Kürt olmamak ve Egeli çok sayıda üyeye sahip olmak, özellikle yönetici kadrolarının önemi bir bölümü Alevi olan CHP’lilere yatacak yer sağlamayabilir
Kürt olmamak ve Egeli çok sayıda üyeye sahip olmak, özellikle yönetici kadrolarının önemli bir bölümü Alevi olan CHP’lilere yatacak yer sağlamayabilir. Yani Kürt hareketiyle aralarına koydukları mesafeyi bu dünyada daraltmazlarsa öteki dünyaya gözü açık gideceklerinin alametleri belirmeye başladı işte
Hatun Tuğluk 78 yaşında, tutuklu HDP eş genel başkanı yardımcısı ve eski milletvekili Aysel Tuğluk’un annesi, vefat etti. Onun için hayat bitti, yani cenazesine yaşatılan işkence ona değil başta Aysel Tuğluk olmak üzere ailesine, yakınlarına ve dostlarına acı verdi. Sonra bir de “Kürtlere, Ermenilere (onlar nezdinde azınlıklara), Alevilere, politik kadınlara, sol düşüncedeki muhaliflere.” Faşist saldırganlık, provokasyon vs gibi bir sürü politik tanımlama dışında su katılmamış bir kötülük bu çünkü; töre, adet, gelenek bile tanımıyor. Mesela iki ordu arasında topla tüfekle yapılan savaşlarda bayram ateşkesleri olur, su katılmış kötülük diye buna denebilir. Gömülmüş cenazeyi topraktan çıkartan bu kötülük, ODTÜ ormanı yok edilirken Ankara havası eşliğinde göbek atan kötülükle aynı. İnsan duyunca, görünce öfkelenmekten çok daha güçlü bir duyguya derin bir üzüntüye de gömülüyor. Kendi durumuna değil içinde nefes aldığı toplumun nasıl da bu hale gelebildiğine.
Kimse kusura bakmasın ama işte Hatun Tuğluk hepimizin annesi olamaz artık uzunca bir süre. Çünkü bir arada yaşama kavramının karşılığı tarafların birbirinin cenazesine saygı duyduğu bir asgari saygı ortamını değil, herkesin özgür olduğu bir eşitlik ortamını ifade eder. Topraktan cenaze çıkaran bir akıl ve vicdanla muhatap olduğumuz bugün bir arada yaşamın asgari koşulları ancak bu aklın ve vicdanın mahkûm edildiği, topluma sızdığı kanalların kapatıldığı bir ortamda tartışılabilir. Bu ortamı sağlamak için öncelikle ölümüze dirimize sahip çıkabilecek bir dayanışma içinde olmamız, kendimizi/birbirimizi savunabilmemiz gerektiği çok açık. Ve bizim bu dayanışmadan epeyce uzakta olduğumuz da bir başka gerçek. Birlik ve dayanışma temennilerinin, dillendirildiği on yıllardır arşa ulaştığı ülkemizde böylesi şok edici saldırganlıklar bu konudaki temel zaaflarımızı görmemiz için de acı bir vesile oluyor. Geçen hafta Kürt-Ermeni-Alevi bence ek olarak da politik kadına yasakladıkları memleket toprağının hepimizin olduğu gibi bir hatırlatma yerine böylesi bir ayrımcılıkla salyalanan ağızların ortasına Kürt-Ermeni-Alevi-kadın yumruğunu indirmek için birleşmezsek bize yatacak yer yok belli ki. Cenaze linçinden acilen CHP’li Alevi yöneticilerin bir sonuç çıkarması gerekiyor mesela. Yani Kürt olmamak ve Egeli çok sayıda üyeye sahip olmak, özellikle yönetici kadrolarının önemli bir bölümü Alevi olan CHP’lilere yatacak yer sağlamayabilir. Yani Kürt hareketiyle aralarına koydukları mesafeyi bu dünyada daraltmazlarsa öteki dünyaya gözü açık gideceklerinin alametleri belirmeye başladı işte.
Annemizin cenazesine yapılan saldırıdan sonra aklıma gelen başka bir şey de şu oldu; bu olay bir sürü politik sonucu dışında ciddi bir toplumsal çürümenin tokadı da oldu bize aynı zamanda. Bu kavga artık sadece o yasanın bu yasanın meclisten geçmesini engelleme, o davanın bu davanın cezayla sonuçlanmasını sağlama boyutunu geçeli çok oldu. Komşusu açken tok yatana, sokakta çocuk dövene, kadınlara saldırana, köpeğin başını ezene, otobüste yaşlıya yer vermeyene, tartıyı eksik tartana, küpeli gence küfür edene, kedi evi yapana saldırana, yani sıradan kötülüğe karşı sıradan iyi insanlar olarak var olmaya devam etme şansımız yok. Bizim her gün üstüne yenisi eklenerek katlanmaya zorlandığımız bu kötülükler IŞİD’in vahşet filmlerinin sahnelerindeki ürpertiyi veriyor insana. Bizim artık kendimizi/kendi insanımızı koruyacak cesarete, akla ve daha da önemlisi güce ihtiyacımız var. Muhtaç olduğumuz kudreti yakaladığımız anlar var, o anlara birlikte sarılmaya ihtiyacımız var. Nuriye ve Semih’in güldükleri, Hasbiye’nin arabayı yolun ortasında durdurmak için frene bastığı, Ahmet Şık’ın mahkemede hakimle göz göze geldiği anlar gibi anlara saldırganların dedikleri gibi “Kürt-Ermeni-Alevi ve kadın” olarak birlikte sarılmak durumundayız.
Hatun Tuğluk şimdilik sadece; canını sevdiğim “Luis Vuitton” çantalı sevgili Aysel’in, ailesinin, mücadele arkadaşlarının, Kürtlerin, Ermenilerin, Alevilerin, politik kadınların, solcuların annesi olabilir ancak. Yaşasaydı bunu kabul eder miydi emin değilim, yüz binlerce itaatsiz-başı beladan çıkmayan kadın ve erkek! Hepimizin annesi olacağı günler gelene kadar…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.