Varsın bağırıp duran bir adam itaatsiz kadınları ıslah ederek kendi “külli irade”sini inşa etmeye çalışsın. Hayatımızın ve benliğimizin iktidarı sadece bize ait; bu yüzden feminist bir özsavunma örgütü, hemen şimdi, hem hakkımız hem de kararımızdır
“Tehanu, ateşler içinden çıkan, ateşin kızı. karanlık kurtaracak seni, karanlıkta parlayacaksın.
yolunu yordamını öğrenip, kendini bulacaksın. yüzünün bir yanı yanık/ geçmişe dönük,
bir yanı duru güzel/ şimdiye dönük. sen, seni kaybettiğinde bulacaksın”.*
Tek Adam rejimi, bağırtılı bir tecavüz diliyle, dinci-faşist erkekçi toplum hayaline uygun aile modelinin yeni bir çivisini çaktı: Müftülere resmi nikâh kıyma yetkisi veren tasarı, boşanmada arabuluculuk, arabuluculukta Diyanet’e yetki, yani aslında kadın düşmanı Boşanma Komisyonu Raporu’nun ne kadar emri varsa kuyruğuna takarak, büyük bir hızla yasalaştı. Bundan sonra kadınları kuralları dinle meşrulaştırılan bir erkek egemenliğinin “aile hapishanesine” tıkmak için başta İstanbul Sözleşmesi ilkeleri olmak üzere, kadın-erkek eşitliğiyle ilgili ne kadar evrensel ilke varsa hepsini çiğneyen yasal ve yasal olmayan uygulamanın hızlanacağını biliyoruz. Çünkü tecavüz diliyle kadınlara bağıranın acelesi var! Rezil bir rejimin inşasını tamamlayabilmek için öncelikle kadınları yönetilebilir kılmak; hani şu “Her kürtaj bir Uludere’dir”den bu yana başına bela olan kadın hareketini göstere göstere geriletmek, belli ki aciliyet kazanmış durumda. İtaatsiz kadınları ıslah edebilmiş bir Tek Adam; “külli irade”nin ta kendisi değil de nedir?
Fakat bağırıp duran bir adam, ister kendini yeni erkek mafyasının babası, isterse “külli irade”nin yeryüzündeki yansıması sansın, kendi hayatının sahibi olmak isteyen tüm kadınların dünyevi hayatında, sadece bağırıp duran bir adamdır ve tetiklediği tek gerçek duygu da bir özsavunma isteğinin kabarmasıdır: “Kes sesini, bağırıp durma bana!” Şimdi işte bu yüzden, diktatörlük başımıza musallat olmuş bir tek adam/tek adamcıklar şiddeti olarak barbar bağırırken içimizde kabaran özsavunma isteğini, feminist bir özsavunma hareketi olarak örgütlemenin; kadınların feminist özsavunma örgütünü kurmanın tam zamanı.
Kadın hareketi, aslında kadın hareketinin en dinamik kolları, müftülük yasası gündem bile değilken, liberal ve dinci laf cambazlıkları yasanın içeriğini alabildiğine bulanıklaştırırken, referandum sonrası OHAL ortamında süngüler düşmüşken, medya kapatılmış ve sokaklar herkese yasakken ve aile hukukunu dincileştirmenin bu çok önemli adımına karşı “bağzı” koskoca partiler olası bir seçimin pragmatik hesaplarının üstüne yatmış uyurken, mor önlüklerini giyip kadınlara sor diyerek, yol kesip pankart asarak, vapurda sokakta Meclis önünde haykırarak, müftülük yasasının ve onunla birlikte “feminist laikliğin” ne anlama geldiğini önemli bir kadın kitlesine kavratmayı başardı. Bu yüzden Meclis’te tek bir kadın vekil yasayı savunmadı; bu yüzden tasarıda var olan “sözlü beyan” ve “genel ahlak ölçütü” maddeleri değiştirilmek zorunda kalındı ve bu yüzden “müftülük nikâhı hükümsüzdür” sloganı bir itaatsizlik çağrısı olarak kadınların belleklerine kazındı. Şimdi bu itaatsizlik çağrısını büyüyen bir harekete dönüştürecek bir kadın örgütü kurmanın tam zamanı.
Doğrudur, bu kez kadınlar bir isyan seli olup akmadı; hatta çoğu kadın örgütü-grubu da risksiz PR çalışmaları, yasa meclisten geçtikten sonra başlayan kampanyalar ve ana akım sayılan CHP Kadın Kollarının gecikmiş hareketlenmeleriyle hareketlenmek bir yana, kadınların büyük bir emekle tüm ülkeye yayılmaya çalışan dirençli hareketlenmesine katılmadı. İşte zaten tam da bu yüzden… Müftülük yasasına en başından beri dur diyenler; yasayı sokaklarda vapurlarda anlatanlar; ilk açıldığı gün ve her zaman meclisin önünde olanlar ve ortak bir direnişi tüm ülkeye yayıp örgütlerken varını yoğunu esirgememeyi bir kadın örgütü olmanın ilk ve vazgeçilmez şartı sayanlar için şimdi kadınların özsavunma örgütünü kurmanın tam zamanı.
Kadın hareketini feminist bir özsavunma hareketi olarak örgütlemek, tek adam diktatörlüğünün tepeden tırnağa erkek egemenliği ve erkek şiddetiyle kuşattığı bir toplumda, kendi hayatının sahibi olmak isteyen özerk, eşit ve özgür kadınların kolektif savunma örgütlerinin yaratılmasıdır. Dinle meşrulaştırılan katı bir toplumsal cinsiyet eşitsizliği çerçevesinin (fıtrat) rejim kurucu bir norm halini aldığı bir toplumda, kadınları, başta rejimin en tepesi olmak üzere, ataerki dostu tüm kurum, kişi ve ilişkilerinin ipliğini pazara çıkarmak üzere güçlendiren, cesaretlendiren ve harekete geçiren bir kadın örgütünü yaratmak, ister istemez, PR çalışmaları, tatlış-sevimli-eğlenceli-tekrarcı etkinlikler ve güvenli anaakım görüntülü dar çevreler yaratmanın ötesine geçmek demektir. Kadınları arzu, ihtiyaç ve tercihlerine saygı talep eden, hayır diyen, öfkesini ve gücünü gösterebilen özbilinç ve özsaygıya sahip siyasal bir özne olarak örgütlemek… Güçlü bir ıslah aracı olarak başımıza musallat edilen korkuyu kolektif biçimde yenip, korkuyu, öfkeyi, dayanışmayı, sevinci ve saldırganlığı sorunun kökenini hedef alan kolektif savunma araçlarımıza dönüştürebilen bir kadın örgütü yaratmaktır. Feminist özsavunma, basit bireysel-fiziksel savunma veya savunma araçlarını-tekniklerini kullanmak değil, en korkağından en cesuruna en güçlüsünden en kırılganına tüm kadınların parçası olabileceği duygusal, düşünsel ve politik kolektif bir feminist tutum alışın, eşitliği, özgürlüğü ve laikliği yeniden tanımlayan kolektif feminist bir itaatsizliğin örgütlenmesidir.
Varsın bağırıp duran bir adam itaatsiz kadınları ıslah ederek kendi “külli irade”sini inşa etmeye çalışsın. Hayatımızın ve benliğimizin iktidarı sadece bize ait; hayatımız ve benliğimiz için, bizim “cüzi”, dünyevi, insani irademiz eşit ve özgür kadınlar olmaktır. Bu yüzden feminist bir özsavunma örgütü, hemen şimdi, hem hakkımız hem de kararımızdır. Çünkü itaat yok kadınlar var!
* Tehanu, Ursula K. Le Guin’in Yerdeniz beşlemesinin dördüncü kitabına ismini veren küçük kız çocuğu Therru’nun gerçek adı. Küçük yaralı kız çocuğu içindeki ejderha ruhunu büyüttüğünde gerçek adına da kavuşur ve Therru direnmenin yol göstericisi Tehanu olur.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.