Erdoğan iç politikada sarıldığı Kürt düşmanı söylem eşliğinde tehdit dolu açıklamalarını sürdürse de ne askeri müdahale ne de ekonomik anlaşmaları durdurma gibi tehditlerin gerçek bir karşılığı var
Barzani, AKP’nin bölgede kalan tek müttefiki. Bu nedenle, Erdoğan iç politikada sarıldığı Kürt düşmanı söylem eşliğinde tehdit dolu açıklamalarını sürdürse de ne askeri müdahale ne de ekonomik anlaşmaları durdurma gibi tehditlerin gerçek bir karşılığı var. Üstelik uluslararası alanda ciddiye alınmayan bu tehditler bölgede ve Türkiye’de de AKP aleyhinde bir Kürt siyasallaşmasının önünü açıyor
Mesud Barzani, IŞİD’e karşı savaşın sonuna doğru gelinirken bu sürecin sunduğu fırsatları değerlendirmek üzere kararını aldığı Kürdistan referandumundan geri adım atmadı. Bu hamleyle tartışmalı liderliğini yeniden güçlendirme şansı yakalayan Barzani, IŞİD’e karşı savaş ile iç içe ilerleyen ABD-Rusya rekabetinden ve bu süreçte bölge ülkeleri arasında açığa çıkan çatlaklardan istifade etmeye çalışıyor.
Uluslararası ve bölgesel güçlerin tepkileri muhtelif. Doğrudan ya da dolaylı destekler, açık itirazlar, arabuluculuk çağrıları arasında AKP iktidarı ise en çelişkili tutumlardan birini sergiliyor. Bölgede kalan tek müttefiki Barzani; ülke içindeki ittifakları ve kitle desteği ise Kürt karşıtlığı üzerine kurulu. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne (IKBY) yönelik sert açıklamalarına karşın somut bir adım atmaktan imtina eden AKP, her koşulda sıkıntılı bir süreçle karşı karşıya.
Bağımsızlık referandumundan bir gün önce, 24 Eylül’de, Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) Başkanı Mesud Barzani referandumun yerini tutacak bir alternatif sunulmadığı takdirde ertelemenin imkânsız olduğunu belirtmişti.
Batılı güçlerin ve bölge ülkelerinin eleştiri ve erteleme taleplerine rağmen, IKBY’de 25 Eylül’de bağımsızlık referandumu düzenlendi. Tehditlerin gölgesinde geçen referandumda yaklaşık 4 milyon kişi oy kullandı. Katılım oranı yüzde 72,16 olurken ilk sonuçlara göre sandıktan yüzde 93 oranında “evet” çıktı.
Barzani referandum kararını, kendi tartışmalı iktidarının içine saplandığı krizi aşmak adına ve IŞİD’le mücadelenin sonuna gelinirken bağımsızlık kapısının son bir kez daha aralandığını görerek aldı. IKBY yönetiminin de bildiği gibi “bağımsızlık yolu” zor ve meşakkatli. Barzani yönetimi, bağımsızlığın ancak uluslararası ve bölgesel destek alabildiğinde başarılı olabileceğini bilmiyor olamaz.
Barzani’yi destekleyen iki ülke bulunuyor. İsrail’in açıktan destek verdiği zaten biliniyor. Ancak destek veren ve bu tutumu pek dillendirilmeyen ikinci ülke ise Rusya. Aslında 2015’te Bağdat’ı bypass ederek imzalanan petrol anlaşması ile Barzani’ye ekonomik bağımsızlığını kazandıran AKP de bu sürecin bir parçası.
Kremlin, referandumdan bir gün sonra “Irak’ın toprak bütünlüğü” vurgulu bir açıklama yapsa da bu süreçte yaptığı petrol ve doğalgaz anlaşmalarıyla IKBY’ye desteğini gösterdi. Rus haber ajansı Sputnik, 18 Eylül’de “Rosneft ve IKBY, Türkiye ve Avrupa’ya doğalgaz sevkiyatı için hat inşa edecek” başlıklı haberiyle bu anlaşmayı duyururken, Barzani’nin yayın organı Rudaw ise Rus petrol şirketi Rosneft’in Sözcüsü Leontiyev’in “Referandumun yapılması çalışmalarımızı etkilemez” sözlerini haberleştirdi. Rusya, AKP iktidarının da ortaklık ettiği ve Türkiye topraklarının da kullanılacağı bir enerji projesinden söz ediyor.
Yine Sputnik’te, referandum günü yayımlanan “Şirvan Barzani: Rosneft’in boru hattı inşa etme planı, Kürtlere moral desteği verdi” başlıklı haberinde, Mesud Barzani’nin yeğeni Şirvan’ın, boru hattı anlaşmasına ilişkin “Bu çok olumlu bir adım, Kürtlere moral desteği veriyor ve Kürtleri dost sahibi olduklarına inandırıyor” şeklindeki sözleri dikkat çekici.
ABD’nin talebi, bağımsızlık referandumunun 2018’deki Irak seçimlerinden sonra yapılması yönündeydi. IŞİD saldırıları sonucu Irak içindeki etnik ve dini sınırlar daha da kalınlaştı. Suriye’de inisiyatifi Rusya’ya kaptıran ABD, Irak’ta kontrolü elinde tutmak için Kürtlerle ilişkisini sürdürürken, İran etkisine açık Bağdat yönetimini kendisinden uzaklaştıracak hamlelerden kaçınıyor.
Bu saiklerle Washington’dan 15 Eylül’de yapılan açıklamada, referandumun ertelenmesini talep edildi. ABD’nin Bağdat Büyükelçisi Douglas Silliman, Trump’ın IŞİD’le Mücadele Özel Temsilcisi Breet McGurk ve Britanya Büyükelçisi Frank Baker’dan oluşan heyet, aynı gün Duhok’ta görüşebildikleri Mesud Barzani’ye referandumun ertelenmesi karşılığında Bağdat ile Kürtler arasında arabuluculuk yapmayı teklif etti.
Referandumun düzenlenmesinin ardından aynı tutumu sürdüren ABD’den Beyaz Saray Sözcüsü Sarah Sanders aracılığıyla, “IŞİD’i yok etmek ve İran’a karşı koymak için birleşik bir Irak görmeyi umut ediyoruz” açıklaması geldi.
ABD’nin nüfuzunu sınırlamaya çalıştığı İran ise, 24 Eylül’de IKBY sınırında askeri tatbikat yaptı ve aynı gün IKBY kentlerine uçuşların durdurulduğunu belirterek hava sahasını kapattığını açıkladı. Referandum günü ise İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Behram Kasımi, Irak’ın toprak bütünlüğünü desteklediklerini söyledi, referandumu “gayrimeşru” olarak niteledi.
Tahran yönetimi yalnızca diplomatik hamlelerle yetinmedi. İran’ın desteklediği, çoğunluğu Şiilerden oluşan Haşd el-Şaabi’nin komutanlarından Kerim Nuri AFP’ye demecinde, “Bir sonraki hedefimiz, başkomutanın emirlerine uymayan yasadışı gangsterler tarafından işgal edilmiş Kerkük ve diğer tartışmalı bölgeler olacak” dedi.
AKP, referandumun yapılmasını “ülkenin milli güvenliği için bir tehdit” gördüğünü açıklamasına rağmen, henüz somut bir adım atmış değil. Devlet Bahçeli ve diğer devlet ortaklarının da bu süreçte Kürt alerjisi şiddetlendi. Kürt düşmanlığı ve fetihçilik propagandasıyla ayakta kalmaya çalışan AKP, söylemdeki sertliğe rağmen pratikte pragmatik bir çizgi izliyor. Yukarıda da bahsi geçen Rusya-IKBY enerji anlaşmasının bir parçası olan AKP’nin referandum karşısında “Sınır kapılarını kapatırız” tehditlerinin ciddiyetsizliği, söz konusu enerji anlaşmasına dair en ufak bir olumsuz sinyal verilmemesinden anlaşılıyor.
Bunun en iyi örneği referandum günü yaşandı. AKP medyası, “Türkiye de Irak kuzeyine yaptırımlarını uygulamaya geçirmeye başladı” vurgularıyla “Habur Sınır Kapısı kapatıldı” haberleri yaptı. Ardından Gümrük Bakanı Bülent Tüfenkci bunu yalanladı. Aynı gün Tayyip Erdoğan ise Habur Sınır Kapısı’nın kapatılacağını söyledi.
Yüksek perdeden tehditler savuran Erdoğan, “Kuzey Irak yerel yönetimi bakalım petrolünü hangi kanallarla nereye akıtacak veya nereye satacak? Vana bizde” dedi ve Kürtleri “Bir gece ansızın gelebiliriz” diyerek tehdit etti. Vana hala açık, ansızın gelen giden de yok. Meral Akşener boşuna dalga geçmiyor, Ülkeyi yönetenler iddialı beyanatlar vermeseydiler ve Türkiye hiçbir girişimde bulunmasaydı daha iyi olurdu. Hiç olmazsa muhataplarımız bizi daha akıllı ve güçlü zannederdi” diye.
IKBY’nin bağımsızlığı aslında AKP’nin temsil ettiği ekonomik çıkarlarla örtüşüyor. Kerkük petrolünün Ceyhan’dan küresel pazarlara erişir hale gelmesi, IKBY ile zamanında imzalanan doğalgaz anlaşmasının hayata geçirilmesi AKP’nin bölgesel planlarının bir parçası. Kapatırız sözü ağızdan kolayca çıksa da Türkiye’nin ihracatında ilk 5’te yer alan IKBY ile sınır kapılarını kapatmak o kadar kolay değil.
Aslında, bölgede Ankara’nın tek müttefiki olarak kalan ve bu ittifakı PKK’ye karşı ilişkilere de yansıtan Barzani yönetiminin güçlenmesi AKP’nin kazancına olabilirdi.
IKBY Başbakanı Neçirvan Barzani’nin de bu ittifakı hatırlatması ve bağımsızlık referandumunun Türkiye’ye yönelik tehdit niteliği taşımadığını belirterek “Gerçekten zor zamanlarımızda bize yardım eli uzatan ülke Türkiye olmuştur” demesi tesadüf değil.
Ancak AKP, devlet içi ittifaklarını ve kitle desteğini Kürt düşmanlığı üzerine kurmuş durumda. Bu nedenle AKP’nin, iç politikada sarıldığı Kürt düşmanı söylemleri sürdürürken IKBY ile anlaşmasını bozmaması bekleniyor.
Ancak bu çelişkili durum her koşulda AKP’yi zorlayacak. Gerek Kürdistan referandumunun kendisi, gerek AKP’nin fiile dönüştürmese bile Kürdistan referandumu karşısında aldığı negatif tutum, bölgede ve Türkiye’de AKP aleyhinde ve PKK lehinde yeni bir Kürt siyasallaşmasının önünü açıyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.