NATO’cuların, Irak’ta, Suriye’de kıydığı insan sayısı iki milyonu aştı. Yani zamane Komer’lerin kol gezdiği bir coğrafyada yaşıyoruz. Lakin ve ne yazık ki Sinan Cemgil’imiz yok 6. Filo askerlerinin denize dökülmesi, CIA belgelerinde “nahoş bir olay” kaydıyla geçer. Son 60 yılda oluk oluk kan döken “haydut devlet”in kayıtlarında başka nasıl yer alır ki üç beş askerinin […]
NATO’cuların, Irak’ta, Suriye’de kıydığı insan sayısı iki milyonu aştı. Yani zamane Komer’lerin kol gezdiği bir coğrafyada yaşıyoruz. Lakin ve ne yazık ki Sinan Cemgil’imiz yok
Vietnam Kasabı diye anılan Komer’in arabası ODTÜ’de devrimci gençlik önderleri tarafından yakılmıştı.
6. Filo askerlerinin denize dökülmesi, CIA belgelerinde “nahoş bir olay” kaydıyla geçer. Son 60 yılda oluk oluk kan döken “haydut devlet”in kayıtlarında başka nasıl yer alır ki üç beş askerinin denize dökülmesi.
Bilinir ki ABD için, ne Vietnam ilkti ne de Suriye son olacak; tıpkı Vietnam’da olduğu gibi Suriye yenilgiyi tattığı son savaş olmayacak.
Büyük katliamların, büyük direnişlerin müsebbibi bir ülkenin vak’anüvisi, yani resmi tarih yazıcısı için elbette küçük bir not düşmek yeterli olur, 6. Filo’yu protesto eylemlerine dair.
Onların düştüğü küçük not, Türkiye devrimci hareketinin varlık nedenidir. Unutulmamalıdır ki, 6. Filo eylemleri olmasaydı, 68 kuşağı devrimci dalgası o kadar yükselmezdi. Aşı tutmazdı yani, yani bir başka tarih yazılırdı.
6. Filo eylemleri sırasında Vedat Demircioğlu polis tarafından öldürüldüğü için, onun elindeki bayrak Deniz Gezmiş’e geçti. Yani bir başka ifadeyle, Vedat Demircioğlu öldürüldüğü için Deniz Gezmiş “Bizim Deniz” oldu.
Emperyalist devletin “sömürge valisi” Komer’in makam arabasının ODTÜ’de yakılmasına dair bir kayıt var mı karargâhlarında bilmiyorum ama eylemin ön safında duran Taylan Özgür polis tarafından öldürülmeseydi, Mahir Çayan devrim ateşini harlamak için cezaevinden firar etmez ve ebedi galibiyeti tescil etmek üzere Kızıldere’ye doğru yola çıkmazdı.
Taylan öldürüldüğü için Mahir’in ölümü seçmesi, insanı hüzünlendiriyor elbette. Ancak başka türlü olsaydı, “gelenekten” söz etmemiz mümkün olmazdı. Şimdi ise yenilgilerle dolu tarihimize rağmen, ne mutlu ki bize göğsümüzü gere gere, “aman vermedik düşmana” diyebiliyoruz.
Robert Komer kimdi peki? Sıradan bir “vali” değildi. “Vietnam Kasabı” olarak nam salmıştı dünyaya. 68’in devrimcileri Vietnam halkına kıyan birini görmezden gelseydi, yerli işbirlikçileri o güzelim çocuklara kıyar mıydı yine?
Tarihe not düşülmeli: Komer eylemini örgütleyenleri yaşatmadı bu devlet. Hüseyin İnan, Ulaş Bardakçı, Yusuf Aslan, Sinan Cemgil, Taylan Özgür ve diğerlerini kâh bir dağ başında kâh bir darağacında katletti, öldüremediklerini de yıllarca hapiste tuttu.
Dağ denildiğinde, Nurhak gelir akla. Nurhak denildiğinde, Malatya Kürecik gelir akla. Malatya Kürecik denildiğinde ABD üssü gelir akla.
Devrimci kime denir diye sual eden olursa, “ABD üslerinin olduğu bir ülkede gözüne uyku girmeyenlere” diye yanıt verilebilir. Nurhak’ta öldürülenler, gözlerine uyku girmeyenlerdendir işte.
Mazlum Filistinliler akıllarına düştüğünde gözlerine uyku girmeyenler bizdendir.
Denizlerin ABD’ci İsrail’e karşı savaşmak için Filistin’e gitmeleri bu yüzdendir. “Başlarında Bora Gözen” olduğu halde TİİKP’li (Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi) dokuz gencin Filistin halkının bağımsızlığı için ölümü göze alması, Denizlerin yaktığı antiemperyalist meşale sönmesin diyedir.
Yalnız devrimcilerimiz değil, şairlerimizin de safı antiemperyalizmdir. Nâzım Hikmet “Vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa, ben vatan hainiyim” dizesini 1962’de yazmış, vatanseverlik bayrağı Vedat’tan Taylan’a, Taylan’dan Mahir’e, Mahir’den Deniz’e, Deniz’den Bora’ya bir daha elden düşmemiştir.
Düşürmeyeceğiz. Düşerse, biz de düşeriz.
Hem bu sefer yenilginin ağırlığını üzerimizden atmamız mümkün olmaz. Emperyalist üsleri makul görmeye başlarsak, onlara dönemsel önem atfedersek, mecburiyete atıfta bulunursak çürürüz. Türkiye sol tarihinin bir yerinde, çürümeye başlayan, ancak çürüdüğünü fark edemeyenler çıkar karşımıza. Çürüme, emperyalizme dolaylı dolaysız dokunulan yerden başlar, bütün vücudu sarar. Fark edildiğinde iş işten geçmiştir zaten.
Bırakalım “açık işgale” tepkisizliği, Avrupa Birliği projelerinden nemalananların sol mahalledeki egemenliklerini devam ettiriyor olması bile, antiemperyalist, bağımsızlıkçı, vatansever hassasiyetlerin pek de geçer akçe olmadığına delalettir. Ne yazık ki bu, solun inandırıcılıktan yoksun halinin,mevcut güçsüzlüğünün sadece izahı değil aynı zamanda dramıdır.
Tarihimizde büyük acılar, tarifsiz hüzünler, gözyaşı ve ölüm vardır, ancak dram yoktur. Nurhak, Kızıldere, 6 Mayıs, Filistin siperleri bizim büyük acımızdır ama asla dramımız değil.
İstanbul’a geldiğinde büyük protestolarla karşılaşan Amerikan 6. Filosu, 1968’de bir de İzmir’e uğrar. Devrimciler yine sokaktadır. Ellerinde, “Hatırla beni”, “Yine geldin, buradayız” pankartları vardır. Gericiler de çıkar sokağa, Cumhuriyet Meydanı’nda 6. Filo’yu protesto eden devrimcilere saldırırlar. Ellerindeki bir pankartta, “NATO’ya bağlıyız” yazılıdır, bir diğerinde “Komünistlere ölüm”.
Memleketteki saflaşma bu kadar açık ve nettir işte.
Vietnam’da 1953-73 yılları arasında, bizimkilerin protesto ettiği, gericilerin savunduğu NATO beş milyon insanın ölümüne neden oldu.
NATO’cuların, Irak’ta, Suriye’de kıydığı insan sayısı ise iki milyonu aştı. Yani zamane Komer’lerin kol gezdiği bir coğrafyada yaşıyoruz. Lakin ve ne yazık ki Sinan Cemgil’imiz yok.
Nurhak’ın yıldönümünde durumumuz budur.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.