AKP iktidarı, ne tür suçlamalarla karşı karşıya kalabileceğini bilmenin paniğini yaşıyor. Bu suçlamaların açık bir şekilde dile getirilmemesi için de İdlip’te kendisinden istenen bedeli ödemeye razı olacak gibi görünüyor
AKP iktidarı, ne tür suçlamalarla karşı karşıya kalabileceğini bilmenin paniğini yaşıyor. Bu suçlamaların açık bir şekilde dile getirilmemesi için de İdlip’te kendisinden istenen bedeli ödemeye razı olacak gibi görünüyor
5 Ağustos’ta Malatya’da konuşan Tayyip Erdoğan, “Fırat Kalkanı Harekatı ile Suriye’deki terör oluşumu projesinin kalbine soktuğumuz hançeri, yeni hamlelerle genişletmekte kararlıyız. Çok yakında bu konuda yeni ve önemli adımlarımız olacak” dedi.
Ardından Reuters haber ajansına konuşan AKP hükümetinden bir kaynak, Türkiye’nin ordudaki yeni komuta kademesiyle YPG’ye karşı bir operasyon düzenleme ihtimalinin arttığını söyledi.
8 Ağustos’ta ise AKP’nin yayın organlarından Yeni Şafak gazetesi, “Operasyon için Afrin ilk sırada” başlığıyla şöyle yazdı:
“Güvenlik kaynakları, PKK/PYD terör örgütü unsurlarına karşı operasyon zamanlaması için Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın daha önce bir açıklamasında ifade ettiği gibi ‘bir gece ansızın’ diyorlar.”
AKP iktidarı, PYD-YPG kontrolündeki Afrin’e yönelik operasyon iddialarını yeniden yüksek sesle dillendirse de ABD ve Rusya’dan gelen baskılarla baş edecek durumda değil. Sahada “oyun kurucu” iki temel güç olan Rusya ve ABD, şimdilerde AKP’yi “pisliğini temizlemesi için” İdlip’e itiyor.
25 Temmuz’da ABD Başkanı Donald Trump’ın, CIA’in örtülü programı olan “ılımlı muhalifleri silahlandırma ve eğitme programına son verme kararı aldığını” duyurması, sahadaki bazı cihatçı grupları “müttefik” belleyen AKP’ye de bir mesaj niteliğindeydi. Malum CIA bu işin içindeyken, Türkiye’deki “operasyon odaları” üzerinden cihatçılarla olan ilişkiye göz yumuluyordu. Ancak bölgesel çıkar çatışması söz konusu olduğunda nasıl ki Katar bir anda “terörü destekleyen ülke” olarak suçlandıysa, sıranın AKP’de olduğu da birkaç gün içinde anlaşıldı.
28 Temmuz’da ABD Başkanı Trump’ın IŞİD’le Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk, İdlip’teki El Kaide varlığıyla ilgili Türkiye’yi işaret ederek, “İdlip’e giden El Kaide liderleri çoğu zaman oradan çıkamıyor. Ama şu soruyu sormamız gerekiyor? El Kaide lideri Eymen el-Zevahiri’nin yardımcısı İdlip’e niçin ve nasıl gidebiliyor? Bu neden oluyor? Oraya nasıl ulaşabiliyorlar? Paraşütçü askerler değiller” ifadelerini kullandı.
Sözlerinin devamında doğrudan AKP’yi hedef alan McGurk, “Bazı ortaklarımızın onbinlerce silah gönderme ve yabancı savaşçılar bu bölgeye girerken yüzlerini başka tarafa çevirme yaklaşımı en iyi yaklaşım olmayabilir ve El Kaide bundan çok yararlandı. Şu anda orası Türkiye sınırının yanı başında bir El Kaide barınma alanı. Dolayısıyla bu konuyu elbette Türklerle çok yakından görüşeceğiz” dedi ve İdlip sınırını kapatabileceklerini söyledi.
2 Ağustos’ta da ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Michael Ratney de, “İdlip’te ortaya çıkacak ağır sonuçların sorumlusunun (Tahrir’uş Şam’ın lideri) Colani ve çetesi olduğunu herkes bilmelidir” dedi.
ABD cenahında durum böyleyken Rusya’nın da tutumu pek farklı değil.
6 Ağustos’ta Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Filipinler’in başkenti Manila’da görüştüğü Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na Astana’daki görüşmelerine katılacak meşru Suriye muhalefeti heyetine PYD’den de bazı isimlerin katılmasından yana olduklarını söyledi. Çavuşoğlu ise AKP hükümetinin bunu “kabul edilemez” gördüğünü dile getirdi.
Görüşmeye ilişkin detayları yazan Cumhuriyet’ten Duygu Güvenç, Lavrov’un, çatışmasızlık bölgelerinden İdlip için bazı grupların ateşkese imza atmamalarını eleştirdiğini ve Türkiye’nin cihatçılar üzerindeki nüfuzunu kullanmasını istediğini belirtti.
Afrin’e yönelik olası müdahaleye karşı çıkan Rusya için Suriye’nin kuzeyindeki asıl öncelik, İdlip’teki cihatçı grupların iyice yalıtılması ve sonunda bölgeden tamamen temizlenmesi. AKP’nin fiili duruma sarılması durumunda neyle karşılaşacağı da az çok belli. Suriye lideri Esad’ın geçtiğimiz yılki şu sözlerini hatırlatmakta fayda var: “Bu bölgeyi temiz tutmak ve teröristleri geldikleri yer olan Türkiye’ye itmek ya da öldürmek zorundasınız. Başka seçenek yok.”
Erdoğan, Suriye’de hizaya gelse de iktidarını sağlam tutabilmek için içeride savaşçı/fetihçi söylemleri diri tutuyor. Ancak ne ABD ne de Rusya bu söylemlerin fiiliyata geçmesine müsaade edecek gibi görünüyor. İki ülke de AKP’nin Suriye’deki savaş suçlarını bir tehdit unsuru olarak kullanabilir.
ABD’nin İdlip’teki Nusra varlığından AKP’yi sorumlu tutmasının dışında, Malezya’yla yaşanan “yabancı terörist savaşçı” krizi de bunun göstergesi. Reuters’e isim vermeden konuşan bir güvenlik kaynağı, Türkiye’nin sınırdışı edilecek militanlara uluslararası prosedür olan “son görüldükleri yere sınırdışı edilmek” ile Malezya’ya gönderilmek arasında bir tercih sunduğunu ve militanların da pasaport sahibi oldukları ülkelerin Malezya’yla vize serbestisi anlaşmasından yararlanıp kaçmak için ikinci seçeneği tercih ettiğini söyledi.
1 Ağustos’ta Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın, “Bölgede işler kötü gittiği zaman günah keçisi aranıyor, hemen Türkiye öne çıkıyor” diyerek artık herkesin malumu olan AKP’nin Suriye’deki savaşı suçlarını iddia diye sıralaması da kendi çelişkileri olsun:
“Hatırlayın 1- 1,5 yıl önce sürekli Türkiye’nin yabancı terörist savaşçılara izin verdiği hatta DEAŞ’tan petrol aldığı, şu yaptığı bu yaptığı, DEAŞ teröristlerinin Türkiye’ye getirilip tedavi edildiği gibi iler tutar hiçbir tarafı olmayan, hiçbir delile dayanmayan iddialar ortaya atıldı.”
AKP iktidarı, ne tür suçlamalarla karşı karşıya kalabileceğini bilmenin paniğini yaşıyor. Bu suçlamaların açık bir şekilde dile getirilmemesi için de İdlip’te kendisinden istenen bedeli ödemeye razı olacak gibi görünüyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.