AKP’nin Afrin “hayalleri” şöyle dursun, sadece İdlip “gerçekleri” bile Türkiye’nin altından kalkamayacağı sonuçlara gebe
AKP Afrin için operasyon hazırlıkları yaparken, İdlip için attığı adımlar, bölgedeki cihatçıları iç çatışmanın eşiğine getirdi. Ancak AKP’nin Afrin “hayalleri” şöyle dursun, sadece İdlip “gerçekleri” bile Türkiye’nin altından kalkamayacağı sonuçlara gebe
AKP’nin “İdlip’e karşılık Afrin” hesabı tutmadı. İdlip’in “terör örgütleri”nden temizlenmesinde görev alırken, Afrin ve çevresinde PYD-YPG’yi vurmasına göz yumulacağını düşünen AKP, ne Rusya’nın ne de ABD’nin olurunu alabildi.
AKP, Rusya ile ABD, Suriye ordusu ile PYD-YPG arasında sahada yaşanan ihtilaflar sayesinde Afrin’e müdahale edebileceği bir aralık yakalayacağını düşünmüştü. Ancak sahadaki aktörlerin çelişkilerinden beslenme hesabı yapan AKP, “oyun kurucu” değil “arıza çıkaran” aktör. Bu nedenle de AKP’nin, “oyun kurucu” iki temel güç olan Rusya ve ABD’nin onayını almadan bölgede bir operasyona girişmesi zor.
AKP’nin, Afrin’i “YPG’den temizlemek” üzere operasyon başlatacağı ve Rus askerlerin bölgeden çekildiği iddiaları henüz manşetlere taşınmıştı ki, 30 Haziran’da Ruslar YPG ile anlaştı ve Azez’e komşu Kefer Cena’daki “Ateşkesi İzleme Merkezi”ne, 160 asker ve onlarca zırhlı araç sevk edildi.
ABD’nin IŞİD’le Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk de Ankara’ya gelerek temaslarda bulundu. Bu gelişmeler, sahadaki ihtilaflarına rağmen Moskova ve Washington’un, AKP’nin arızalarına karşı teyakkuzda olduklarını gösteriyor.
4 Mayıs’ta Rusya, İran ve Türkiye’nin, Suriye’de “gerilimi azaltma” (çatışmasızlık) bölgeleri için Kazakistan’ın başkenti Astana’da mutabakata varılmış ancak kesin sınırlar belirlenmemişti.
4-5 Temmuz’daki Astana-5’te de herhangi bir ilerleme kaydedilemedi. Anlaşmazlığın nedenini Şam heyetinin başındaki Beşar Caferi şöyle açıkladı: “Gerilimi azaltma bölgeleri anlaşmasına ilişkin uzlaşma sağlanması Türkiye heyeti tarafından sabote edildi.”
AKP’nin bu tavrına yanıt gecikmedi; Rusya ile Şam yönetimi Türkiye’nin Afrin’e yönelik olası müdahalesine karşı çıktı.
Rusya Dışişleri Sözcüsü Mariya Zaharova, “Suriye sürecinde angaje hiç kimse bu ülkenin yasalarını, egemenlik ve toprak bütünlüğünü tehdit etmemeli” derken, Suriye Dışişleri Bakanlığı da “Türkiye’nin Kuzey Halep’teki yeni saldırganlığı, terörizme ortak olduğunun göstergesi” açıklamasında bulundu.
AKP Afrin için operasyon hazırlıkları yaparken, İdlip için attığı adımlar, bölgedeki cihatçıları iç çatışmanın eşiğine getirdi.
AKP, büyük ölçüde Şam’ın Fethi Cephesi (eski adıyla Nusra Cephesi) ve müttefiklerinin kontrolündeki İdlip’i, bu unsurlardan temizlemek için Astana’da garantör olmuştu. Nusra öncülüğündeki cihatçı çatı örgütü Tahrir’uş Şam da, İdlip’e yapılacak bir müdahaleye karşı koyacağını açıklamıştı. Hemen arkasından İdlip kırsalındaki camilerde Tayyip Erdoğan’ı “kafir” olarak tanımlayan ve TSK’nin olası müdahalesine karşı çıkılması gerektiğini vazeden hutbe okutulmuştu. Nusra ve müttefikleri İdlip’in Türkiye sınırına yakın bölgelerinde de askeri hareketliliği artırmıştı.
AKP ise El Kaidecileri karşısına alırken, güdümündeki Ahrar’uş Şam gibi cihatçı örgütlerin Suriye’nin geleceğinde yer alabilmelerini garanti altına almayı hedefliyor.
7 Temmuz’da bir açıklama yayımlayan Ahrar’uş Şam, İdlip sınırındaki Bab El-Hava’da, kendilerine yakın bölgelerin Tahrir’uş Şam tarafından ele geçirilmesine tepki göstererek iç çatışma uyarısında bulundu ve “Üslerimizi savunacağız” dedi. Ayrıca Ahrar’uş Şam’ın, 23 Haziran’da ÖSO tarafından da kullanılan 3 kırmızı yıldızlı bayrağı benimsediğini duyurması ve 8 Temmuz’da Hatay Reyhanlı’nın karşısındaki Bab el-Hava Sınır Kapısı’nın girişine ilk defa bu bayrağın asılması buna işaret ediyor. (Ahrar’uş Şam, Ağustos 2015’te de Bab el-Hava’ya dev bir tevhid bayrağı asmıştı.)
Nusra ve müttefiklerinin verdiği yanıt ve ardından yaşananlar İdlip’te büyük bir iç çatışmanın yaklaşmakta olduğunun habercisi.
Bab el-Hava’da, herhangi bir bölgeye saldırmadıklarını ve yeni bir yer ele geçirmediklerini savunan Tahrir’uş Şam, iki yıldır kontrol ettikleri karargahları “koruma ve güçlendirme” amacıyla çalışma yaptıklarını belirterek, bunun, “[Bulundukları bölgelerin] bölgesel ve küresel anlaşmaların döndüğü pazarlarda satılmasına” karşı bir tedbir olduğunu açıkladı.
Nusra kontrolündeki bölgelerde de Ahrar’uş Şam’ın ve Türkiye’nin “bölge halkında rahatsızlık oluşturduğu” görüntüsü ön plana çıktı. Türkiye sınırındaki Deyr Hasan köyünde tevhid bayrakları taşıyan bir grup, Bab el-Hava Sınır Kapısı’na astığı bayrak nedeniyle Ahrar’uş Şam’a tepki gösterdi. 9 Temmuz’da da İdlip’in Harem beldesinde 4 yaşındaki bir çocuğun evinin önünde oynarken Türkiye tarafından açılan ateş sonucu yaşamını yitirmesi üzerine Tahrir’uş Şam bir açıklama yaparak “bölge halkının rahatsızlığı”na dikkat çekti.
AKP’nin Afrin ‘hayalleri’ şöyle dursun, sadece İdlip ‘gerçekleri’ bile Türkiye’nin altından kalkamayacağı sonuçlara gebe. AKP, Afrin nedeniyle daha sert tepkilerle karşı karşıya kalabilir; mesela sahadaki TSK unsurları “yanlışlıkla” vurulabilir. İdlip’teki olası iç çatışmada taraf olacak TSK’nin Nusra tarafından “doğrudan” hedef alınması da muhtemel.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.