AKP’yi kolayca yönlendirebildiği görülen Rusya’nın hasımlarını birbirine kırdırmaya yönelik savaş oyunları, Türkiye’ye yönelik cihatçı tehdidini de büyütüyor
Nusra ve müttefikleri, AKP destekli Ahrar’uş Şam ile yaşanan çatışmalar sonucunda başta Hatay sınır hattı olmak üzere İdlip’in büyük bir kısmını ele geçirdi. AKP’yi kolayca yönlendirebildiği görülen Rusya’nın, hasımlarını birbirine kırdırmaya yönelik savaş oyunları, Türkiye’ye yönelik cihatçı tehdidini de büyütüyor
ABD’nin yol verdiği, AKP ve Körfez monarşilerince desteklenen cihatçıların Mart 2015’te ele geçirdiği ve “El Kaide emirliği”ne dönüştürdüğü İdlip, şimdilerde cihatçılar arasındaki “iç savaş”la anılıyor.
18-21 Temmuz’da İdlip’in geneline yayılan şiddetli çatışmalar yaşandı. Bir tarafta AKP destekli Ahrar’uş Şam, diğer tarafta Nusra Cephesi’nin ana gövdesini oluşturduğu çatı örgütü Tahrir’uş Şam vardı. Çatışmaların sonucunda ciddi bir geri çekilmeyle karşı karşıya kalan Ahrar’uş Şam, başta İdlip-Hatay sınır hattı olmak üzere kontrolündeki birçok bölgeyi kaybetti. Böylece Nusra ve müttefikleri İdlip’in büyük bir kısmını kontrol altına almış oldu.
AKP, Türkiye sınırının dibinde fitilini ateşlediği bu çatışmanın tarafı durumunda. Astana’da cihatçıların garantörü olan AKP, açıktan desteklediği Ahrar’uş Şam’ın geri çekilişini izlemekle yetindi. Hâlbuki hesapta, bu örgütün Suriye’nin geleceğinde yer almasını ve belki bir ihtimal yönetimde söz sahibi olmasını garanti altına alacaktı!
Kaideci Nusra ve müttefiklerinden sadece ton farkı olan Ahrar’uş Şam, AKP’nin vadettiği bu “gelecek” için ne yapmadı ki! Halep’ten çekildi, Fırat Kalkanı’na katıldı. Nusra’nın öncülüğündeki çatı örgütüne katılmayı reddetti. Üç yıldızlı ÖSO bayrağını kabul edip Bab el-Hava Sınır Kapısı’na astı, adındaki “İslami Hareket”i kullanmaktan dahi imtina etti. Tüm bunların sonucunda, müttefiki Nusra’yla arası iyice açılmış oldu.
Ahrar’uş Şam ve Tahrir’uş Şam arasındaki çatışmaların, Türkiye sınırına dayanması üzerine Hatay Valiliği, Cilvegözü Sınır Kapısı’nı geçici süre giriş-çıkışlara kapattı. Ardından Tahrir’uş Şam da Ahrar’ın elinde bulunan, Cilvegözü’nün karşısındaki Bab el-Hava Sınır Kapısı’na saldırı düzenledi.
Daha önce Tel Rıfat ve Minnağ Hava Üssü ile devamında Afrin’i de kapsayacak yeni bir “Fırat Kalkanı”na girişme hesapları yapan AKP, bir anda Ahrar’uş Şam’ın İdlip’teki varlığını koruma derdine düştü. Fırat Kalkanı’na bağlı cihatçılar, Ahrar’a destek için Türkiye üzerinden İdlip’e geçti.
İki cihatçı grup, 21 Temmuz’da bir ateşkes anlaşması imzaladı. Anlaşmaya Ahrar’uş Şam ayrıca Türkiye sınırındaki Bab el-Hava Sınır Kapısı’nı “sivil yönetim”in kontrolüne teslim etmeyi kabul etti.
Günün sonunda Ahrar’uş Şam, başta Bab el-Hava Sınır Kapısı’ndakiler olmak üzere birçok noktadaki militanlarını güneye doğru çekerken, Tahrir’uş Şam da İdlip’te kontrol ettiği bölgeleri genişletti. Hatta bazı Ahrar militanlarının Tahrir’uş Şam saflarına geçtiği dahi öne sürüldü.
Bab el-Hava dışında, Hatay Yayladağı’nın karşısındaki Hırbet el-Cuz Sınır Kapısı’nı Ahrar’dan alan Nusra ve müttefiklerinin Türkiye sınırındaki kilit geçiş noktalarını ele geçirmesi kritik önemde. Nitekim Reuters’e konuşan Tahrir’uş Şam militanları da, “Sınırı kontrol ederek Türk güçlerinin veya rakip silahlı isyancıların İdlip’e girişini engellemeyi amaçladıklarını” söyledi.
Bu, bölgeye müdahalede bulunması durumunda Türkiye’nin, Nusra ve müttefiklerince hedef alınacağının habercisi.
Tüm bu gelişmelere rağmen AKP’nin İdlip’teki etkisini tamamıyla yitirdiği söylenemez. Suriye’de 6. yılını dolduran savaşta binlerce militana Türkiye üzerinden geçiş izni veren, başta sağlık ve lojistik olmak üzere her türlü desteği sunan AKP iktidarıyla cihatçı gruplar arasında karmaşık ilişki ağları söz konusu.
Kolluk kuvvetleri ve istihbaratla askeri işbirliği yaptı. Yardım kuruluşları militan taşıyıp lojistik destek sundu. Haber ajansları da propaganda desteği verdi. Tüm bunlar cihatçılarla AKP iktidarı arasında karmaşık bir ilişki ağı oluşmasına yol açtı. Üstelik bunun tam kontrollü bir ilişki ağı olmadığı da Andrey Karlov suikastı ile görüldü. Rus Büyükelçi, Nusra sempatizanı bir polis memuru olan Mevlüt Mert Altıntaş tarafından öldürülmüştü.
Karlov suikastı sonrası ipleri iyice eline alan Rusya, AKP’ye “IŞİD, Nusra ve müttefiklerine karşı savaş”ı kabul ettirirken, onun cihatçılarla olan ilişki ağını da dikkate almış olmalı. AKP yakın ilişkilerinden dolayı bu gruplar hakkında ayrıntılı istihbarat sahibi ve lojistik desteği de bizzat sağlayan aktörlerin başında geliyor. Cihatçıları en etkili şekilde onları besleyip büyüten eliyle tasfiye edilebilirdi. Ayrıca bu tasfiye süreci AKP’nin çelişkilerini de derinleştiriyor.
Ruslar, İdlip’teki son gelişmelerin hemen ardından bölgede yeni bir operasyonun sinyalini vererek de bu politikayı sürdürdüğünü göstermiş oldu. 24 Temmuz’da Rusya Genelkurmay Başkanlığı Ana Harekat Dairesi Başkanı Orgeneral Sergey Rudskoy, İdlip’te “gerilimi azaltma bölgesi” kurmayı planladıklarını söyledi.
Putin’in Erdoğan’a atfen “Büyük ölçüde sizin duruşunuz sayesinde, Suriye’deki durumu iyiye doğru değiştirmek mümkün oldu” şeklindeki sözleri boşuna değil. Suriye’de hizaya gelen Erdoğan, cihatçılar arasından uluslararası alanda kabul görecek “ılımlı” bir aktör çıkararak yola devam edebileceğini sanıyor olabilir. Ancak AKP’yi kolayca yönlendirebildiği görülen Rusya’nın, hasımlarını birbirine kırdırmaya yönelik savaş oyunları, Türkiye’ye yönelik cihatçı tehdidini de büyütüyor.
26 Temmuz 2016
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.