Kimileri “BIG FOUR” Ya da “BIG FİVE” diyor. Kimileri “Sayısalın Devleri” diyor. Kimileri de “İnternet’in büyük oyuncuları” diyor. Kim bu “Dört (beş) silahşörler”?
Karşımızda bizim yerimize karar veren, her eylem ve hareketten nem kapıp kâr yolu açmaya çalışan bir dünya var. Demokrasi artık teknik nesnenin ardında saklı sahte bir güç olarak kalıyor. Sayısalla çözüm arayıp nedenlerini görmeyen bir kuşak ortaya çıkıyor
Kimileri “BIG FOUR” Ya da “BIG FİVE” diyor. Kimileri “Sayısalın Devleri” diyor. Kimileri de “İnternet’in büyük oyuncuları” diyor. Kim bu “Dört (beş) silahşörler”?
Google, Apple, Facebook, Amazon ve Microsoft.
Bunların yanında NATU var yani Netflix, Airbnb, Tesla, Uber.
Çinliler de BATX ile oyunun içinde; yani Baidu, Ali Baba, Tencent ve Xiaomi.
Her gün yeni oyuncular piyasaya çıkıyor.
Siber dünyada yaşıyoruz artık.
Herkes tanıyor ve yaşamımızın vazgeçilmez oyuncuları: Arama motoru, veri tabanı, alışveriş platformu, donanım ve yazılım ürünleri. WWW’nin ortaya çıkışıyla kuşakları etkileyen dev şirketler. Telefonda, tablette, bağlantılı nesnelerle yeni kuşakları ve çocukları esir alıyorlar.
Yetişkinler de dahil.
Tekno-liberalizmin ya da silikon-sömürgeciliğinin küreselleşmedeki tekelleri.
Sayısal dünyadaki payları yüzde 55 ve 316 milyar dolarlık piyasaya sahipler. Rezervleri 123 milyar dolar. Çoğu da vergi cennetlerinde saklı.
Yarattıkları Gafakonomi ile yaşamımızın her alanına el atmış durumdalar, yani GAFA(M) kuşağı ve çocukları söz konusu. İnternet’e girip bıraktığımız her izden yararlanan sayısal liberalizmin oyuncuları ve karar vericileri. Sayısal evreni algoritma, yazılım, donanım, bağlantılı nesnelerle sürekli değiştiren ve kuşakları, çocukları etkileyen şirketler.
1990 ya da 2000’’li yılların kuşağı ve çocukları bunları çok iyi tanıyor. Onlarla yatıp kalkıyorlar.
Her gün bizlere, çocuklarımıza, torunlarımıza yenilikler ve yeni bağlantılı nesneler sunup bunların vazgeçilmez olduğunu anlatmakla bitiremiyorlar.
Google arama motoru olarak piyasanın yüzde 90’ını, Apple telefonda web trafiğinin yüzde 45’ini elinde tutuyor. ABD’de internette reklamların yüzde 75’i Facebook’a ait ve her ay 2 milyar kişi Facebook’a bakıyor. Amazon internet üzerinden satışlarla dünyanın her yerine ürün yolluyor.
GAFA(M)’ın büyüme oranı 2013 yılında yüzde 12 iken aynı oran Çin için yüzde 9, Fransa için yüzde 0,3.
2012-2014 arası yatırım ya da şirket satın almak için harcadıkları para 45 milyar dolar.
Sadece internette değil eğitim, sağlık, gezi, dağıtım, iletişim, ulaşım alanlarına da giriyorlar. Hem kendi ürünleriyle hem de yeni ürünlerle ya da şirketleri satın alarak.
Yapay zekâda, e-kitap’ta, e-yayın’da, e-reklam’da en öndeler. Aralarında rekabet yok gibi.
Yapay zekâ, sürücüsüz araba, artırılmış gerçeklik konularında çalışmalar yapıyorlar.
Google örneğini ele alalım. Çevrim içi iletişimde Talk, Hangout; uygulamalarda Gears, Agenda; yazılımda Chrome, Earth; donanımda Nexus, Motorola, kültür, pedagojide Doodle, Catull ile her yerde boy gösteriyorlar. Sürücüsüz arabanın denemelerini yapıyor.
GAFA(M) otoyoluna girmek zorundasınız. Size sınırları kaldırıyor, mesafeleri kısaltıyor.
Tabii bu otoyoldan yararlanan korsanlar da hem maddi açıdan kazanç sağlamaya çalışıyor, hem de verdikleri destekle siyasi yaşama etki yapmaya çalışıyorlar.
Dünyada tüm ülkelere girebilmek, vergiden yararlanmak ve verilerinin korunması için 2010 yılından beri çok önemli lobi harcamaları yapıyorlar: Google 5,9, Amazon 3,2, Facebook 2,4 ve Apple 2,2 milyon dolar lobi etkinlikleri için para harcamışlar.
Siyasi, ekonomik bir toplum, ülke olsalardı G-20 içinde rahatlıkla yer alırlardı. Belki de bu yüzden Danimarka GAFA’ya elçi atıyor!
Ayrıca dünyanın değişik ülkelerinde kurdukları veri merkezleri çok önemli miktarda enerji kullanıyorlar. 2030’da dünya elektrik üretiminin yüzde 13’ünü kullanacakları söyleniyor. Ancak yenilenebilir enerji kullanma konusundaki çabalarını görmezlikten gelmeyelim. Apple yüzde 83, Google yüzde56, Facebook yüzde 67, Amazon yüzde 17 yenilenebilir enerji kullanıyor. Hem enerji bağımsızlığı, hem de maliyette düşüş olarak da yorumlayabilirsiniz.
Üç önemli özellikleri var:
1- Veri-Bilgi tekelini ellerinde tutuyorlar. İnsanlar, örgütler, devletler ve politikacılar hakkında verilere sahipler. Gerektiğinde kullanıyorlar. Sayısal güvenliğin nasıl sağlanacağı konusu günümüzde tartışılan en önemli konulardan birisi.
2- Vergilemeden kaçıyorlar ya da daha kibar deyimiyle vergide optimizasyon uyguluyorlar. Avrupa’da düşük vergi oranlarına sahip İrlanda (yüzde 12,5) ve Lüksemburg’a (yüzde 19) yerleşiyorlar. Diğer Avrupa ülkelerinin sorunu GAFA(M)’ın yerleştiği ülkelerde vergi ödemelerini sağlamak. Kayıpları önemli boyutlarda. Bu konu 29 Eylül’de Tallinn’deki zirvede ele alındı. Bakalım ne gibi sonuç çıkacak.
Kazançlarının önemli kısmı ise vergi cennetlerinde yatıyor. Kapitalizmin tüm çok uluslu şirketleri gibi. Bilişimin bu “süper” çocukları aptal olamaz ya!
Facebook’un 2015 yılında İngiltere’de ödediği vergi 5 bin 830 avro!
Google ABD dışında sadece yüzde 5,6 oranında vergi öderken Facebook’un Avrupa’da vergi oranı yüzde 0,10!
3- Etkileme gücüne sahipler. En önemli alanları bu. Sahip oldukları veri-bilgi tabanı sayesinde sosyal medya yoluyla insanları, devletleri, politikaları etkiliyorlar.
İşte bu etkileme gücü çok konuşuluyor. Trump’ın seçimlerinde bile sözü edildi. Bizim de başlıkta belirttiğimiz gibi yeni bir “sayısal” kuşak önümüzde ve nasıl etkilenecekler?
Önümüzde iki karşıt görüş bulunmakta:
Birincisi GAFA(M) taraftarları; “sayısal devrimin” yararlarını bize ustalıkla anlatmaktalar.
İkincisi ise “tekno-kapitalizm” ya da “silikon-sömürgecilikle” kapitalizmin yeni kâr alanları peşinde koşması ve gençleri, çocukları her yerde, evde, arabada, işyerinde, kırda etkilemesi, belirli odaklara kilitlemesi karşısındaki eleştirel görüş.
1960-70 ‘li yıllarda sanayi toplumuna karşı yükselen protestolardan sonra kapitalizm “bilgi ekonomisi ya da toplumu”, “bilişsel devrim”, “maddi olmayan ekonomi” kavramları altında yeniden yapılanmaya girmek zorunda kaldı. Fabrikaların gri ve kirli dünyasını arkasında bırakarak Silikon Vadisinin modeli ve yenilik çerçevesinde bilgisayar ve dizüstüne oturanı işe koyuldu. Çevrim içi satışlarla, reklam alanlarıyla, veri tabanları ve bağlantılı nesnelerle yeni bir “yaşam sanayi” doğurdu.
İşlerimizi, yaşamımızı kolaylaştırdığını, hızlandırdığını söylemek zorundayız.
GAFA(M) krallığı bu yeni yaşamı özgürlükçü, bağımsız ilan etti. Mesafeler ortadan kalkıyor, insanlar kolaylıkla iletişime geçiyordu. Özerk girişimciler bu yeni dünyadan yararlanarak “paylaşım ekonomisi” içinde yer alıyorlardı. Herkes “özgirişimci” olabilir rüyası küreselleşiyordu ve küreselleşti de. Ama silikon vadisinin kralları önünde eğilmek zorundaydılar.
Aradığınız her şey ağlarda. Yeter ki arayın, sorun, biz yardımcı oluruz. İnsanlar eğleniyor, GİF’ler yolluyor, video yapıyor ve yolluyor, özçekimlerini paylaşıyorlardı. Dostlarla yaşgünü, yemek resimleri paylaşmanın verdiği mutluluk anlatılamazdı! Bize danışın, daha iyiyi, mükemmeli bulun ve rahatlığı yaşayın diyerek tüketim giderek daha da siyasi, kültürel, uygarlıkçı bir görünüm elde ediyordu. Almaşık model önümüzdeydi. Sayısal devrim bize zenginliği vadediyordu. Çağdaşlığın trenini yakalamak için bize ve piyasaya güvenin diyorlardı. Toplumsal eşitlik, yerel demokrasi kavramları aldı başını gitti. Sadece farenizle ekranda gezinmek yeterliydi.
Sosyal medya kararlara katılıyor, gösterilere çağırıyor ve bazen de başarılı olabiliyor. Sosyal medyanın bu gücünü inkâr etmemek gerekir. Belki de devlerin bize sunduğu bir olanak.
Ama ne yazık ki “bilişim devrimi” de kapitalizmi bunalımdan çekip alamadı sadece bunalımı geciktirdi. Aynı “yeşil devrim” ya da “sürdürülebilir kalkınma” safsatası gibi.
Oysa karşımızda bizim yerimize karar veren, her eylem ve hareketten nem kapıp kâr yolu açmaya çalışan bir dünya vardı. Demokrasi artık teknik nesnenin ardında saklı sahte bir güç olarak kalıyordu. Sayısalla çözüm arayıp nedenlerini görmeyen bir kuşak ortaya çıkıyordu.
İnsanlar kendilerine yabancı bir dünyaya girip yabancılaşıyorlar ve bu dünyayı güçlendiren koşulları yeniden yaratıyorlar. İletişimler sağırlaşıyor, körleşiyor ve bilgi çokluğu anlamını kaybederek sahte bilgilere yol açıyordu. Yaşamımızın her anı ve nesnesi ticarileştiriliyor ve yaşamımız giderek metalaşıyordu ve metalaştık da. İnsanlar sadece GAFA(M)’ın nesneleri ya da onların deyişiyle “arabirim” oluyorlardı. İnsanlar artık özgürce seçim yapıyor diyerek bizleri kullanıyorlar, istek ve arzular veri tabanı içinde birer göstergeye dönüp kâr kapısını giderek açıyordu ve açtı da.
Önemli olan sahip olunan nesne miktarı ve bağlantısıydı ve bizim de bağlanarak hem paramızı hem de beynimizi teslim etmekten başka çaremiz kalmamıştı.
Yeni kuşak ve çocuklar cennet cehennem ile GAFA(M) arasına sıkışıp kalmıştı. Bir elinde telefonla, diğer elinde tabletle sırat köprüsünü geç diyorlardı.
Bu kuşak bilim-kurgu filmlerinin robotları olmaktan kurtulmak zorundalar. Türdeşleşmeye karşı çıkmak zorundalar.
Bu genç kuşak ve çocukları video oyunundaki sahte gerçeklikten ve gelecekten çıkıp yaşamına ve çevresine piyasa sisteminin verdiği zarara, bazen şiddetli olarak karşı çıkmalı ve geleceğini birlikte ele almalıdır.
Paylaşımcılığı dayanışma kavramı içinde yeniden keşfetmek zorundadırlar.
Sayısal teknolojinin sonu gelmeyen yarışı, bu yarışın tekellerinin kâr açlığı bizi nereye savuracak? İnsan yarattığı bu teknolojiye nasıl egemen olacak? Yeni kuşağın teknolojik açlığını başka yollardan yerine getirmeyi düşünmek zorunda değil miyiz?
Çocuklarınız rahat dursun diye ellerine tablet vermeden önce birde bu yazıyı okuyup düşünün!
***
Bir iki kitap:
Eric Sadin: Silicolonisaton du monde, irrésistible expansion du libéralisme numérique, L’échappée, 2016.
Eric Sadin: Surveillance globale, enquête sur les nouvelles formes de contrôle, Flammarion, 2009.
Fred Turner: Dela contre culture à la cyberculture, aux sources de l’utopie numérique, F-editions, 2012.
Evgeny Morozov; Pour tout résoudre cliquez ici! L’aberration du solutonnisme technologique, Fyp yay., 2014.
Kaynaklar:
Les Economistes atterrés; Changer d’avenir, les liens qui libèrent, 2017.
Jean-Pierre Dupuy; Pour un catastrophisme éclairé, Seuil, 2002.
Célia İzoard; le problème des solutions, le progrès m’as tuer içinde, l’échappée, 2016.
Alain Gras, La croissance verte n’aura pas lieu, le progrès m’a tuer içinde, 2016.
rtl.fr
contrepoints.org
journaldunet.com
ichtus.fr
theagiltyffect.com
atlantico.fr
silicon.fr
ladn.eu
ouestfrance.fr
strategies.fr
lefigaro.fr (E.Sadin ile söyleşi)
liberation.fr
biblioobs-nouvelobs.com
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.