Yol Ayrımı, aynı ikilinin zamanın ruhunu yakalayabilmek, romantizm-gerçeklik sentezleri bakımlarından birer şaheser olan Muhsin Bey ya da Eşkıya’nın gerisine düşmüş
Yol Ayrımı, zamanın ruhunu yakalayabilmek ve romantizm-gerçeklik sentezleri bakımından birer şaheser olan Muhsin Bey ya da Eşkıya’nın gerisine düşmüş
Yol Ayrımı, Yavuz Turgul- Şener Şen ikilisinin geçen hafta (10 Kasım 2017) vizyona giren filmlerinin adı. Film ülkenin kimi toplumsal çarpıklıklarına göndermeler yapmış olsa da genel itibarıyla zamanın ruhundan uzak, demode bir film olmuş. Değerlendirmemizi açmadan önce filmin hikâyesini özetleyelim.
Büyük burjuvazinin önde gelen isimlerinden Mazhar Kozanlı (Şener Şen) bir aile işletmesi olan tekstil şirketinin başında olup hisselerin yarıdan fazlasına sahiptir. Babadan oğla geçmiş şirket ‘imparatorluk’ seviyesine ulaşmıştır. Tek derdi şirketini büyütmek olan sert ve acımasız fabrikatör bir gün trafik kazası geçirir. Kazadan sonra iyileşir, ancak bambaşka bir insana dönüşür: Tanınmaz bir iyilik meleğine döner. İki çocuk ve onlardan torunları da olan, para kazanmaktan başka bir şey düşünmeyen, yetmişine merdiven dayamış Mazhar bey o zamana kadar yaşadığı, bildiği her şeyin yanlış olduğuna kanaat getirerek evini, işini terk eder. Kendi hissesini fabrikanın çalışanlarına dağıtmak, çocuklarına miras bırakmamak, işçilerin çocukları için vakıf kurmak gibi radikal kararlar alır. Ailesi bu kararlara şiddetle karşı çıkar ve kararlarından vazgeçirmek için Mazhar Bey’e savaş açar. Bu savaşta Mazhar’ı hastaneye yatırıp hacir altına aldırmak da vardır. Savaşı yaşlı, eski kapitalist, taze iyilik meleği Mahzar Bey kazanır.
Özette işaret edilen, ana karakterdeki çok keskin ve çok hızlı dönüşüm rahatsız edici. Arka planı olmayan, ikna edici olmaktan uzak bu değişim ve dönüşüm seyircinin filme ısınmasına, filmin içine girmesine mani oluyor. Çünkü ortaya çıkan yeni kimliğinde Mazhar Bey’in yeni Türkiye toplumunda karşılığı yok. Çünkü ultra vahşi kapitalizmin cenneti 2017 Türkiye’sinde, acımasız bir kapitalistten iyilik meleği, merhamet anıtı yaratmak bir Yavuz Turgul filminde bile olsa inandırıcı olamıyor. Seyirci filmdeki ana karakterin bir merhamet çınarına, muhlis, munis bir insana dönüşüne intibak edemiyor. Çünkü filmi izledikleri dünyada (sinema salonun dışındaki hayat) iş cinayeti yaşanmadan geçen gün yok, taşeronlaşma, köleleştirme, sendikasızlaştırma, grev yasaklamaları, işini kaybetme korkusu artarak sürüyor. Sözün özü, emekçiler ve tüm ülke kapitalistlerin, neo-liberalizm diye bilinen büyük saldırısı altında 2017 Türkiye’sinde. İşte bu ahval ve şerait içinde, yani böylesi açık, sert bir tarihi gerçeklikler karşısında filmdeki ana karakterde ortaya çıkan (anlamsız) iyimserliği, (temelsiz) romantizmi seyirci yutamıyor. Belli ki filmin yapımcısı, yönetmeni Mazhar karakterindeki değişimi ikna edici, inandırıcı kılmak, açıklayabilmek konusunda kuvvetli bir danışmanlık hizmeti de almışlar. Filmin jeneriğinde aralarında psikiyatrist, yazar Cemal Dindar’ın da olduğu dört-beş tıp doktorunun adı geçiyordu.
Senarist-yönetmene şunu da sormadan da edemeyeceğim. Madem kapitalist ilişkilerin yıkıcı, karanlık yönlerini, fenalıklarını işleyeceksin, bunu neden ‘ahı gitmiş, vahı kalmış’ tekstil sektörü üzerinden yaptınız? Zaten her şey şimdi Çin’den ithal edilmiyor mu? Hem tekstilin canlı devri 1990’lardaydı. Oysa şu an varsa yoksa inşaat, madencilik, dereler kurutan HES inşaatları vb. İş dünyasının tiksinç ve karanlık ilişkileri bu sektörler üzerinden anlatılsa idi film yaşadığımız zamanın ruhuna on ikiden değecekti ve demode, ezbere (kadın çalışanın dikiş makinesine verdiği mini zararı vandalizm diye vermesi) bir film olmaktan da kurtulacaktı. Ayrıca, daha da önemlisi, ülkenin en acil, en yakıcı sorunlarından olan doğa, çevre katliamlarına karşı toplumsal farkındalığın yükseltilmesine de katkısı olabilecekti filmin.
Sözü bağlarsak, Şener Şen-Yavuz Turgul ikilisinin son filmi Yol Ayrımı Türkiye toplumunu, değişen üretim ilişkilerindeki insanı iyi okuyamamakla maluldür. Yol Ayrımı, aynı ikilinin zamanın ruhunu yakalayabilmek ve romantizm-gerçeklik sentezleri bakımından birer şaheser olan Muhsin Bey (1987) ya da Eşkıya’nın (1996) gerisine düşmüş.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.