Referandum çalışmaları sırasında Ankara Kartaltepe Mahallesi’nde ve Tuzluçayır Mahallesi’nde kadınlarla apartman toplantıları gerçekleştirdik. “Hayır Günleri” dediğimiz bu buluşmalarda toplumun bütün kesimlerinden kadınlarla bir araya gelirken “evet”çi kadınlarla da buluşmuş olduk
Referandum çalışmaları sırasında Kartaltepe Mahallesi’nde ve Tuzluçayır Mahallesi’nde kadınlarla apartman toplantıları gerçekleştirdik. “Hayır Günleri” dediğimiz bu buluşmalarda toplumun bütün kesimlerinden kadınlarla bir araya gelirken “evet”çi kadınlarla da buluşmuş olduk. Kadın olmaktan kaynaklı yaşadığımız ortak sorunların bizleri nasıl da birleştirdiğini görmek tek adam rejimini talep edenleri düşündürecektir
Başkanlık sistemi adı altında dayatılan despotizm kadınların birçok alanda yaşam alanlarını daraltıyor. Bu sebeple bu yeni rejimi üretme çabalarına en çok “hayır” sesini yükseltmesi gereken ve bu sesi dayanışmayla büyütmesi gereken de kadınlar.
Biz Mamaklı kadınlar bunun farkındayız ve bu sebeple Ankara Mamak’taki Çağlayan-Kartaltepe-Tuzluçayır mahallelerinde iletişime geçtiğimiz bütün kadınlarla umudu örmeye çalışıyor ve yaşam alanlarımızdan vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha gösteriyoruz.
Referandum çalışmaları sırasında Kartaltepe Mahallesi’nde ve Tuzluçayır Mahallesi’nde kadınlarla apartman toplantıları gerçekleştirdik. “Hayır Günleri” dediğimiz bu buluşmalarda toplumun bütün kesimlerinden kadınlarla bir araya gelirken “evet”çi kadınlarla da buluşmuş olduk. Kadın olmaktan kaynaklı yaşadığımız ortak sorunların bizleri nasıl da birleştirdiğini görmek Tek Adam rejimini talep edenleri düşündürecektir.
Çünkü şimdi bahsedeceğim hikaye bir kadının söz hakkını alınca neleri başaracağını gösterdi hepimize, “evet”ten “hayır”a doğru giden bu yol kadının cesaretiyle birleşince umutlar serpildi yüreklerimize…
Kartaltepe Mahallesi’nde 10 kadınla bir araya gelmiş süreci tartışıp çaylarımızı yudumlarken kapı çaldı ve apartmandaki muhafazakar, AKP’li tek kadın içeriye girdi. İlk başta yeni gördüğü yüzlerden kaynaklı çekingenliği besbelliydi. Utangaç bir tavırla bir köşeye oturdu. Gözlerini kaçırsa da dikkatini sohbete yönelttiği ortadaydı. Bizler AKP/Saray iktidarının cinsiyetçi, kadın düşmanı politikalarını ve başkanlık rejiminin kadınların bedenini, yaşamlarını tahakküm altına alacak özelliklerinden bahsederken AKP’li olduğunu bildiğimiz kadına halini hatrını sorduk. “Neler yapıyorsun” diyerek başladığımız tanışma sohbetimizden sonra kadın çocuklarından, eşinden, bir ev kadını olarak kendine vakit ayıramadığından, ev içindeki işlerinden ve yorucu temposundan bahsetti.
Çekingenlikler bitti. Kadınların kahkahaları devam ettiriyordu artık sohbeti. Bütün olumsuzluklara inat bir kadın olarak karşılaştığımız bütün fiziksel-psikolojik şiddete, evde kocadan, işyerinde patrondan, aile içinde babadan, sokakta tacizciden, ülkede iktidardan gördüğümüz baskıya inat umutla ve mücadeleyle ilerlediğmizin göstergesiydi bu kahkahalar…
AKP’li kadın başkanlık rejimine, Erdoğan’a, topluma ve mevcut politikalara yönelik düşüncelerini paylaşmaya başladı. İktidarı boyunca yoksullara ulaşan, ekonomik rahatlığı sağlayan, dini koruyan bir Erdoğan vardı onun için. Başkanlık rejiminin kadın bedenine ve yaşamına neler getireceği hakkında çok bir fikri yoktu. Fakat merak ediyordu. Başkanlık rejimi neydi, neler getirecekti sordu, cevaplarımızı anlamaya çalıştı. Söz sırası bize geçince sözlerimiz kadınlar arası bağa işaret ediyordu. Nerede olursa olsun ne düşünürse düşünsün kadın olmanın yarattığı dayanışmayı hissetmesi ile bu bağ kuruluyordu.
O gün kadınlarla bizi dinlemeyen eşlerimizi, ev içi görünmeyen emeğimizi, babadan göremediğimiz sevgiyi, sokağımızda, otobüste, işyerimizde rahatça yaşayamadığımız dört bir yandan tahakküm altına alınmış hayatlarımızı konuştuk. Mamak’ta eşi tarafından katledilen Zülfü’yü andık. “Bilir misin Zülfü’yü, pembe telefon kullandığı, beyaz pantolon giydiği için sözde kıskançlık krizi yüzünden katledildi Zülfü! Davanın takibi yapılmasa hakim dünden hazırdı adamı haklı çıkarmaya… Yaşam alanlarımız daralıyor, kadın cinayetleri erkek aklıyla hep meşrulaştırılıyor.” İçten bir vah çekti kadın biz ise devam ettik…
“Çocuklarımız diyorsunuz, ben öğretmenim her gün karşılaşılan cinsel istismar vakalarının yarısı bile aktarılmıyor, çocuklarımız birçok psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalıyor, gözlerimin önünde yaşanan o kadar çok gerçeklik var ki ‘çocuk ağlarken’ kadın kuyruk sallamasaydı diyen yöneticiler mi yoksa çocuğu suçlayan zihniyetler mi? Çocuklarımız savunmasız peki ülkeyi idare edenler ne yaptı? Tecavüzcüyle evlendirme yasası çıkarmaya çalışmak dışında… Kim okullarda yapılanların hesabını sordu? Tabi ki sorulmadı. Ülkeyi yönetenler bu zihniyetleri üretti yapılanları meşrulaştırdı.”
Konuştuklarımız yaşamlarımıza ilişkin sadece kadın olduğumuzdan kaynaklı ortak sorunlarımızdı ve işte o gün bizleri birleştiren kadın olmaktı. “Kadınlar var” deyip haykırma zamanıydı… Farklı ailelerden, farklı toplumsal çevrelerden, farklı deneyimlerden geçen biz kadınlar paylaşımlarımızla yaşamlarımızı buluşturduğumuz sohbetimizi günlük yaşantımızda karşılaştığımız birçok şeyden bahsederek devam ettirdik.
Sohbetimizin sonunda AKP’li kadın “Neden ‘hayır’ demeliyim anlıyorum, insanca yaşamak için tek derdimiz aslında” dedi. Bir sohbet bir “evet”i “hayır”a dönüştürmeye yetmişti.
Bir sonraki gün Tuzluçayır’da bir gecekonduya misafir olduk, sobanın ateşinde kaynayan çayımızla sohbetimize başladık. Bu defa üç “evet”çi kadınla bir araya gelmiştik. Kadınlarla bizi bir araya getiren ve söylemlerimizi oluşturan yine ortak yaşamlarımızdı, zorlu ekonomik koşullar altında eğitiminden kaygılandığımız çocuğumuz, ev işleri- çocukların yemesi, içmesi, kıyafeti, patronun baskısı ve bir vakit ayırıp nefes aldıramadığımız kendimiz…
Çayımızı doldurduk, kahkahalarımız sohbetimize eşlik ediyordu yine. Üç “evet”çi kadının da başkanlık rejimine ve iktidara yönelik düşüncelerini aile içindeki, erkeklerin hegemonyası ile oluşan genel kanaat belirliyordu. Kadının kendi söylemini oluşturması ne mümkündü… Bir yudumdan diğer yuduma paylaştık paylaştık… O küçük odadan ayrılırken yükselen “hayır” sesi kadınlara ulaştığımızda, kadınların eşitliği, özgürlüğü ve insanca yaşamı birlikte yaratabileceğini gösteriyordu.
Bizler kadınların yaşamlarına dokunmalıyız, gerçeklikleriyle buluşmalıyız. “Hayır”ı kadınların sesleriyle yükseltebileceğimizi biliyoruz…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.