Avrupa’da gelenektir, Noel’de çocuklarla kek yapılır. Şimdi bu Almanya’da geçen seneye göre daha pahalıya mal olacak, Fransa’da ise pek çokları için imkânsız görünüyor
Avrupa’da gelenektir, Noel’de çocuklarla kek yapılır. Şimdi bu Almanya’da geçen seneye göre daha pahalıya mal olacak, Fransa’da ise pek çokları için imkânsız görünüyor
Başlık biraz şaşırtıcı olsa da yazıda hangi varlık ya da yokluktan bahsettiğimi ve sebeplerini ortaya koymaya çalışacağım.
Konu şu an Almanya’yı ve özellikle de Fransa’yı saran “tereyağı” kıtlığı korkusu.
Fransa’da marketlerde raflarda “tereyağı” bulunmazken Almanya’da 250 gramlık paketler 2 avroya yakın fiyatlarda satılıyor. Fransızlar bulamamaktan Almanlar da pahalıya almaktan yakınıyor. Bunun daha uzun bir süre böyle devam edeceği aşikâr ve bu da her iki toplumu ciddi bir şekilde rahatsız ediyor ve tartışmalara sebep oluyor.
Yetkililer tarafından yapılan açıklamalar mantıki görünse de sorunun nereden kaynaklandığından çok uzak ve tartışmaları farklı yönlere çekme çabasından başka bir şey değil. Amaç, yapılan hataların üstünü örtmek ve siyasi sorumluluğu başkalarının üstüne yıkmak.
Oysa konunun o kadar karmaşık olmayan çeşitli sebepleri var. Üretimden kaynaklanan sorunların yanında tüketimin artması ile gelen sorunları göz ardı etmemek gerek.
Önce tüketimden kaynaklanan sorunlara göz atalım.
2014 tarihinden beri Avrupa Birliği’nin Rusya’ya uygulamaya başladığı ekonomik ambargolarla piyasada ciddi bir üretim fazlası oluşmuştu. Öyle ki piyasadaki bolluk köylüleri ürettikleri sütü maliyetinin altında satmaya zorladı. Fiyatlar her geçen gün düştü. Litresi 42 sente mal olan sütün alıcı fiyatı 24 sente indi. Avrupa özelikle Almanya’da insanlar süt ürünlerini hiç bu kadar ucuza yememişti. Şimdi başka sorunları yokmuş gibi verip veriştiriyorlar. Sanırsınız dünyanın sonu gelmiş.
Aynı döneme denk gelen 2015 yılında New York Times’ta yayımlanan bir yazıda da onlarca yıl Amerikan halkına anlatılan tereyağının kolesterolü yükselttiği ve sağlığa zarar verdiğine yönelik açıklamaların son araştırmalar gereği ne kadar yanlış olduğu belirtiliyordu ve halka margarin yerine tereyağı yemesi öneriliyordu. Onlarca yıldır margarin üreticileri tarafından kandırıldığını anlayan Amerika halkları tereyağına yönelmeye başladı.
Avrupalılar bu yazıyı okumamış olmalılar ki gerekli “önlemleri” almakta geciktiler.
Bu yetmiyormuş gibi üzerine Çin Halk Cumhuriyeti’nin süt ürünlerine karşı bitmeyen açlığı gelince işler daha da karıştı. Milyonlarca Çinli kahvaltıda Fransa’dan tanıdıkları Croissant yemekte diretince kısa sürede Avrupa’daki bolluk yani üretim fazlalığı eriyip gitti. Fiyatlar fırladı. Bu süreçte Avrupa’nın tereyağı tüketiminin artış göstermemiş olmasını belirtmekte de yarar var.
Peki sadece Amerika’nın ve Çin’in ithalleri mi Avrupa’yı tereyağı kıtlığına itti?
Hayır.
Üretimde yaşanan sorunların sebepleri nelerdi?
İlk önce Avustralya ve Yeni Zelanda’da küresel ısınmadan kaynaklanan sebeplerden (hava sıcaklığı, çimenlerin yeterince çabuk büyümemesi vs) süt üretiminin yüzde 25 oranında azalmış olması aynı oranda tereyağı üretimine etki etti. Açıklamalarda ne küresel ısınmadan ne de bunun diğer fakir ülke köylülerinin yok olma ile karşı karşıya kalmalarına etkisinden bahseden var. Binlerce süt ineğinin ürettiği metan gazının küresel ısınmaya katkısını ağzına alan da yok.
Toptancı fiyatları Nisan 2016 tarihinden bugüne tonu 2.500 avrodan 7.000 avroya yükseldi.
Avrupa’da küresel ısınmanın etkilerinin üstüne bir de süt fiyatlarının üretim maliyetinin altına düşmesi birçok köylüyü süt ineklerini kesip etini satarak ayakta kalmak mecburiyetine itti. 1 milyonun üzerinde “süt ineği” bakım masrafları karşılanamadığı için mezbahanın yolunu tuttu. Birçok köylü borçlarını ödeyemeyince ya çiftliklerini sattı ya da intihar etti. Yükselen fiyatlardan elde edilen karlardan köylüler hiç pay alamadı. Şimdi kesilen süt ineklerinin yerini dolduracak danaların doğmasını ve büyümesini beklemekten başka yapılacak bir şey yok.
Öyle görünüyor ki üretimin aynı seviyeye ulaşması yıllar alacak, bu da fiyatların daha da yükseleceği anlama geliyor. Küçük fırınlar ayakta kalabilmek için ürünlerine zam yapmak zorunda kalacaklar. Büyük fabrika/fırınların aldıkları tereyağı miktarı göz önünde tutulursa fiyatların artmasından diğerleri kadar etkilenmediğini görüyoruz. Onlar tekel olmanın avantajları ile üretime devam ederken küçükler yaşam savaşı veriyor.
Alman market tekelleri tereyağı üreticileri ile alım pazarlığını her üç ayda bir yapıyorlar ve bu sebepten marketlerde tereyağı yüksek fiyatlar da olsa bile bulmak mümkün. Fransız tekeller ise pazarlıklarını senelik yapıyorlar (Şubat ayında). Tereyağı üreticileri senenin başından beri yükselen fiyatları öne sürerek marketlere tereyağı vermiyorlar. Marketlerde rafların boş olmasının arkasında yatan esas sebep bu.
Şimdi Hıristiyanların en önemli bayramı olan, İsa’nın doğum tarihi kabul edilen Noel (24-25 Aralık) yaklaşıyor. Bu ülkelerde gelenektir, aileler çocuklarla tereyağlı kek yapar. Şimdi bu Almanya’da geçen seneye göre daha pahalıya mal olacak, Fransa’da ise pek çokları için imkânsız görünüyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.