusu insan nerede ne için sevinmişti? Bir düşünün, İsrailli ve Filistinli kadınların ortak mitinginde yüzlerce insan katlediliyor ve “Tel Aviv merkez, patlıyor herkes” tiviti dünya sıralamasına giriyor, İsrail gazeteleri bunu manşetine taşıyor…
Şimdi kendi ülkesinde bir kez bile barış yürüyüşüne katılmayan, hep ‘savaaaaşş!’ diye bağıran Kudüs’te hangi barışı sağlayabilir?
Şimdi ben gibi sen de anlıyorsun geçen sene İsrail’de Mavi Marmara anlaşmanın neden Kudüs’te yapıldığını. Usulen edilmiş itirazlarla, hamasi laflarla gaz alınarak Kudüs başkent olacağa benziyor. Ve zaten buna karşı da “Kudüs müminlerin başkentidir!” diye yazılmaya başlandı bile. Elbette bu söz Netanyahu ile tersinden aynı yerde olmak anlamına geliyor. Kudüs ne senin ne benim ama herkesin, insanlığın başkentlerinden biridir, denemiyor bir türlü. İlahim sahip mi olmanız gerekiyor? Kudüs kendine sahip olur merak etmeyin! Ve sakince düşünün, tarihe bakın; Kudüs’e kimsenin hiçbir zaman sahip olamadığını da anlayacaksınız…
Tıpkı Ayasofya gibi. Bunu söylemek zorundayım çünkü bu öneriyi yapanlar, “Trump gelecek, iyi olacak!” diyen AKP bürokratları, vekilleri. Gerçek AKP bu değil’ demeyin lütfen. Gerçek AKP onlar değilse kim?
Şam’da namaz kılamayınca kazasını Ayasofya’ya almışlar. Oysa Ayasofya bir Sinagog değil, Kilise olarak yapıldı. Ama artık Ayasofya artık ne bir kilise ne de bir camidir bence. Bu kadar yüzyıl sonra her ikisidir de. Ve ekleyeyim; Ayasofya müze hiç değildir. Şamil Tayyar Kudüs’e karşılık “Ayasofya ibadete açılsın” derken istemeden olsa haklı duruma düşmüş. İbadet bir tek namaz değildir. Kimseye yâr olmayacağına, açılsın ve Cumaları namaz, Pazar günleri de ayin yapılsın. Olamaz mı yani?
Mümkün değil mi yani?
Trump sözünü tuttu, Kudüs’ü başkent olarak tanıyacağını gizli değil, gayet açık, seçim vaatleri arasına aldı. O seçildiğinde ve geçen ay Cumhurbaşkanı Erdoğan’la buluştuğunda “Yapacak daha çok işimiz var” manşetleri atılırken de bu gerçek biliniyordu.
Ortadoğu karışacak diyorlar… Kudüs kararından önce, Suudi Arabistan’da onlarca prens bir otelde rehin tutulurken, yüz milyarlarca dolara el koymalar konuşulurken, Yemen’de savaş ve kolera yayılırken, Mezhep gerilimleri en üst seviyeye çıkmışken, IŞİD insanları keserken, Lübnan Başbakanı istifa mı etti, rehin mi bilinmezken, Mısır’da bir anda 350 kişi öldürülürken, İran’a saldırılacak mı derken daha da ne karışması? Başka bir kavram bulmanız gerek.
Şimdi her yerde İsrail bir bütünmüş gibi, İsrail ve ABD bayrakları yakılacak yine ve yine. Sanki kendi ülkende iktidarın kararlarıyla hepimiz birmişiz gibi.
27 pilot Filistin’e bombardımanı reddederken (hemen sonrasında hain ilan edildiler, soralım o halde; hainler mi gerçekten?) Almanya’da pilotlar 222 uçuşu yapmaz, mültecileri ülkelerine geri taşımayı reddederken, Türkiye’de ne oluyordu? Roboski’yi reddetse bir pilot ne olurdu? “Çoluk çocuk kelle başı 10 bin dolar” diye hesap yapan en çok satan gazetelerden biri olan Sözcü gazetesi, mültecileri geri göndermeyi reddeden pilotlara karşı ne kampanyası başlatırdı? Filistinli tutukluların açlık grevleriyle alay edip pizza göndermeye çalışan faşistler gibi, Figen Yüksekdağ’a Kürt halkının ağzını kullanarak ırkçılık yapanlar ne derdi?
Geçtim Roboski’yi bir orduevinde yavru kedi öldürülürken dahi itiraz etmiyorken oradaki insanlar, ben daha ne diyeyim ne…
*Bu satırlar yazılırken twitter’a bir haber düşüyordu: Filistinlileri hapseden ‘utanç duvarı’nın harcı Türkiye’den…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.