Kadınlar tüm bu AKP politikalarının, kadınların evde yaşadığı baskıyı ve şiddeti erkekler lehine artıracağını fark ettikleri içindir ki AKP ve Evet oyları arasındaki kadın oyları düşüşe geçti
Kadınlar tüm bu AKP politikalarının, kadınların evde yaşadığı baskıyı ve şiddeti erkekler lehine artıracağını fark ettikleri içindir ki AKP ve Evet oyları arasındaki kadın oyları düşüşe geçti
Egemenlerin baskısı, şiddeti arttığında direnen toplumsal/siyasal kesimlerden kadınlar da mücadelede yerlerini alıyorlar. Çoğu kez parçası oldukları kesimlerin örgütlülük gücü bu katılımın niceliğini ve niteliğini de belirliyor. Özellikle son 15 yıldır 1 Mayıs’lar, Newrozlar, barış mitingleri, Cumhuriyet- Anıtkabir yürüyüşleri ve Gezi İsyanı kadınların iktidar karşıtı toplumsal-siyasal eylemlerdeki varoluşunun göstergesi olageldi. Yıllar içinde eylemlerine katılımın zaten düzenli olarak arttığı LGBTİ+ Onur Haftası yürüyüşleri ile 25 Kasımlara ve İstanbul’daki feminist gece yürüyüşlerine katılımlar ise Gezi’den sonra tabir yerindeyse katlanarak artmaya başladı. Kuşkusuz bu artışın nedenleri üzerine konuşmaya başladığımızda ilk makul açıklama Gezi ile yan yana gelen siyasal-toplumsal kesimlerin birbirlerine yönelik meşruiyet ve dayanışma algısının gelişmesi oluyor. Ancak son bir yılda yaşananlar ve eylemlere katılım düzeyi bundan ötesini de düşünmeyi gerektiriyor…
Sosyalistler, Kürtler, Aleviler, Laikler, Kemalistler, [sınıf bilinçli] işçiler-işsizler, topraklarını HES’lere madenlere karşı korumak isteyen köylüler/kentler, LGBTİ+’lar, İslamcı bir diktatörlüğün milliyetçi baskıyı daha da artıracağını düşünen Hristiyanlar, liberal demokratlar, anti-kapitalist Müslümanlar, KHK’larla işsiz kalanlar, Geziciler, vicdanlılar vd. hep birden “Hayır” diyorlar. Bu “Hayır” cephesinin en az yarısı da kadınlardan oluşuyor. Sayılan siyasal-toplumsal kesimlerin gerekçeleri söz konusu kesimlerden kadınlar için de geçerli hatta fazlası var. Bir toplumsal/siyasal kesime yönelik baskı, şiddet ve sömürü arttıkça o kesimden kadınların hayatları erkeklere oranla daha fazla tehdit altına giriyor daima.
Kadınların, siyasal ve toplumsal aidiyetlerinden bağımsız olarak, özelde Tayyip Erdoğan’ın genelde tüm erkek AKP sözcülerinin erkek egemen dayatmalarına gösterdikleri direnişin feminist politikanın etki alanını göstermek açısından kimi önemli dönüm noktaları var: Kürtajı yasaklama ve kız çocuklarını tecavüzcülerle evlendirme yasası girişimleri. Bu süreçte 2011 öncesinde kadın ve aileden, 2011’den itibaren sadece aileden sorumlu “kadın” bakanlar ise bu dayatmalar karşısında hep susarlar. Onlar sadece kadın cinayetlerini medya abartıyor demek, tecavüzcü Ensar’ı savunmak, genç erkeklere “zorla güzellik olur” tavsiyesi vermek, eşcinsellik hastalıktır demek ve tecavüzcülerle kız çocuklarının evlendirilmesini AKlamak gerektiğinde konuşurlar.
2016 sonunda meclise gelen, tecavüzcüyle kız çocuklarını evlendirme yasası girişimi ile kürtajı yasaklama girişiminden sonra yeni bir sınır aşıldı ve referandum için yapılan araştırmalarda AKP seçmeni kadınlar arasında da Hayır diyenlerin oranının erkeklerden daha yüksek olduğu görüldü. Yıllardır erkek baskısına ve şiddetine katlanan tüm kadınlar için, küçücük kız çocuklarını tecavüze uğradıklarında, evdeki erkeklerin de baskısıyla iğrenç tecavüzcülerle evlendirmek zorunda kalma fikri, dindar- muhafazakâr- AKP’li olsun olmasın, korkunçtu. Hiçbir kadın AKP’ye oy veriyorum, otoyol yapıyor köprü yapıyor o zaman kürtaj yasaklansın iki-üç çocuk daha yapmak zorunda kalayım ya da olsun tecavüze uğrayan küçük kızımı tecavüzcüyle evlendiriveririm olur biter, demez.[i] Ve yine tüm kadınlar sokaklara dökülen eylemci kadınların kendileri için de tecavüzcüleri koruyan yasaya direndiğini biliyordu.
Kadınlar tüm bu AKP politikalarının, kadınların evde yaşadığı baskıyı ve şiddeti erkekler lehine artıracağını fark ettikleri içindir ki AKP ve Evet oyları arasındaki kadın oyları düşüşe geçti. Çünkü AKP adım adım inşa ettiği faşizmle, burjuva patriyarkal sistemin klasik siyasi temsilcilerinden farklı olarak, kadınların kamusal alandaki varoluşlarını denetlemek üzere doğrudan evdeki erkek egemenliğini güçlendirmeye yöneliyor. Yani soyut-formel kadın erkek eşitliğini tanımadığını ilan ederken evdeki erkeklerin de kadınları daha fazla denetim altına almasının ve baskılamasının yasal zeminini oluşturmaya çalışıyor.
Feminizmin, özel alan politiktir tespiti, hayatın gündelik akışı içinde kadınlar açısından fark edilir olduğu ölçüde kadınlar evdeki erkekleri daha güçlü ve baskıcı yapacak politikalara daha yüksek sesle HAYIR demeye başladılar. Evdeki erkekten dayak yedikçe, daha çok çocuk doğurmak zorunda kalıp ev işlerinin yüküyle çöktükçe, yan komşu sadece yemeğin tuzunu az koyduğu için öldürüldükçe kadınlar erkek egemenliğine HAYIR demenin, direnmenin yollarını aramaya-bulmaya başlıyorlar. Evdeki erkekleri güçlendiren politikalara HAYIR diyorlar.
Kadınlar, şu sermayenin sömürüsü hele bir son bulsun üretim araçlarının özel mülkiyeti ortadan kalksın[ii] ya da şu asker-sivil bürokratik devletin sivil toplum üzerindeki egemenliği son bulsun mutlu kimlikler dünyasında toplumsal uzlaşma tesis edelim, benim koca da o zaman beni dövmeyi bırakır diye düşünemezler kuşkusuz. Az da olsa televizyonlardan çokça sosyal medyadan kadınların sokaklarda, dayak atan öldüren erkeklere, kürtaj yasaklarına, tecavüzcülerin korunmasına karşı yürüdüğünü gördükçe gülümseyerek morlu-feminalı bildirileri alan kadın sayısı artıyor. Genç öğrenci kadınlar, beyaz yakalı plaza çalışanı kadınlar sözleşip 8 Mart feminist gece yürüyüşünde buluşuyorlar. Mahallelerden, sendikalardan kadınlar toplaşıp geliyorlar feminist yürüyüşe. Sosyalist, anarşist, Kürt, devrimci, liberal, Ermeni, Laz, heteroseksüel, biseksüel, lezbiyen, trans, işçi, işsiz vd. tüm kadınlar feministlerle birlikte mora ve feminaya boyanan İstiklal’de 8 Mart’ı kutluyor.
Bu yıl feminist gece yürüyüşüne 40 bin civarında kadın geldi. Erkek ahkâm severler buluverdi “yegane” nedeni: AKP karşıtlığı yani referandum etkisi. Doğrudur AKP karşıtlığı ve referandum süreci etkili olmuştur ama aynı etkiyi niye geçen yılki izinli 1 Mayıs’ta ve 1 Eylül’deki erkek ve kadın katılımında göremedik. Tam da bu noktada, on binlerce kadın, feminist gece yürüyüşünde gündelik hayatlarının her anında hissettikleri erkek egemenliğine ve hayatlarına müdahale eden erkeklere ve kuşkusuz bu hetero-erkek sistemin şu anki en güçlü savunucusu AKP’ye karşı söylenen HAYIR’ı paylaşmak ve büyütmek için geliyor olabilir mi? Yani feminist mücadelenin sözünün ortalamalardan, uzlaşmalardan kaçınarak dosdoğru erkeklere ve erkeklerin siyasal temsilcilerine yöneltmesi kadınların polis müdahalesi, kitle eylemlerine yönelik IŞİD saldırısı korkusuna rağmen, sokaklara dökülmesini sağlıyor olabilir mi? Ki İstanbul dışındaki 8 Mart eylemleri ciddi polis müdahalelerine sahne oldu. İstanbul’da müdahale olmaması da feminist hareketin AKP açısından tehlikesiz görünmesinden ziyade, feminizmin siyasal aidiyetlerinden bağımsız tüm kadınların nezdinde sağladığı siyasal meşruiyetten kaynaklanıyor. Ezcümle on binlerce kadın feminist gece yürüyüşüne farklı siyasal/toplumsal kimlikleriyle AKP’ye Hayır demenin yanı sıra doğrudan erkeklere ve patriyarkaya karşı feminist bir HAYIR için de bir araya gelmiş görünüyor.
Referandumda “Hayır” çıktığında toplumsal muhalefetin kazanacağı özgüven ile [iyimser bir tahminle] AKP’nin faşizmi kurumsallaştırmak yönünde attığı adımlar yavaşlayabilir/durabilir. Referandum aslında AKP’nin özellikle son 3-4 yılının da onaylanıp onaylanmadığının göstergesi haline geldi. Bu anlamıyla kadınlar da hayatın her alanındaki “Hayır”larını referandumda gösterecekler. Ama feministler güç kaybeden hatta yıkılıp giden bir AKP iktidarından sonra da HAYIR demeye devam edecek. Çünkü kadınlar şort giydikleri için belki otobüslerde tanımadıkları dinci adamlardan tekme yemeyecekler ama evdeki “çıkar o şortu kırarım bacaklarını” diyen erkeklere, giysimize müdahaleye HAYIR demek için kadınları dayanışmaya çağırmaya devam edecekler. Sokakta, evin önünde kahkahalarımızı duyan babalar eve gidince ağzımıza çarpmaya devam edecekler. Otobüste tekmeleyen dinci adamla, kırarım bacaklarını deyip bize vuran laik ya da dindar babaların ve kocaların ortak noktası erkek olmalarıdır. Ve feminizmin mücadelesi de, patriyarkayı yıkacağımız yarın ki kurtuluşumuzu örgütlerken, sadece bugün sokaklarda saldırganlaşan dinci erkeklerin şiddetine, siyasal iktidarına, savaşa ve sermayeye karşı değil. Çünkü feminist mücadele aynı zamanda yanımızdaki tek tek erkeklerin, babaların, kocaların, erkek kardeşlerin, erkek yoldaşların, ayrımcılıklarına, ev içindeki emeğimize karşılıksız el koymalarına, baskılarına, şiddetlerine karşı da HAYIR’larımızı ve kadın dayanışmasını örgütlemektir.
Dipnotlar:
[i] Yoksulluktan inim inim inlerken, ama otoyol köprü yapıyor diye AKP’ye oy veren erkeklere bakınca insanın maddeci değil biyolojist feminist olası da geliyor tabi.
[ii] Şu sınıf mücadelesini bölme muhabbeti sosyalist hareketin en bitmez teranesi olarak sürüyor. Bu kadınları 1 Mayıslara neden getiremediğimiz sorgulanıyor. Hani 30 yıldır meydanlardayız bu arada sosyalist hareket fabrika komitelerini işçi sovyetlerini kurdu ikili iktidar durumu oluştu da biz mi mücadeleyi bölüp kadınlara çıkın o fabrika komitelerinden–sovyetlerden diyerek devrime engel olduk? Ayrıca beyaz yakalı kadınlar özellikle plazalarda çalışan kadınlar, iş solun örgütlenmesine gelince “emekçi olduğunun ayırdında olmayan plaza emekçileri” oluyorlar da feminist gece yürüyüşüne gelince mi “orta sınıf” kadınlar oluyorlar?
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.