Sosyalistlerin önünde iki seçenek var tarihin içinde yuvarlanmak veya tarihin akışına müdahale etmek için inisiyatif almak. Evet, eksik bir şey var hayatımızda: politik öncülük!
Sosyalistlerin önünde iki seçenek var tarihin içinde yuvarlanmak veya tarihin akışına müdahale etmek için inisiyatif almak. Evet, eksik bir şey var hayatımızda: politik öncülük!
Yakın tarihimizde, her biri bir öncekinin enerjisi üzerinde yükselen üç önemli demokratik muhalefet dalgası yaşadık.
Birincisi, tüm ülkeye devrim dalgası gibi yayılan Gezi Direnişi idi. Gezi Direnişi, aynı zamanda solun sahip olduğu kitlesel militan potansiyeli de gözler önüne seren bir dalga oldu. İkincisi enerjisini Gezi’den alarak, HDP’nin yüzde 13 ile barajı aşmasını sağlayan 7 Haziran dalgasıydı. İkinci dalga aynı zamanda bu sol potansiyelin yöntem ve araç konusundaki rasyonel davranış yeteneğini de gösterdi. Üçüncü dalga ise ilk ikisinin enerjisini de arkasına alan ‘Hayır’ kampanyasında açığa çıktı. Üçüncü dalga ülkeye gelecek vadeden tek seçeneğin söylemleriyle sol olduğunu ve hoşnutsuz sağ kitleleri de etkileyebildiğini gösterdi.
Her üç dalga da birbirinin ardılı olarak ve her geri çekilmeden sonra daha büyüyerek (güçlenerek) geldi. Her üç dalganın da politik öncüsü/inisiyatifi yoktu. Birincisi (Gezi), devrimciler dahil tüm solu şaşkınlık, hayranlık içinde bırakıp verili programlarını yerle bir edecek şekilde ortaya çıktı.[1] Tüm politik özneler dalganın parçasıydılar ancak politik öncüsü değildiler. Birinci dalga bir iktidar seçeneğine dönüşemeyince/dönüştürülemeyince normal olarak geri çekildi.[2] İkinci dalganın politik öncüsü/inisiyatifi olmasa da politik simgesi/temsili vardı: Selahattin Demirtaş. Demirtaş (ve HDP) ikinci dalganın öncüsü değildi, eğer öncüsü olmayı başarabilmiş olsaydı 1 Kasım seçimlerinde yüzde 13’lük oy oranı daha yukarı taşınırdı, oysa daha aşağı düştü.[3]
Gezi kalkışmasının ana sloganı “Hükümet istifa” olmasına karşın, kendisi bir iktidar alternatifi olabilecek bir örgütlülük ve öncülükten yoksun olduğu için bu amacını gerçek kılamadı, yani hükümeti istifa etmek zorunda bırakamadı. Bu sadece örgütsel bir problemden değil aynı zamanda ideolojik-politik problemlerden hatta en çok ikincisinden kaynaklanmaktaydı. Gezi’nin bileşeni örgütler ve kitleler AKP karşıtlığında ortak olsalar da çok farklı politik amaçlara sahiptiler. Demokrasi, Kürt sorunu, laiklik gibi en temel başlıklarda dahi asgari ortak bir yaklaşıma sahip değillerdi. Gezi Direnişi sosyalistler, Kürtler, Kemalist-sosyal demokrat-ulusalcı kitleler arasındaki açıların kapanmasını ancak bir ölçüde sağlayabildi. Bu açıyı sürükleyici bir inisiyatifle tali hale getirebilecek yegâne aktör sosyalistler olmasına karşın, sosyalistler zamanında bu yükün altına girmekten yani tarih yapmaya kalkışmaktan adeta imtina ettiler. Bu da sosyalistlerin güncel bir iktidar mücadelesi/demokrasi mücadelesi perspektifine dair ciddi sorunları olduğu anlamına geliyor. Sosyalistlerin daha sonra ve bugün yaşadıkları örgütsel krizlerin altında en başta bu yatmaktadır.
Gezi’nin etkisiyle de, daha önce HDP’ye oy vermeyecek olan kitleler, Kürtleri ortak gelecek için birlikte yol yürünebilecek bir kesim olarak gördüler ve sosyalistlerin de olumlu etkisiyle 7 Haziran’da oy verdiler. AKP’nin katliamlarla ve terörle bastırdığı bu yükseliş eğilimi politik öncülükten yoksun olmaktan da kaynaklı, ağır saldırı altında bir kez daha geri çekildi.
Başkanlık sistemi adıyla diktatörlüğün gündeme gelmesi bu kez ‘Hayır’ dalgasını ortaya çıkardı. Hayır dalgası ilk ikisinden farklı olarak sağ kesimleri de etkisi altına aldı. Sol kesimler/kitleler (Türk, Kürt, Alevi, kadın, LGBT vd) arasındaki açı, söylem ve hareket tarzı açısından daralmasına (yakınlaşmasına) karşın, dalganın sağdan gelen bileşenleriyle aradaki açı oldukça genişti. AKP, hayır dalgasının bileşenleri arasındaki geniş açıyı kaşımayı temel argümanı haline getirmesine ve bileşeni öznelerin bu oyuna yanıt vermekte zorlanmalarına karşın, kitleler dalgayı büyüttüler. Ancak bu dalganın da politik öncüsü yoktu. Çeşitli inisiyatifler olmasına, özellikle ‘Hayır Meclisleri’nin bu konudaki önemli saygınlığına rağmen gayrimeşru sonuçlara karşı başlattığı eylemler bir isyan dalgasına yükseltilemedi ve sönümlendi.
Her üç dalga da gösteriyor ki her şeye rağmen, muhalefet dalgaları her seferinde daha da büyüyerek gelirken iktidarı zayıflatıyor, demokratik potansiyeli büyütüyor.
Adalet Yürüyüşü, Kemal Kılıçdaroğlu tarafından başlatıldı ve dördüncü dalga olmaya aday görünüyor. Adalet Yürüyüşü ilk üç dalganın yarattığı enerjinin üzerine basarak büyümeyi başarırsa bir politik öncüye sahip olmasının avantajı ile sonuçları ilk üçünden farklı olabilir. Heterojen bir muhalefet hareketinin bileşimindeki farklılıkların yarattığı gerilimler ancak bir politik öncü tarafından talileştirilip en güçlü olanın etrafında toparlanarak yeni bir program etrafında yeniden saflaştırılabilir. Bu da verili ‘kutuplaştırmaları’ geçersiz kılarak Erdoğan’ın siyasetinin altını boşaltır.
Dördüncü dalganın avantajı budur, dezavantajı ise CHP’nin oldukça dar ve sığ ideolojik, politik, örgütsel sınırlarının yanı sıra yakın tarihte kurulacak seçim sandığına endeksli hareket perspektifidir. CHP’nin geleneksel olarak devletçi bir karakterde, tekelci sermaye ile güçlü bağlara sahip ve sol ilkelere bağlılığı tartışmalı bir sosyal demokrat parti olduğu doğrudur. Ancak CHP buralardan umduğu sonuçları elde edemediğinde ve siyasal varlığı tehdit altına girmeye başladığında şimdiye kadar tabandan gelen zorlamalara rağmen başvurmaktan kaçındığı sokağa, yani halkın muhalif dinamiğine başvurmak zorunda kaldı.[4]
Ancak hareket yangın gibidir, başlatabilirsiniz ama istediğiniz zaman söndüremezsiniz. Tutuşmaya hazır malzemelerin çokluğu, çeşitliliği; rüzgarın şiddeti, yönü; farklı unsurların yönlendirme kapasiteleri vs hesaplanmadık seyirler ortaya çıkartabilir. Sosyalistlerin önünde iki seçenek var tarihin içinde yuvarlanmak veya tarihin akışına müdahale etmek için inisiyatif almak. Evet, eksik bir şey var hayatımızda: politik öncülük! Halkı sosyal demokrat siyasete mahkûm bırakmayacak; halka güven verebilecek eşitlikçi, özgürlükçü, devrimci bir politik öncü.
Dipnotlar:
[1] Gezi’nin Halkın Hakları mücadelesini kısmen de olsa haklı çıkardığını ancak yine de hiçbir mücadele programının bu eleştiriden azade olmadığını belirtmek gerekir.
[2] 1 Haziran’da Gezi Parkına girildikten sonra Halkevleri’nin girişimiyle ÖDP, TKP ve EMEP bir araya gelerek HDK’nın da dahil edildiği ve emek örgütlerinin desteğini alabilecek bir politik inisiyatif merkezi oluşturma girişimi ne yazık ki ufuksuzluğa kurban edilerek Haziran İsyanı’nın ileri taşınması fırsatı da heba edilmiş oldu. Bir politik inisiyatif merkeziyle Direnişin seyri farklılaştırılabilirdi, Taksim Dayanışması’nın bunu yapamayacağı o günden belli idi. Gerek forumlar, gerekse de ODTÜ, Tuzluçayır ve Hatay-Armutlu Direnişleri yeni bir dalganın potansiyelinin göstergeleri olarak açığa çıktılar. (Gezi Direnişi hakkında yapılan değerlendirmeler açısından bu önemli bir tartışmadır ve yeri geldiğinde tarihe not düşülmesi adına da olsa yapılması gerekir.)
[3] Kürt Siyasal Hareketi’nin Türkiye politikasını, Suriye/Rojava eksenli gelişmelere tabi kılmasıyla bu fırsat kaçırılmış oldu.
[4] Neden daha önce değil de şimdi sorusunun cevabı da, bu hareketin hedefi nereye kadar sorularının cevabı da CHP’nin bu niteliklerinde aranmalıdır. Kılıçdaroğlu’nun hedefinin Erdoğan’ın parlamentoyu işlemez hale getirmesine izin vermemek yani CHP’li vekillerin tutuklanmasını durdurmak ve adil bir seçimi zorlamak olduğu görülüyor. Bunu başarabilmenin yolu olarak toplumun tüm kesimlerindeki hoşnutsuzluğun biriktirdiği enerjiyi arkasına almaya çalıştıkça, adalet yürüyüşünün içeriği zenginleşiyor. Kürtler, kadınlar, işçiler, Aleviler yürüyüşün içeriğini zenginleştiriyor; yargısal adaletsizlikten toplumsal tüm adaletsizliklere doğru genişletiyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.