Konuşmacılardan biri salonun genel yaklaşımını özetliyordu: “Biz yıllardır adalet diyoruz ve sokağın sahibi bizleriz, o zaman birileri adalet talebi ile sokaktaysa orada olacağız”
Hayır Meclisleri’nin toplantısında Adalet Yürüyüşü ile başlayan hareketliliğin nöbet ziyaretleri ile sınırlı tutulmaması ve çalışma yapılan diğer alanlara da yayılması üzerine konuşuldu. Konuşmacılardan biri salonun genel yaklaşımını özetliyordu: “Biz yıllardır adalet diyoruz ve sokağın sahibi bizleriz, o zaman birileri adalet talebi ile sokaktaysa orada olacağız”
Harbiye’de Kenter Tiyatrosu’nun önü kalabalık, saat 16.00, İstanbul Hayır Meclisleri Buluşması’nı izlemek üzere oradayım. Sarıyer Hayır Meclisi’nden bir arkadaş “Az olacağız diye tedirgin oldum, ama birden geldi insanlar” diyor. Salonun dolmasından herkes mutlu. Ama tedirginliğin gerçek bir temeli var. Hayır Meclisleri, referandum öncesinde sokak sokak, mahalle mahalle, meydan meydan Hayır’ı ördü, referandumda halk iradesi gasp edildiğinde 16 Nisan gecesinden başlayarak on binlerin sokakta verdiği mücadelenin meşru adresi oldu ve referandum sonrası kampanyası ile “Meşru değilsiniz” sözünü herkesin aklına kazıdı, ama en çok aktif olarak Meclis çalışmalarına katılanlar biliyor ki artık referandum öncesindeki yaygınlığa ve kitleselliğe sahip değiller. Ancak 18 Haziran’da salonu dolduran keramet de yine Hayır Meclisleri’nin 16 Nisan gecesi attığı sloganda gizli: “Hayır bitmedi, mücadeleye devam!” Peki ama nasıl devam etmeli? İşte Hayır Meclisleri’nin bu soruya yanıt bulmak üzere yaklaşık bir ay önce kararını aldığı bu buluşmaya da bitmeyen mücadelenin, sokağın kendisi, yani 4 gün önce başlayan Adalet Yürüyüşü damgasını vurdu.
Hedef ve programımız ne olacak? Nasıl örgütleneceğiz? İşleyişimiz nasıl olmalı? Pratiğimiz ne olmalı? Yapılan konuşmalarda bu sorulara verilen cevaplar bir biçimde adalet yürüyüşü ile nasıl ilişki kuracağız sorununa bağlandı. Öyle ya hedef, program, örgütlenme, işleyiş ve pratik… Bugünün gerçek hareketi ile nasıl ilişki kurduğun sorusu ile doğrudan ilişkilidir. Hele ki bu soruyu, Türkiye halklarının Haziran İsyanı’ndaki kitle seferberliğini, forumlarda ilk adımları atılan doğrudan demokrasi ve öz örgütlenme deneyimini demokrasi mücadelesine taşıdığı ve tüm farklılıkları ile Tek Adam’a “hayır” demenin gerçek hareketini yaratmayı sağladığı Meclisler soruyorsa.
Elbette yaklaşık 5,5 saat süren ve onlarca insanın söz aldığı bir buluşmadaki tüm söz ve eğilimleri bu yazıda özetlemem mümkün değil[1]. Ama çok uzatmadan baştan söylemeliyim, söz alanların büyük çoğunluğu sokakta bir hareket varsa, Tek Adam rejiminin karşısında o hareketi büyütmek, güçlendirmek, o harekete Meclislerin ruhunu vermek gerektiği konusunda görüş bildirdi. Ve hatta direnişi büyütme hedefini Maçka Parkı’nda süren ve hali hazırda Beşiktaş Hayır Meclisi’nin ve Hayır Meclisleri’nin üç gündür Beşiktaş’tan yürüyüş düzenleyerek katıldığı nöbete daraltmamak, hareketi Meclislerin çalışma yaptıkları alanlara yaymak gerektiği de konuşmalarda dillendirildi. Meydan nöbetleri, mahalle ve park forumları, yürüyüşler önerildi. Adalet ve demokrasi başlıklı forumlarla demokrasi cephesini genişletme önerisi üzerinde duruldu. “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” diyenler için de bir not, Hayır Meclisleri buluşması bittiğinde saat 22.00’a geliyordu ve buluşmadan çıkanlar sloganlarla Maçka Parkı’nın yolunu tutmuştu.
Ancak, elbette buluşmada adalet yürüyüşüne ilişkin dile getirilen çekincelere ve coşkuyla “güçlendirelim” diyenin de aklından geçen soru işaretlerine değinmek gerekiyor. Madem izlenim yazısı yazıyorum, izlenimim odur ki bu yürüyüş “Hayır, bitmedi” sözüne gerçek hayatta sağlama yaptırdığı için CHP ile hiç ilgisi olmayan Meclisçilere[2] de umut vermiş. Çekince ve belki de adalet yürüyüşü ile bağ kurma konusundaki bariyeri yaratan asıl neden ise 16 Nisan sonrası on binler sokağa çıkmışken CHP’nin kendi kitlesini sokaktan çekme kararı almış olması. CHP yönetimi bugünkü gibi o gün sokağa çağrı yapsaydı olabilecekleri salondakiler biliyor. Bir tarihi anı kaçırılması, kazanılan Hayır’ı koruma ve tek adam rejimine bir daha belini doğrultamayacağı bir darbe vurma fırsatının CHP yönetiminin tutumu sayesinde boşa harcanması güvensizliğin ve tutukluğun temellerinden. Ancak bir katılımcının dediği gibi, Hayır Meclisleri çağrı yapmasa ve on binler günler boyu sokağa dökülmeseydi, CHP içinde, gayri meşru referandumu ve sonucunu tanımayarak direnme çizgisi sokak hareketi ve Meclis çalışmalarına da katılan ya da temas eden CHP’lilerin basıncı ile tartışma konusu olmasaydı, bu adalet yürüyüşü mümkün olur muydu? Yine bir katılımcının ifadesi ile bu yürüyüş de “aşağıdan yukarıya dayatıldı.”
Elbette konuşmacılar arasında özellikle dile getirenler sayı olarak çok sınırlı olsa da bir diğer eleştiri de Kılıçdaroğlu’nun “Anayasaya aykırı ama” diyerek dokunulmazlıkların kaldırılması yönünde oy kullanmasıydı. Bugün Adalet Yürüyüşü’nün başlama gerekçesini oluşturan Enis Berberoğlu’dan başka eş başkanları dahil 10 HDP milletvekilinin tutuklanması ve hatta referandumda hayır çalışmasının olması gereken gücün altında kalmasında da Kılıçdaroğlu’nun bu kararının etkili olduğu belirtildi. Katılımcılardan ikisinin “CHP önce özeleştiri vermeli” mealindeki sözlerine cevap ise yine Meclis katılımcılarından geldi. Biri, “Kılıçdaroğlu yürümüyor, neden yürümüyor diyoruz, yürüyor neden yürüyor diyoruz. Yürüse bir dert yürümese bir dert” derken bir diğeri ekledi; “Önce özeleştiri versin’ diyerek bir yere varabilir miyiz? Böyle demek yıllarca televizyonlarda ‘önce şunlara bir terörist de’ diyenlere benzemiyor mu?”
Bu tartışmaya bir katkı da üç gündür Maçka Parkı’na giden ve Maçka Parkı’nda nöbet tutan CHP’lilerin de “geç kaldık” dediğini ve CHP yönetimini eleştirdiğini ama “işte başladık” duygusunda olduklarını söyleyen bir katılımcıdan geldi.
Buluşma başlarken video mesajı yayımlanan Veli Saçılık’ın “Biz ‘yapılmalı, edilmeli’ derken Nuriye ve Semih yani direnenler durumu değiştirdi, eylemin gücünü gösterdi” sözlerini; Nuriye- Semih’in direnişlerine destek için açlık grevine giren ve buluşma kürsüsünden onların yalnız bırakılmasına yönelik eleştirilerini yaparken aynı zamanda Nuriye Gülmen’in “Bizim açlığımız adalete” sözlerini hatırlatarak “Adalet Yürüyüşü’ne katılmadan bu eylemi ilerletmek mümkün değil” diyen İsmail Erdoğan’ın cümlelerini de buraya not düşelim. Bir de yine bir soruyu: Bu ısrarlı direniş olmasaydı bu ısrarlı yürüyüş olur muydu?
CHP’nin eylemini yaymak neden bize düşsün? Adalet talebi yetersiz değil mi eşitlik, özgürlük nerede? İşte bu sorulara yanıt olabilecek konuşmaların hepsini burada sıralamam elbet mümkün değil. Ama bir kişinin daha konuşmasından not düşmek isterim; Suruç Katliamı’nda yaralanan Çağla Seven’in. Suruç için adalet talep ederken, bugün adalet diye yola düşenlerden pek de destek görmediklerini söyleyen ve eleştiren Çağla konuşmasına şunu da ekledi, “Biz yıllardır adalet diyoruz ve sokağın sahibi bizleriz, o zaman birileri adalet talebi ile sokaktaysa orada olacağız. Katliamların hesabı sorulmadan, Nuriye ve Semih’in cesaretine sahip olmadan bugünler aşılmaz.”
“Adalet” söyleminin yeterliliğine ilişkin tartışmada ise belki de en vurucu örnek meclislerin adıyla geldi. Bir “hayır” kelimesine neleri sığdırdık diyen katılımcılar, kelimelere anlamı mücadelenin kazandırdığını elbette en çok kendi deneyimlerinden biliyorlardı. Eşitlik, özgürlük ve laiklik olmadan adaletin de olmayacağını hepimizin kolektif deneyimimizden bildiğimiz gibi.
Hayır Meclisleri Buluşması, Meclislerin sokaktan güç aldığını, sokağı örgütleyerek güç kazanacağını bir kez daha gösterdi. Hayır Meclisleri 16 Nisan öncesi halk neye hayır dediyse o itirazı örgütlemeye, Tek Adam rejimine karşı direnişin öznesi olmaya devam edecek. Buluşmadan çıkan, hedef ve programı belirlemeye; Adalet Yürüyüşü’nü ilerletmeye; birey hukukunu da tanıyan mekanizmaları güçlendirmeye; meclisleri çoğaltarak örgütlülüğü arttırmaya yönelik tartışmalar ise yine Melislere taşınarak sürdürülecek.
Buluşmada da sık sık altı çizildiği gibi Türkiye halkları her fırsat bulduğunda, tek adam rejimini kabul etmediğini ve etmeyeceğini bir biçimde gösteriyor. Mesele her tür halk örgütlenmesini birer direniş meclisi haline getirebilmek. Diktatörlüğün karşısına halkın kitlesel direnişini, direnişin kitlesel organlarını yaratarak, yani iradesini kimseye havale etmediği ve kimsenin sözü ile yolundan dönmediği bir biçimde dikebilmek.
Direniş demişken son sözü buluşmada Adalet Yürüyüşü dışındaki bir diğer somut çağrı ile bitirelim. Adalet’in yanına Onur’u ekleyelim. AKP döneminde en yoğun saldırılarla karşılaşan ve tek adam rejimine karşı direnişin en önemli bileşenlerinden olan LGBTİ hareketi Onur Haftasına sokağa çağırıyor. Kürsüden ifade edilen biçimi ile: “Onursuzluğun iktidarına karşı onuru kuşanıp, karanlığı gökkuşağına boyamaya.”
Dipnotlar:
[1] Hayır Meclisleri’nin buluşmaya ilişkin kendi belgeleri olacaktır. Konuşma aktarımlarım elimde bir çözümleme olmadığı için kelimesi kelimesine değil. Yazının buluşmadaki tartışmaların hepsini aktarmak gibi bir iddiası yoktu. Yine de hedef ve program tartışmasına ilişkin bir iki vurguyu, dipnotta da olsa aktarmak istedim. Diktatörlüğe karşı direnişte tek başına meclislerin yetmeyeceği, Meclislerin bir demokrasi cephesinin kurulması ve birleşik mücadelenin oluşturulması için harekete geçmesi gerektiği bir düşünce olarak dile getirildi. Yine kimi katılımcılar “program” ihtiyacından bahsederken demokratik cumhuriyet ya da demokratik sosyal cumhuriyet gibi tanımlar kullanırken, bir çok katılımcı da “tek adam rejiminden kurtulmak” netliğinde ve “darlığında” bir hedefin ve çok fazla insanı kapsayacak bir düzlemin gerekliliğine işaret etti.
[2] Yazıyı uzatmamak için bir kısaltma denemesi, başkaca bir anlamı yok elbette.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.