PKK’li avlamaya giderken avlanan MİT’çilerin başına geçirilen “Kürt çuvalı”, AKP’nin Ortadoğu siyasetinde gelinen aşamayı özetliyor
PKK’li avlamaya giderken avlanan MİT’çilerin başına geçirilen “Kürt çuvalı”, AKP’nin Ortadoğu siyasetinde gelinen aşamayı özetliyor
Erdoğan-AKP iktidarının içeride ve dışarıda Kürt hareketine karşı sürdürdüğü savaş son gelişmelerle birlikte oldukça çetrefilli bir sürece girdi. Kürt illerinde PKK’yle yaşanan çatışmalar, Rojava’ya yönelik sınırın her iki tarafında devam eden tacizler ve bu bölgeye yönelik olası operasyon iddiaları sürerken geçtiğimiz haftalarda bir dizi kritik gelişme yaşandı.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 23 Ağustos’ta, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) ve Bağdat’ta resmi temaslarda bulundu. İlk olarak Bağdat’ta görüşmeler gerçekleştiren Çavuşoğlu, daha sonra Erbil’e geçerek Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) Genel Başkanı Mesud Barzani, IKBY Başbakan Yardımcısı Kürdistan Yurtseverler Birliği’nden (KYB) Kubat Talabani ve KYB Politbüro Üyesi ve Parti Sözcüsü Sadi Ahmed Pire ile ayrı ayrı görüştü. IKBY’deki temaslar tahmin edildiği gibi, Erbil yönetiminin 25 Eylül’de yapmaya hazırlandığı bağımsızlık referandumuna ilişkindi.
KYB’lilerle yapılan görüşmelere dair Dışişleri Bakanlığı’ndan detaylı açıklama yapılmadı ancak Çavuşoğlu Ankara’ya döndüğü saatlerde KYB’nin Ankara ofisinin kapatıldığı ve temsilcisinin de Türkiye’yi terk etmesi istendiği ortaya çıktı. Bu olay, sınır dışı edilen KYB Ankara Temsilcisi Behroz Gelalî tarafından duyuruldu. 24 Ağustos’un ilk saatlerinde Süleymaniye’ye varan ve havaalanında açıklamalarda bulunan Gelalî, “Geçtiğimiz süre zarfında Süleymaniye’de, KYB’yle ilgisi olmayan siyasi bir kriz yaşandı. Daha çok kendi hatalarıydı. KYB bölgesinde yaşanan bir olay nedeniyle birkaç gün önce Dışişleri Bakanlığı, güvenlik kurumlarındaki siyasetle ilgili rahatsızlıklarını ilettiler. Bu da KYB’nin Ankara’daki ofisinin kapatılmasına kadar vardı. Bizden 3 gün içinde ofisi kapatmamızı istediler” bilgisini paylaştı.
Söz konusu “rahatsızlık” ile ilgili soruya ise Gelali şu yanıtı verdi: “Her ne kadar bize siyaset ve diplomaside bu tür olayların sık yaşandığını söyleseler de 2003’te askerleri buradayken ABD ordusu gelip üzerlerine gitti. Ancak o dönem Sayın Mam Celal (Celal Talabani), sorunun her açıdan güvenli bir şekilde çözülmesini sağladı. Devletler arasında da böyle şeyler çokça yaşanmıştır. Fakat birçok devlet daha diplomatik yollarla sorunları çözer. Maalesef bu kez Türkler katı bir diplomasiyle sonuca gitti.”
Aynı gün Barzani’ye muhalifliğiyle bilinen NRT isimli yerel televizyon kanalına konuşan Sadi Ahmed Pire ise AKP’nin rahatsızlığının kaynağını açıkladı: “Türkiye’den gelen, aralarında üst düzey görevlilerin de bulunduğu bir operasyon timinin PKK yöneticilerine suikast hazırlığı yaparken örgüt tarafından yakalandığı iddia edildi. Büromuz bu nedenle kapatıldı. Sorunu çözmek için Türkiye Dışişleri Bakanı ile görüştük, girişimlerimiz devam ediyor. Ankara operasyonun başarısızlıkla sonuçlanmasından KYB’yi sorumlu tuttu ve temsilciliğini kapattı.”
Pire, Amerika’nın Sesi Kürtçe Servisi’ne ise Türkiye’nin KYB’yi bu operasyona destek vermemekle suçladığını söyledi. Türkiye’nin başka bir ülkede operasyon yapma hakkının olmadığını vurgulayan KYB Sözcüsü Pire, “Kendilerinin bu başarısızlığını itiraf edeceklerine bir senaryo oluşturup, başarısızlıklarını gizliyorlar. Behruz Gelali’nin sınırdışı edilmesi de bu nedenden ötürüdür” diye konuştu. Pire ayrıca, Behruz Gelali’nin sınır dışı edilmesinin HDP ve Rojava’yı desteklemekten kaynaklandığını da sözlerine ekledi.
KYB Sözcüsü Pire’nin bu sözlerini doğrulayan açıklamalarda bulunan Dışişleri Bakanlığı kaynakları da Amerika’nın Sesi’ne, Gelali’nin şahsından kaynaklı rahatsızlık duyulduğunu ve PKK’yi destekleyici tavrı nedeniyle KYB’ye öncesinde uyarı yapıldığını ancak bunun dikkate alınmaması üzerine de Ankara Temsilciliği’nin kapatıldığını aktardı. Aynı kaynaklar MİT mensuplarının kaçırılmasıyla ilgili ise sessiz kalmayı tercih etti.
28 Ağustos’ta KCK’nin üst düzey yöneticilerinden Diyar Xerib, bazı MİT elemanlarını yakaladıklarını ve bunların PKK’ye karşı bir operasyon için bölgede olduklarını açıkladı ve ekledi: “Türkiye yakaladığımız kişileri şimdiye kadar medyanın önüne çıkartmadığımız için memnun olmalı. Başlarına çuval geçirebilir, basının önüne çıkarabilirdik.” Xerib, bazı KYB’li yetkililerin yaşananlardan dolayı PKK’yi suçlamasını hatta tehdit olarak nitelendirmesini eleştirerek “Türkiye özür dileyene kadar KYB geri adım atmamalı” dedi.
KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık da AKP iktidarının KDP ve KYB içinde özel örgütlenmelerinin olduğunu savundu ve “Onları da bu münasebetle uyarıyorum, kesinlikle böyle tuzaklara düşmemelidirler” şeklinde konuştu.
KCK Yürütme Konseyi üyesi Mustafa Karasu ise, Yeni Özgür Politika’da “Hüseyin Ali” mahlasıyla 31 Ağustos’ta yayımlanan yazısında iki MİT’çinin “PKK’ye karşı faaliyet yürüten şubelerin sorumluları” olduğunu, diplomatik pasaport taşıdıklarını ve Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla bir saldırı hazırlığındayken Süleymaniye-Dukan’da PKK’nin özel bir birimi tarafından bir ay önce enterne edildiklerini belirtti.
PKK’nin, iki “üst düzey” MİT’çiyi kaçırmış olması AKP tarafından yalanlanmadı. Bu konuda resmi bir açıklamanın yapılması zor görünüyor. Çünkü 25 Ağustos’ta yayımlanan 694 Sayılı KHK ile “2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu”nda ciddi değişiklikler yapıldı.
Birincisi; MİT Cumhurbaşkanı’na bağlandı.
İkincisi; “MİT personelinin kimliğinin gizlenmesi esastır” fıkrası eklendi.
Üçüncüsü; MİT Müsteşarı hakkında soruşturma yapılması Cumhurbaşkanı’nın iznine bağlandı.
Ancak 26. Madde’ye eklenen yeni fıkra, AKP’nin nasıl bir yol izleyebileceğine dair fikir veriyor: “Türk vatandaşları hariç olmak üzere tutuklu veya hükümlü bulunanlar (…) milli güvenliğin veya ülke menfaatlerinin gerektirdiği hallerde Dışişleri Bakanı’nın talebi, Adalet Bakanı’nın teklifi ve Cumhurbaşkanı’nın onayı ile başka bir ülkeye iade edilebilir veya başka bir ülkede tutuklu ya da hükümlü bulunanlar ile takas edilebilir.”
PKK’nin elindeki MİT’çileri “Kasımpaşa tarzı” diplomatik hamlelerle kurtaramayan Erdoğan-AKP iktidarı hızlıca en iyi bildiği yönteme, askeri seçeneklere başvurdu. Rojava’da ve Kürt illerinde hem sivilleri hem de silahlı güçleri hedef alan bir dizi saldırı gerçekleşti.
Sadece 24 Ağustos-30 Ağustos tarihlerinde Afrin ve Kobanê kantonları ile Şehba ve Münbiç bölgelerine yönelik sınırın her iki tarafından saldırılar düzenlendi. 27 Ağustos’ta TSK, ağır silah ve askeri malzemelerle Kobanê’nin 15 km batısındaki Bobane köyü karşısındaki sınırı geçti ve duvar örmeye çalıştı. Aynı gün Kobanê’nin 20 km doğusunda, Süleyman Şah Türbesi’nin de içinde olduğu Eşme Köyü’nde sınır üzerine duvar örmeye başladı. Kürt kaynaklar, YPG-YPJ güçlerinin TSK birliklerine karşı “meşru savunma hakkını” kullandıklarını ve bunun üzerine askerlerin geri çekildiğini yazdı.
30 Ağustos’ta Şırnak Valiliği Cudi Dağı’nın yamaçlarındaki 17 bölgeyi “geçici güvenlik bölgesi” ilan etti. Ertesi gün Hakkâri kırsalında köylüler Heron tipi insansız hava aracı (İHA) tarafından vuruldu, bir sivil hayatını kaybederken 3’ü de yaralandı. Hakkâri Valiliği İHA saldırısının “PKK mensubu işbirlikçiler”e düzenlendiğini açıklasa da İçişleri Bakanı Süleyman Soylu “Birtakım hatalar, eksiklikler olabilir” şeklindeki sözleriyle sivil ölümleri örtük biçimde kabul etmiş oldu.
3 Eylül akşam saatlerinde ise Diyarbakır Lice kırsalında askeri helikopter sivilleri taradı, bir kişi hayatını kaybederken ikisi ağır olmak üzere üç kişi yaralandı. Diyarbakır Valiliği ise olayın “PKK operasyonu” olduğunu açıkladı.
Öte yandan savaşın yeniden Batı’yı da vuracağı yönünde emareler var. 31 Ağustos’ta İzmir Buca’da F tipi cezaevi personelini taşıyan servis otobüsünün geçişi sırasında bombalı saldırı düzenlendi. Biri ağır olmak üzere 10 kişinin yaralandığı saldırıyı PKK’nin öncülüğündeki “Halkların Birleşik Devrim Hareketi” üstlendi.
Rojava’ya yönelik saldırılar ise Fırat Kalkanı’na bağlı cihatçıların 29 Ağustos’ta Münbiç’teki ABD askerleriyle çatışmasıyla AKP ve ABD arasında yeni bir krize yol açtı. ABD öncülüğündeki IŞİD karşıtı koalisyonun sözcüsü Albay Ryan Dillon, Türkiye’ye “Güçlerimize ateş açmak kabul edilemez” mesajı gönderdiklerini söylerken, Washington da Irak-Suriye savaşlarındaki dahline ilişkin olarak AKP’yi zorda bırakacak bir bilgiyi servis etti.
ABD Hazine Bakanlığı, “IŞİD’in Musul’daki mali emiri” Salim Mustafa Muhammed el-Mansur’un “özel tanımlı küresel teröristler listesine” dahil edildiğini ve El-Mansur’un şu an faaliyetlerini Türkiye’de sürdürdüğünü duyurdu.
Rusya da AKP’nin Afrin’e yönelik saldırılarına set çekmek için bir kez daha devreye girdi. 29 Ağustos’ta YPG, “askeri gözlem için” Rus ordusuna bağlı askerlerin Afrin ve Şehba’nın farklı birkaç bölgesine konuşlandığını açıkladı.
Gelinen noktada Kürt sorununda çözümsüzlük ve savaş siyasetini kendi başına bir çuval olarak getiren AKP iktidarının manevra kabiliyetini yitirdiği; ABD, Rusya, İran, Irak ve Suriye’nin tutum ve açıklamalarından görülüyor. YPG de bunun özgüveniyle AKP’nin olası saldırı girişimlerine sert yanıt vereceğini söylüyor. PKK’li avlamaya giderken avlanan MİT’çilerin başına geçirilen “Kürt çuvalı”, AKP’nin Ortadoğu siyasetinde gelinen aşamayı özetliyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.