Emekli aylıkları konusu, en az 12 milyon vatandaşımızın doğrudan, bunun en az iki katı vatandaşımızın ise dolaylı olarak yaşam kalitesini etkilemektedir
Emekli aylıkları konusu, en az 12 milyon vatandaşımızın doğrudan, bunun en az iki katı vatandaşımızın ise dolaylı olarak yaşam kalitesini etkilemektedir
Yazıya başlamadan, başlık konusunda bir açıklama yapmak gerekiyor. Burada kastedilen yalnızca ihtiyarlık sigortası kapsamındaki ödemeler değil. Daha geniş bir kapsamı var. Ancak yaygın kullanımı dikkate alınarak başlığı belirlemek durumunda kaldık.
Kabaca bazı bilgileri aktararak, asıl konumuza geçmenin yararlı olacağını düşünüyoruz. Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından çeşitli kategorilerde aylık ödemesi yapılan kişi sayısı 11.956.412’dir (SGK, Mayıs 2017).
Aylık alan 12 milyona yakın vatandaşlarımızın büyük bölümünü doğrudan (yüzde 69) yaşlılık aylığı hak sahipleri; geriye kalan (yüzde 31) kesimini ise maluller, engelliler, ölen sigortalının eş ve yakınları oluşturmaktadır.
Özetle emekli aylıkları konusu, en az 12 milyon vatandaşımızın doğrudan, bunun en az iki katı vatandaşımızın ise dolaylı olarak yaşam kalitesini etkilemektedir.
Gelelim bu yazımızın konusuna; 22 Ağustos 2017 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda yapılan bir törenle 2018-2019 mali yıllarında “kamu çalışanları ve memur emeklileri”nin aylıklarında yapılacak artışı belirleyen toplu sözleşme töreni yapıldı.
Bir tarafta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı diğer tarafta ise kamu çalışanları sendikaları heyeti başkanı sözleşmeyi imzaladılar. Yapılan açıklamada; 2018 yılının ilk 6 ayı için yüzde 4, ikinci 6 ayı için yüzde 3,5; 2019 yılının ilk 6 ayı için yüzde 4, ikinci 6 ayı için yüzde 5 zam yapılacağını duyurdular. [1]
Artışlar konusunda bir parantez açmak gerekiyor; kamu çalışanları sendikaları heyeti başkanı sıfatıyla Memur-Sen Genel Başkanı görüşmelere başlarken oldukça iddialı konuşmalar yapmıştı. İktidar medyasının manşetlerinde gösterilen Türkiye tablosuna göre masaya taşınmak istenen bu talepler, yerini iktidarın verdiğiyle yetinmeye bıraktı. Farklı bir ifade ile iktidarın sendikası Memur-Sen, iktidarın yarattığı ekonominin gerçekliğine tosladı. Geçmiş dönemleri de dikkate aldığımızda bu durum hiç kimseyi şaşırtmadı.
Sonuç olarak 657 sayılı Yasa’ya tabi olarak çalışanlar ile bunların emeklilerinin aylıklarına 2018 yılı için ortalama yüzde 5,82 ve 2019 yılı için ortalama yüzde 6,6 oranında artış yapılacağı belirlenmiş oldu.
Artış öncesi ve sonrasında tartışmalar ağırlıklı olarak miktarlara ve yeterliliği üzerine sürdürüldü. Bu yazı tartışmalarda eksik kalan bir konuyu yeniden gündeme getirmeyi amaçlıyor.
“Memur emeklileri”nin aylıkları, kamu sendikaları ile yapılan toplu sözleşmeyle yapılıyorsa, diğer emeklilerin aylık artışları neye göre yapılıyor sorusu ayrımın da temelini oluşturuyor.
Emeklilere, (yukarıda bahsettiğimiz gibi daha geniş bir kesime) ödenen aylıkların artış yöntemi temelde 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda belirlenmişti.
2006 yılında yürürlüğe giren 5510 sayılı Yasa’nın 55. Maddesi, “Bu Kanuna göre bağlanan gelir ve aylıklar(ın), her yılın Ocak ve Temmuz ödeme tarihlerinden geçerli olmak üzere, bir önceki altı aylık döneme göre” TÜFE oranında yapılacağını söylemektedir.
Bu Kanuna göre kimlere gelir ve aylık bağlanmaktadır. Daha doğrusu kimler Yasa kapsamında sigortalıdır?
5510 sayılı Yasa’nın 4. Maddesi 3 temel gruptan söz etmektedir. Kabaca bunları a) işçiler (eski SSK’liler), b) kendi hesabına çalışanlar (eski Bağ-Kur’lular) c) kamu çalışanları (eski Emekli Sandığı üyeleri) olarak tanımlamaktadır. Bu üçlü kısaca Yasadaki madde numaraları nedeniyle 4/a, 4/b ve 4/c olarak adlandırılmaktadır.
SGK’den aylık alanların dağılımına baktığımızda büyük çoğunluğunu işçi kökenliler (4/a) oluşturmakta, ikinci sırada (4/b) ve son sırada (4/c) gelmektedir.
5510 sayılı Yasa’daki bu genel düzenleme, 2012 yılında 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’nda yapılan değişiklik ile birlikte farklılık yaratmıştır.
4688 sayılı Yasanın toplu sözleşme kapsamını düzenleyen 28. maddesi tümüyle değiştirilerek; 5510 sayılı Yasa’nın 55. Maddesinin kamu görevlileri ve emeklileri için uygulanmayacağı ve artışların toplu sözleşme ile belirleneceği hükmü getirilmiştir.
Böylece, 5510 sayılı Yasadaki ortak hüküm kamu çalışanları veya görevlileri yönünden farklılaştırılmış ve ayrı bir düzenlemeye tabi olmuşlardır.
Sonuç olarak 2012 yılından itibaren 4/a ve 4/b yani büyük çoğunluk için 5510 sayılı Yasa, 4/c için 4688 sayılı Yasa hükümlerine göre aylık artışları yapılmaya başlanmıştır.
Daha açık ifade ile azınlığa (4/c) toplu sözleşmeye göre, çoğunluğa (4/a ve 4/b) ise Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan TÜFE oranlarına göre aylık artışı yapılmaktadır.
Emeklilerin aylık artışlarının bu şekilde farklılaştırılması, bizce açık bir ayrımcılık sorunu yaratmaktadır.
Ancak 4/c kapsamında olan çalışan ve emeklilere yapılan her düzenleme, aynı zamanda yasama ve yargı mensuplarını da doğrudan ilgilendirdiğinden ayrım görmezden gelinmektedir. Birçok yargı kararı, açık biçimde 4/c’liler lehine yapılan farklılaşmaları haklı ve yerinde bulmuştur.
Konuya örgütlenme ve toplu sözleşme hakları yönünden bakıyorsanız, doğru olan yöntem emeklilerin aylık artışlarının toplu sözleşme ile belirlenmesidir. Memur-Sen’in konumu veya üstlendiği misyon ise ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte sorunun özünden de kopuk değildir. Diğer yandan, 4688 sayılı Yasa’daki düzenleme de temel sendikal haklar açısından doğru bir yöntem değildir. Nedeni aşağıda anlatılmaya çalışılacaktır.
Her kesime ayrı bir yöntem yerine tüm emekli aylıklarının artışının toplu sözleşme görüşmeleriyle sağlanması daha adil ve demokratik olacaktır. Aylıkların artış biçimi kadar, bağlanma yöntemi de büyük önem taşıyan bir diğer sorun başlığı olarak gözden kaçırılmamalıdır.
Eğer emekli aylıklarının artışı toplu sözleşme ile belirlenir diyorsak, bu noktada tarafların kimler olacağı konusuna da açıklık getirmek gerekecektir. Taraflardan biri açıktır; hükümet. Diğeri ise emeklileri temsil edebilme yeterliliği olan emekli örgütü veya örgütleri olmalıdır.
Mevcut ulusal mevzuat gerekçe gösterilerek emeklilerin sendika kurması engellenmekte ve kurulmuş olanlar ise kapatılmaktadır.[2]
Toplu sözleşme sisteminde, emeklilerin kendi sendikalarıyla temsil edilmesi en doğru yöntem olacaktır. Bunun için aslında ulusal düzeyde de geçerli olması gereken uluslararası sözleşmeleri uygulamaya koymak yeterlidir.
Bütün emeklileri kapsayabilecek bir sendika veya her grup için ayrı sendikaların kuruluşuna olanak verecek bir yol açılmalıdır. Daha doğrusu mevcut (uluslararası hukuka aykırı) engellemelere son verilmelidir.
Üyesi olmadığı ve aktif olarak bir bağı olmadığı dolayısıyla temsil hakkı olmayan bir sendikaya veya konfederasyona kamu çalışanları emeklilerini temsil etme ve aylık artışlarını belirleme yetkisi verilmesi yanlıştır.
Eğer bu doğru diyen varsa, o zaman işçi emeklilerinin ücret artışlarının da neden benzeri bir yolla yapılmadığını söylemesi gerekmez mi?
Örneğin tıpkı kamu görevlileri toplu sözleşmesi gibi kamu işçileri çerçeve sözleşmesi de işçi emeklilerine ve hatta 4/b grubuna uygulanamaz mı?
Hükümet ile Türk-İş arasında (aynı şekilde Hak-İş ile de) imzalanan son çerçeve anlaşmasında; 2017 yılının birinci altı ayı için (iyileştirmelerle) yüzde 7,5, ikinci altı ayı için yüzde 5; 2018 yılının birinci ve ikinci altı ayları için yüzde 3,5 ve 3,5 olarak belirlenmişti.[3]
Aşağıdaki tabloda tüfe, kamu çalışanları toplu sözleşmesi (4/C) ve kamu işçileri çerçeve sözleşmesi (4/A) artışları verilmiştir.
Tabloda Ocak 2015 dönemine ilişkin belirtilen yüzde 17’lik artış, 2014 yılı için taban aylıklarda 175 TL tutarında yapılan iyileştirme sonucunda taban aylığın 1027 TL’den 1202 TL’ye çıkması sonucudur.
Her iki toplu sözleşmede (kamu görevlileri ve kamu işçileri) de TÜFE farkları ayrıca ödenmiştir. Sonuçta en kötü ihtimal yine TÜFE’den zarar görmeme şeklinde oluşmaktadır.
İster şu anki 4688 sayılı Yasa uygulaması isterse 5510 sayılı Yasa uygulaması olsun, emeklilerin aylık artışlarıyla ilgili sorunu tek başına çözümlemeye yeterli değildir.
Her biri kendi içinde sorunlar barındırmaktadır.
Artışları yalnızca TÜFE oranına bağlarsanız, oranların doğru hesaplandığını kabul etseniz bile, emeklilerin ücretinin hayat pahalılığı karşısında erimesini önleyemezsiniz.
Tıpkı bugün olduğu gibi yarın da emeklilerin insana yaraşır bir yaşam sürmelerini sağlayamazsınız.
Emeklilerin doğrudan temsil edilmediği bir toplu sözleşme masasında, hele bütün ikbalini iktidara bağlamış bir yapının sorunlarına çözüm bulmasını bekleyemezsiniz.
En doğru ve demokratik yol, emeklilerin kendi kurdukları, kendi sorunlarını, kendi taleplerini dile getirebilecekleri sendikalarıyla toplu sözleşme masasında yer almalarıdır.
Dipnotlar:
[1] https://www.csgb.gov.tr/home/news/4-donem-toplu-sozlesme-sureci-mutabakatla-sonuclandi/
[2] http://www.turkiyegazetesi.com.tr/genel/a349704.aspx
[3] https://www.csgb.gov.tr/home/news/kamu-%C4%B0%C5%9F%C3%A7%C4%B0s%C4%B0ne-2017de-y%C3%BCzde-7-5-plus-y%C3%BCzde-5-zam-oraninda-mutabik-kaldik/
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.