Podemos’un yöneticilerinden İnigo Errejon ile yaptığı görüşmeyi son kitabında aktaran filozof Chantal Mouffe yeni bir özgürleştirme politikası için birçok soruyla birlikte kuramını sunuyor
Neoliberal üstünlüğün birkaç on yıl sürmesinden sonra sol iktidarı nasıl yeniden ele geçirebilir? Bu soru bugünkü siyasi çatışmaların kalbindedir. “Bir Halkı İnşa Etmek: Demokrasinin Radikalleşmesi İçin”1 başlığıyla yayımlanmış olan makale, zamanımızın iki düşünürü, Podemos eş-kurucularından İnigo Errejon ile Belçikalı filozof ve yazar Chantal Mouffe arasındaki söyleşide yer almaktadır. Chantal Mouffe aynı zamanda bugün vefat etmiş olan Arjantinli kuramcı Ernesto Laclau ile de birçok önemli eser kaleme almıştır.
Tabi ki okuyucunun dikkatini çeken “sol popülizm” kavramı çerçevesinde yapılan sorgulamadır. Bu popülizm son on yıllarda Latin Amerika deneyimlerinin kökeninde bulunur. Söz konusu olan nedir? Chantal Mouffe ilk önce liberalizm ve Marksizmin, biri ve diğerinin “politikanın doğasını” düşünmeyi sağlamadığını göstermeye çalışır. Marksizm bir karşıtlığı(sınıf mücadelesi) ve dolayısıyla politikayı oluşturan “kolektif bir irade” belirtse de işçi sınıfıyla kapitalist arasındaki çatışma, ülke ve zamana göre var olan karşıtlıkların her zaman belli başlı olanı değildir. Çoğu kez postmarksist olarak sunulan Chantal Mouffe bu terimi zaten boşa çıkarmıyor. L’Humanité ve L’Humanité Pazar’ın bir görüşme yaptığı Westminster Üniversitesi politika bilimleri profesörü Chantal Mouffe konuyu açıklıyor: “Bu Marksizmin reddi değildir. Marksizmin kabul ettiğimiz bir dizi kavramı vardır ama bir konjoktürden hareketle bunları geliştireceğiz. Marx karşısında titiz bir tavra sahip olmamak gerek.”
Yeni bir siyaset arayışı mı?
Ernesto Laclau ile yazdığı “Hegemonya ve Sosyalist Strateji”2 adlı kitapta İtalyan filozof ve komünist yönetici Antonio Gramsci’nin çalışmalarını uyarlayarak ve kavramlarından kimilerini yeni bir özgürleşme kuramının hizmetine sunarak [üstünlük (hegemonya), karşıtlık, pozisyon savaşları, ulusal-popüler] yeni bir siyasetin kuramsal ilk adımlarını attılar. Siyaseti birçok talep ve hareketlerden (sınıf, feminist, cinsel azınlıklar, ekolojik, ulusal vb.) itibaren düşünmek söz konusudur. Sadece sınıf özüne yollanarak, Marksizm birçok siyasi hareketi anlamak için yeterli değildir. Marx gibi Gramsci de gözden geçirilir: “Temel sınıf” kavramının etkili olmadığı düşünülür. Peki, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olunmaz mı ve özgürleşmeye engel olan kapitalizm eleştirisi terkedilmez mi? Yeni bir siyaset yolu arayışı mı? Filozofun yanıtı pek de gecikmez: “Sosyalist ya da komünist projenin yerine popülizmi koymanın hiçbir anlamı yoktur. Aynı düzeyde değillerdir. Popülizm ne bir toplum ideali ne de bir rejimdir. Konjonktüre bağlı siyasi bir hareketi örgütleme stratejisidir. Bugün Avrupa’da demokrasi sonrasına (postdemokrasi) tepki bir popülist hareket yaşıyoruz. Bu düşmanı halk egemenliği olan neoliberal küreselleşmenin sonucudur. Kimi ırkçı açıklamaların arkasında liberalizme olan tepkidir. Sosyalist partinin sırtını çevirdiği sürece sanki şunu söyleyen bir çığlık gibidir: “Bize kulak verilsin istiyoruz, var olmak istiyoruz.” Bu sağ popülizmi için çok uygun bir alandır. Bu konjonktürde bir sol popülizmi geliştirmek gerekir.
Özgürleşmenin yolu eşitlikten geçer
Buna ulaşmak için birçok talep arasında bir eklemlenme inşa etmek yani “bir halk inşa etmek” gerekir. İşte bu noktada, Chantal Mouffe Fransa’da Jean-Luc Mélanchon’un örneğini alarak “demokrasinin radikalleşmesi” adını verdiği bir projeyi dile getirir. Toplumda siyasete sertlik veren “kökü kurutulamayan birçok karşıtlıktan” hareket eder. Merkezcilik ve toplumsal çatışmayı reddetme gibi “uzlaşma yanılgısıyla” liberalizm, karşıtlığı inkâr eder ve oynanan siyaset oyununu anlayamaz. Aksine, Alman hukukçu Carl Schmitt’in tanımladığı gibi “onlar” ve “biz” arasında sınırı saptamak gerekir (burada halk ve oligarşi) ve “düşmanlar arasında” çözümlenen çatışmayı aşmak için kurumları kullanarak demokratik bir çerçevede birbirlerine saygı duyan taraflar arasında yargılamaya dayanan bir çatışma yerleştirmek gerekir. “Schimitt’le ve Schmitt’e karşı” ile, Chantal Mouffe buna “can çekişen” demokrasi adını verir. Böylece, filozof nasyonal sosyalizme katıldığını saklamayan Alman hukukçunun saf karşıtlık liberalizminin eleştirel çözümlemesinden çıkmak ister. Ama sorular sürüp gider. İktidarı fethetmek için milliyetçi, kimlikçi etnik geri çekilmelere (kapanmalara) karşı tüm karşıtlıkları ele almak tehlikeli değil midir? İki tehlike ortaya çıkar: Sosyal demokrasinin yeniden tanımlanmasına geri dönen kapitalizmin aşılması projesinden temizlenen eyyamcı (oportünist) bir siyaset stratejisinin kısa görüşü ya da daha da kötüsü, sağ-sol ayrımını unutarak nasyonalizmin ya da otoriter Sezarizmin kaygan alanına giden korkunç ve trajik ideolojik bir yenilgi. Chantal Mouffe bu ikili sınırlamayı kabul etmiyor ve bir yönden Jaurès’in sözünü ettiği “devrimci reformizmi” dile getiriyor; diğer yönden de, “sol bir popülizm”in bu eklemlenmeye, hegemonya karşıtlığına eşitlikten geçen bir özgürleştirme yönü vermesi gerektiğini söylüyor.
Bu kitap ilk önce İspanya’da 2015’de yayımlandı. İlk kez 1985 yılında İngilizce yayımlanır. Fransızcası ise 2009’da yayımlanır (Les Solitaires intempestifs yayınları).
[L’Humanité gazetesinde yayımlanan 10 Nisan 2017 tarihli Fransızca orjinalinden Sendika.Org için İsmail Kılınç tarafından çevrilmiştir.]