Doğu Akdeniz gaz rezervleri boru hattının döşenmesi için yeterli değil, proje Katar’a bağlanmazsa gerçekleşemez. Netanyahu+Suudi ittifakı ile gerçek hedefinin Katar olduğu gizlenen bu projenin adı “Leviathan” 3 Temmuz’da Ege Denizi’nde Rodos adası açıklarında Türk bandıralı yük gemisine Yunan Sahil Güvenlik botundan ateş açıldı. Gemiye 16 kurşun isabet etti. Gemi haritadaki rotayı izliyordu. Nabucco’ya karşı Leviathan […]
Doğu Akdeniz gaz rezervleri boru hattının döşenmesi için yeterli değil, proje Katar’a bağlanmazsa gerçekleşemez. Netanyahu+Suudi ittifakı ile gerçek hedefinin Katar olduğu gizlenen bu projenin adı “Leviathan”
3 Temmuz’da Ege Denizi’nde Rodos adası açıklarında Türk bandıralı yük gemisine Yunan Sahil Güvenlik botundan ateş açıldı. Gemiye 16 kurşun isabet etti. Gemi haritadaki rotayı izliyordu.
Katar krizinin arka planını incelediğimiz son yazımızda, “uzun vadeli çelişki” başlığı altında, Doğu Akdeniz’den Güney Kıbrıs, oradan da Yunanistan ve İtalya’ya uzanacak bir doğalgaz boru hattı projesi bulunduğunu, ancak –raporlarda iddia edilenin aksine– Doğu Akdeniz gaz rezervlerinin bu boru hattının döşenmesi için yeterli olmadığını, bu rezervlerin dişe dokunur olmadığını, projenin nihai hedefinin Katar’a bağlanmak olduğunu, aksi halde projenin gerçekleşemeyeceğini anlatmıştık. Netanyahu+Suudi ittifakı ile gerçek hedefinin Katar olduğu gizlenen bu projenin adı “Leviathan”. Leviathan için imzalar 3 Nisan 2017’de atıldı. Financial Times’ın haberine göre projenin tahmini bitirilme tarihi 2025:
Tayyip+cihatçı ve Tayyip+İran ittifaklarının amacının Basra Körfezi’ne, yani Katar’a doğru bir enerji yolu açmak olduğunu da anlatmıştık. Tayyip+İran ittifakı zaten yıllardan beri gündemden düşmeyen, Tayyip’ten önce tasarlanmış ama bir türlü başlanamamış Nabucco projesi.
Öyleyse kısaca hatırlatırsak, son yazımızda “uzun vadeli çelişki” başlığı altında işlediğimiz çelişki, «Nabucco X Leviathan» çelişkisiydi.
Diğer yandan Kaya Gazı teknolojik devrimi ile son 5 yılda ABD dünyanın en büyük enerji ihracatçısı olma yoluna girdi. Katar’ın tüm gaz ihracatı neredeyse gemilerle sıvılaştırılmış formda LNG ihracatına dayandığından, ayrıca kısa vadeli «ABD X Katar» çelişkisi de yukarıda anlattığımız uzun vadeli çelişkinin üzerine bindi.
«Nabucco X Leviathan» ve varyantlarındaki çelişkinin sahadaki her çeşit cihatçı grup ve vekil silahlı örgütlerle Ortadoğu’da yaratacağı daimi kaos ve istikrarsızlık ortamı içinde Ortadoğu enerji kaynaklarının mundar edilmesinin de ABD+Rus ittifakının çıkarına olduğunu, daha önceki jeopolitik yazılarımızda anlattık.
Proje isimleri de özellikle ilginç: Leviathan, kökü İbranice’den Latince’ye geçmiş deniz canavarı, ayrıca Hobbes’un köprüler inşa edilebilmesi için gerekli gördüğü aydın monark rejiminin teorisini yaptığı ünlü kitabının adı. Nabucco ise MÖ 7.yy’da hüküm sürmüş, sevgilisine Babil’in Asma Bahçeleri’ni yapmış, Kudüs’ü işgal etmiş, Yahudi Krallığı’nı yok etmiş, kanlı bir monark.
Yunan ekonomisinin dibe vurduğu 2012’de, Girit civarı, Yunanistan’ın İyon Denizi ve Adriyatik kıyılarında büyük (!) doğalgaz rezervleri bulunduğuna, bunların işletilebilmesi halinde Yunan ekonomisinin düze çıkacağına dair bir haber-rapor yayımlandı (http://adam.curry.com/art/1484204183_JhygcguU.html). Büyüklükler gerçekçi gözle kıyaslandığında dişe dokunur miktarda olmadığı görülen bu rezervler yazıda önce allanıp pullanıyor, sonra yazı bir anda Doğu Akdeniz rezervlerinden bahsetmeye başlıyor, İsrail açıklarından Güney Kıbrıs’a, oradan Girit’e, oradan da Adriyatik kıyıları boyunca Kuzey’e uzanarak Brindisi’ye bağlanarak İtalya üzerinden Avrupa’yı besleyecek bir boru hattı yapılması gerektiğinden söz ediliyor. Bunlar tabii ki iflastaki birinin hazine rüyası görmesine benziyor: toplumların psikanaliziyle (ideoloji eleştirisi) bireylerin psikanalizi birbirine bu denli benzediği için Profesör Zizek Psikanalitik İdeoloji Eleştirisi sosyal bilimlerde çığır açtı.
Bu fantezi boru hattının daha sonra Leviathan’a dönüştüğünü görüyoruz. Ve Leviathan da –daha önce anlattığımız gibi– ancak Katar’a bağlanması halinde yapılabilir hale geliyor. Şimdi Katar’ın saf değiştirmesi ya da işgal edilmesi gibi olasılıklar karşısında –ki gelişmeler bu doğrultuda– Tayyip’in olası B planının ne olabileceğini ve Leviathan’ın gerçekleşme şartlarını inceleyelim:
Mesut Yılmaz’ın Mavi Akım’ı 2005’te devreye girdi. Bu hat ancak Türkiye’yi besleyecek kapasitedeydi, Türkiye üzerinden Avrupa’ya gaz ihracını öngörmüyordu. Putin 2014 sonunda Rusya’dan Türkiye’yi besleyecek ikinci hat olan ve bu kez Avrupa’yı da besleyecek olan Türk Akımı projesini Tayyip’e önermişti. Bu proje 24 Kasım 2015’te Türkiye’nin Rus uçağını düşürmesi üzerine rafa kalktı ve Rusya, Türkiye’yi devre dışı bırakan Güney Akım projesini gündeme getirdi. Tayyip, Rusya’yla barıştıktan sonra da Güney Akım bırakıldı ve Türk Akımı için 10 Ekim 2016’da imzalar atıldı. Bu boru hattı yakın zamanda döşenmeye başlandı ve hızla ilerliyor. Haritalarda görüldüğü gibi, Güney Akım Bulgaristan’ı nemalandıracak şekilde Burgas’ın kuzeyine çıkacaktı. Türk Akımı ise Kıyıköy’e çıkıyor ve buradan Yunanistan’a ilerliyor:
Böylece Türkiye, gerçekleşemeyen Nabucco hayallerinin bir benzerini Rusya hamiliğinde Türk Akımı ile gerçekleştirmiş oluyor, yani Yunanistan’ın gaz tedarikçisi haline geliyor. Leviathan ise şimdi buna çelişki olarak ortaya çıkmış durumda…
Lozan Barış Anlaşması’nda Ege Denizi’nde karasuları 3’er mil olarak belirlenmişti. 1936’da İtalya tehdidine karşı Türk-Yunan yakınlaşmasının dorukta olduğu dönemde Yunanistan karasularını 6 mile çıkardı. 1964’ten itibaren de Türkiye karşılıklı 6 millik karasuları rejimini tanıdı. Bu tarihten sonra her ne kadar Yunanistan kendi karasularını 12 mile çıkarma hakkını saklı tuttuğunu, Türkiye de bunu «casus belli» (savaş nedeni) kabul ettiğini beyan etse de, ara sıra ortaya çıkan gerginleşmeler hariç 6 millik karasuları rejimi bugünlere kadar kazasız belasız karşılıklı kabul görerek devam ettirildi. Lozan’a aykırı olarak Yunanistan’ın 12 Adalar’ı silahlandırması ve meskun olmayan (yani kayalık statüsünde bulunan) yerleri meskun yaparak sahiplenme çabaları ise iki devleti zaman zaman karşı karşıya getiren, ortamı geren bildik sorunlardı.
Son 6 altı aydır ise tuhaf bir şeyler oluyor: Türk basınında, özellikle benim görebildiğim kadarıyla OdaTv kaynaklı haberlerde Yunan adalarının karasuları 3 mil olarak ifade edilmekte, eski bazı İngiliz haritalarında ada isimlerinin Türkçe yazılmasına dayanarak da halihazırda Yunanistan’ın kontrolünde bulunan birçok ada işgal altındaki Türk adaları olarak gösterilmekte. Böyle işgal altında gösterilen adaların bazıları orta Ege’de, bazıları Girit’in yanıbaşında bulunan Gavdos gibi adalar… Yani II. Dünya Savaşı sonrası İtalya’nın Yunanistan’a devrettiği adalar ve bu adaların çevresindeki (Lozan’a göre) 3 millik karasuları dışında kalan tüm Ege Denizi, Türk denizi olarak gösterilmekte (Kaynak: http://odatv.com/mete-yarara-kaya-parcasi-tepkisi-1606171200.html).
Şimdilerde Türkiye’ye ait olması gerektiği söylenen Gavdos’ta daha önce de bazı tuhaf şeyler olmuştu: Çernobil nükleer santral faciasından sonra santralde görevli bir grup Rus bilimci maruz kaldıkları yüksek radyasyonun etkilerinden arınmak, doğayla iç içe yepyeni bir hayata başlamak için Gavdos’a gelmiş, adanın en izbe Güneydoğu ucuna yerleşerek burada kendilerine bir yaşam alanı oluşturmuşlar. Adada yaşayan balıkçılarla aynı dili konuşamadıklarından, durumlarından kuşkulanan ada halkı valiliğe bilgi veriyor, Yunan gizli servisinden yetkililer geliyor, bakıyorlar, inceliyorlar, konuşuyorlar ve işin içinde Yunanistan’a tehdit oluşturacak bir durum olmadığını anlayıp dönüyorlar. Ruslar adaya iyice yerleşiyor, yaşam alanlarını genişletiyorlar. Deniz ve toprakla uğraşarak geçirdikleri huzurlu zaman içinde radyasyonun neden olduğu tümörlerden ve sağlık sorunlarından kurtuluyorlar. Bir süre sonra, boş duramadıklarından, adaya hakim bir tepe üzerine antik stilde bir Apollon tapınağı inşa etmeye niyetleniyorlar. Ruslar harıl harıl çalışıp taş taşırken bu durum yine ada halkının dikkatini çekiyor. Pagan tapınağı inşa ettikleri öğrenildiğinde de kızılca kıyamet kopuyor. Ada kaymakamı Atina’yı, başpikoposu arıyor, başpiskopos kaymakama «buna izin verirsen seni de onları da içeri attırırım!» diyor. Adadaki balıkçıların bazıları ise Ruslara destek çıkıyor: «Arkeoloji Genel Müdürlüğü onaylarsa neden olmasın, adaya turistik değer katar…» diyorlar. Ama piskoposun dediği oluyor, tapınak tamamlanamadan yıkılıyor, Ruslar da huzurları kaçtığı için adadan ayrılıyorlar (Bu maceranın belgeseline şu linkten ulaşılabilir: https://vimeo.com/62703160). Yani antikite geçmişiyle gurur duyan, ulusal kimliğini bunun üzerine inşa etmiş olan Yunanistan, yeni bir Apollon tapınağı daha -üstelik de bedavaya- yapılmasına izin vermiyor!
Türkiye’de son dönemde yükselen bu propagandayı kısa yoldan Osmanlıcı hezeyanlara bağlamak doğru olmaz, arkasında daha derin, ulvi amaçlar aramamız gerekir. Bu kez kavga, Ege’yle değil, Akdeniz’le ilgilidir. Türkiye zaten uzun zamandır Doğu Akdeniz münhasır ekonomik bölgesini belirleme konusunda Güney Kıbrıs ve Yunanistan’la çelişki halindedir. Yunanistan, Anadolu’yu perdeleyen adaları (Girit – Karpathos – Rodos – Meis – Güney Kıbrıs hattı) üzerinden tüm Doğu Akdeniz’de kendine münhasır ekonomik bölgeler belirlemiş, Türkiye’nin haklarını ihlal edecek şekilde Libya, Mısır, İsrail ve Lübnan ile Akdeniz’in ortasının kullanımına dair anlaşmalar imzalamıştır. Oysa bir anakarayı perdeleyecek şekilde adalar üzerinden kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge iddiasında bulunulamaz. Aşağıdaki Arda Özkan’ın (Giresun Üniversitesi, IIBF, Uluslararası İlişkiler Bölümü) haritası, Doğu Akdeniz’de hakkaniyete uygun münhasır ekonomik bölgelerin nasıl belirlenebileceğine dair bir öneri sunuyor:
Öyleyse asıl kavganın Leviathan üzerinde yoğunlaşmaya başladığını anlıyoruz. Leviathan’ın önceki versiyonları İsrail kıyılarından dosdoğru kuzeye, Ceyhan’a çıkıyordu. Yani Türkiye, İsrail üzerinden gaz alacaktı. Şimdi bildiğimiz üzere Rusya burayı hem Leviathan’a, hem de Kürt koridoru ve İran’a kapattı. Şimdi Leviathan Güney Kıbrıs’a, oradan da Rodos’a bağlanacak. Ancak bu kez de önünde coğrafi engeller var.
Gazprom verilerine göre bugüne kadar en derine döşenmiş boru hattı 2500m ile Meksika Körfezi’nde. Bunu yaklaşık 2200m ile Karadeniz’de Mavi Akım, Türk Akımı, Libya-Sicilya arasındaki Yeşil Akım, Cezayir-İspanya arasındaki Medgaz izliyor. Bunlar rekor derinlikler. Ayrıca borunun döşendiği zemin yapısının kayalık olmaması, fazla iniş çıkışlı, engebeli olmaması da gerekiyor, aksi halde boru üzerine binen sabit bükme kuvvetleri, kayalara temas ve sürtünme, borunun ömrünü kısaltıyor.
Bu bilgiler çerçevesinde Leviathan’ın Güney Kıbrıs’tan dosdoğru Rodos’a ulaştırılmasının teknolojik olarak da mümkün olmadığını anlıyoruz. Ege plakasıyla Afrika plakasının sınırını oluşturan, «Helen yayı» adı verilen Elafonison – Kithira – Antikithira – Girit – Kasos – Karpathos – Rodos hattı tektonik olarak çok aktif, jeolojik olarak genç, yani kayalık bir bölge. Üstelik Karpathos ve Rodos’un Güney–Güney Doğusunda 4000m civarında olan derinlikler, Kuzeye doğru Ege platosuna çıkıldığında bir anda birkaç yüz metrelere düşüyor.
Öyleyse buralara boru döşenmesi mümkün değil, yani boru hattı yukarıda Financial Times’ın gösterdiği Leviathan haritasındaki rotayı izleyemez. Yani o rota bir aldatmaca. Boru hattı en iyi ihtimalle şu aşağıdaki rotayı izleyebilir:
Görüldüğü gibi bu rotada Meis adası kritik önem kazanıyor. Boru hattı Güney Kıbrıs’tan önce Kuzey’e, Meis’e doğru yönelecek, sonra Batıya kıvrılarak Türk sahillerine paralel –fakat Türk karasularının hemen dışından– Rodos’a doğru ilerleyecektir. Ancak bu şekilde Rodos’un hemen Doğusundaki 4000 metrelik çukura düşmeden uygun derinliklerde iş görülebilir. Boru hattı ister gösterildiği gibi açıktan geçsin ister bizim burada iddia ettiğimiz gibi Türk kıyılarına paralel ilerlesin, her iki durumda da Yunanistan’ın kendi kıta sahanlığı tezini (yani Akdeniz’i Türkiye’ye kapatacak şekilde kendi adalarının kıta sahanlığı olduğu tezini) kabul ettirmiş olması gerekir. Ama iddia ettiğimiz gibi Türk kıyılarının dibinden geçmek zorunda olması Türkiye’yi daha da fazlasıyla tahrik edecek bir durum ve bunu geleneksel Türk dış politikası hiçbir zaman kabul etmediği gibi Tayyip de kabul etmez. Ege ve Akdeniz sahillerine hala doğalgaz getirilmediğini de düşündüğümüzde, eğer proje gerçekleşirse Yunanistan’ın Rodos üzerinden Anadolu’ya gaz satması gündeme gelecektir. Gökova termik santrali yapılmaya başlandığında tepkileri yatıştırmak için Özal «Merak etmeyin bacasını yeşile boyarız» demişti ve daha da iyisi yapıldı, Yatağan’daki çevre felaketi Gökova’da tekrarlanmadı. Yine de Güney Ege ve Akdeniz kıyılarına doğalgaz gelmesi kışın yaşamı kolaylaştırır, bölgeyi her yönden kalkındırır. Yunanistan ayrıca Rodos’tan Midilli’ye kadar 12 Adaları da doğalgazla besleyebilecektir. Bu tesisat, büyük finansal desteklerle güç bela yaşatılan bu adalara refah getirecektir.
İşte kavga burada yoğunlaşmaktadır: Leviathan boru hattı önce Kumluca, Finike sahillerinden Türkiye’ye mi uğramalı, yoksa Meis bahanesiyle deniz dibinde dönüp Rodos’a mı bağlanmalı? Yunanistan mı Türkiye’ye, yoksa Türkiye mi Yunanistan’a gaz satacak? 1522’den sonra Tarih bir kez daha dikdörtgenin sol alt köşesinde, Rodos’ta kilitlenmiştir.
Yönetenler kafalarında neler olduğunu neden açık söylemezler? Çünkü daha önce de dediğimiz gibi, yok efendim Enosis’miş, Cihatmış, Megalo Idea’ymış, Turan’mış, böyle saçma sapan dini ve etnik gerekçelerle plebleri savaştırmak, onları daha iyi bir yaşam vaadiyle cepheye sürmekten daha kolaydır. Örneğin PASOK hükümetinde dışişleri bakanı olmadan önce Türk dostu olan Theodoros Pangalos, sivil turist olarak yaptığı ziyaretlerde Anadolu’nun önündeki adaların yerleşim merkezlerinin hep Doğu sahillerinde konumlu olduğunu belirterek bu adalara her türlü tedarikin Anadolu’dan yapılmasının daha akla yakın olduğunu söylemiştir.
Ama dışişleri bakanı olduktan sonra benimsediği Türk düşmanı söylemiyle de «Dangalos» ünvanını kazanmıştır. Hobbes’un Leviathan’da anlattığı ve Profesör Zizek’in daha sofistike teorisini yaptığı gibi, etnik ve dini pleb kategoriler kendi hallerine bırakıldıklarında barış içinde yaşama becerisine sahip değildir. Bu yüzden çokkültürcü anarşist ve liberal tolerans doktrinleri çalışmaz. Bu nedenle barışın kalıcı şekilde korunması için kimlik çeşitliliğini –onaylayan ve olumlayan değil– silen, saymayan, görmeyen, tüm mevzuatı bunları göz ardı edecek şekilde nötr ve kayıtsız kurgulanmış aydınlanmacı-akılcı bir üst siyasal otorite (laik, modern devlet) gereklidir.
Doğal coğrafya, Leviathan boru hattını önce Türkiye’ye bağlanmaya zorlamaktadır. Hak, hukuk ve akıl da, bu kaynağın Türkiye ve Yunanistan arasında kardeşçe belirlenmiş kotalarla barış içinde paylaşılmasını gerektirir.
9 Temmuz 2017
* Bu yazı Prof. Dr. Şener Üşümezsoy’un katkıları ile hazırlanmıştır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.