Belli ki “ölümü göze alma” söylemi bu rezil kurgudan bir kahramanlık hikâyesi çıkarmaya çalışanlar için (bugüne kadar kefenleri ile çıktıkları yolda(!) tırnaklarına taş değmese de) elzem
Belli ki “ölümü göze alma” söylemi bu rezil kurgudan bir kahramanlık hikâyesi çıkarmaya çalışanlar için (bugüne kadar kefenleri ile çıktıkları yolda(!) tırnaklarına taş değmese de) elzem
Son günlerde AKP’li Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Dr. Fatma Betül Sayan Kaya’nın ismini çok sık duyar olduk. Biliyorsunuz, kendisi bizzat Erdoğan’ın emri ile çıktığı Hollanda seferinden sınır dışı edilerek geri döndü.
Gidiş emri gibi dönüş emrini de Tayyip Erdoğan’dan almıştı. Kendisi şöyle anlatıyor: “Eğer ki bana Ankara’dan Sayın Cumhurbaşkanımızdan ‘Artık dönebilirsin’ denilmeseydi, ben orada ölecektim ve oradan ayrılmayacaktım”. Neden ölecekti, niye ölecekti orası meçhul(!)
Belli ki “ölümü göze alma” söylemi bu rezil kurgudan bir kahramanlık hikâyesi çıkarmaya çalışanlar için (bugüne kadar kefenleri ile çıktıkları yolda (!) tırnaklarına taş değmese de) elzem. Ama bu hikayenin “ilginç” yanı 36 yıllık kısa hayatına lise birinciliği, Bilkent Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği şeref derecesi, yurt dışı doktora çalışmaları, üzerine tıp fakültesi eğitimi, üzerine AKP İstanbul İl Yönetiminden bakanlığa uzanan siyasi kariyer üzerine bir evlilik ve iki çocuk sığdırmış bir kadın olarak Bakan Kaya’nın, “başarı öyküsü”ne Hollanda’yı dize getirme maddesini ekleyemeyince birden kahramandan “mağdur kadın”a dönüşüvermesi ya da dönüştürülüvermesi oldu.
Baksanıza “Hesap verecekler” diye esip gürleyen Erdoğan ve Çavuşoğlu, BM dahil bulabildiği tüm kürsülerde uğradığı “insanlık dışı muameleyi” anlatan mağdur ise bakan Kaya. Denklem kuruldu. Söylem oluşturuldu; “O gece Hollanda’nın insanlık dışı uygulaması, diplomasi tarihinde utanç gecesiydi. Daha önce görülmemiş şekilde bizi sınır dışı etmek istediler. Konsolosu ve maslahatgüzarı gözaltına aldılar. Kadın bakan olarak bu muameleyi kınadığımı ifade ettim. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nden 3 gün sonra Avrupa’nın göbeğinde bize bunu niçin yaptılar diye düşünüyorum.”
“8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nden 3 gün sonra Avrupa’nın göbeğinde” mağdur edilen bir kadın bakan, üstelik Hristiyan Avrupa’nın merkezinde, üstelik başörtülü bir kadın bakan. Sembolizmin doruklarına çıktık. Şimdi yavaşça yere inelim.
Bakan Kaya’nın sözleri Türkiyeli kadınları öfkelendirdi. Niye öfkelendirmesin. Ne de olsa bakanın bir “kadın bakan” olarak yaşadığı “insanlık dışı” muameleden henüz 3 gün önce 8 Mart’ta Bilgi Üniversitesi’nde kadınların açtığı 8 Mart standına tekbirlerle bıçaklı saldırı düzenleniyor, Urfa 8 Mart’ına saldırının ve 23 gözaltının, Ankara ve İstanbul’da 8 Mart’ı yasaklama girişiminin yankıları sürerken Kocaeli’de 8 Mart eylemine yönelik polis saldırısında 39 kişi gözaltına alınıyor, Antalya’da ve Ankara’nın göbeğinde gece yürüyüşlerinde kadınlar darp ediliyor, birçok başka ilde sokağa çıkmak isteyen kadınlar polis tacizi ve engellemeleri ile karşılaşıyordu.
Tam da bu düzenin mağduru değil, kendi yaşamlarının öznesi olmak için “kadınlar birlikte güçlü” diyerek harekete geçen ve Türkiye çapınca OHAL koşullarına ve devlet terörüne rağmen yasakları yıka yıka meydanlara çıkan kadınların bakana öfkesinin kaynağı “mağduriyet yarışı” değil elbet.
Öfkenin nedeni ikiyüzlülük.
Öfkenin nedeni; “kadından sorumlu” “kadın bakan”ın, kadın mücadelesinin değer ve kazanımlarını, kadın düşmanı bir diktatörlüğü korumak için “Avrupa’nın göbeğinde” ağzına dolayıvermesi. Kadınların sözde değil gerçekten ve bir “tek adam” için değil kendi özgürlükleri, hayatları, hakları ve diğer tüm kadınlar için can vererek ördükleri mücadelelerin simgesi 8 Mart’ı malzeme yapıvermesi.
Öfkenin nedeni; evleri, sokakları ve hatta koca ülkeyi tüm kadınlar için hapishaneye çeviren ve (milyonlarca kadının oy verdiği kadın vekil ve kadın belediye başkanları dahil) yüzlerce kadını demokratik bir ülkeyi, kadın özgürlüğünü savunduğu için bizzat hapishanelere dolduran bir iktidarın kadın politikalarından birinci derece sorumlu bakanının “kadınlık” ve “demokrasi” söylemi üzerinden kendine bir “mağduriyet” inşa edivermesi.
Öfkenin nedeni; OHAL kararnameleri ile 20 bin kadın kamu görevinden ihraç edilerek işsiz bırakılmışken, 11 kadın derneği kapatılmışken, 1000’e yakın akademisyen kadın üniversitelerden ihraç edilmişken, 16 kadın gazeteci tutuklanmışken, kadınların sözüne alan açan gazete ve televizyonlar kapatılmışken, kayyum atanan belediyelerde önce Alo Şiddet hatları, şiddete karşı dayanışma merkezleri, sığnmaevleri, kadın politikaları birimleri kapatılıp kadın işçiler işten çıkarılırken, 7 kadın vekil, 40’a yakın kadın belediye eşbaşkanı tutuklanmışken iktidar OHAL fırtsatçılığı ile çocukların 12 yaşında evlendirilmek istenmesine, çocuk istismarcılarına af getirilmesine ilişkin yasayı Meclisten geçirmeye çalışmışken “kadın bakan Kaya”nın, “OHAL’i sorgulayan Batı, bir kadın bakanın kendi toprakları sayılan bir konsolosluk binasına girmeye çalışmasının ardından OHAL ilan etti” deme cüretini göstermesi.
Öfkenin nedeni; “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı 2016 faaliyet raporunda kadın, çocuk, engelli, yaşlı, şehit ve gazi haklarının korunması ile ilgili bakanlık birimi hedeflerinden sadece 1’ine ulaştı. Sadece “Çanakkale Zaferi için 81 ilde mevlit okutma” planı gerçekleşebildi” haberi. “Kadın bakan Kaya”nın faaliyet raporunun girişinde yer alan “Politika ve stratejilerimizin güvencesi, aile kurumunun gücünü korumaktır” sözleri. Ve bizim 2016 yılına dönüp baktığımızda hatırladıklarımız… Erkek şiddeti ile öldürülen kadınlar, tecavüze, tacize uğrayan kadınlar, başvurdukları halde korunmayan kadınlar, savaş politikaları ile katledilen kadınlar, Dilek Doğan gibi polis şiddeti ile katledilen kadınlar, çoğunluğu okullarda olmak üzere istismar edilen en az 476 çocuk, erken yaşta evlendiği için intihar eden çocuklar, “rıza var” denilerek serbest bırakılan erkekler, bakımlarından sorumlu tutuldukları çocukları ve yaşlıları bırakacak yerleri olmadığı için evlere hapsolan kadınlar… Yüzde 32 artan kadın işsizliği… Aladağ’da yakılan kız çocukları.
Öfkenin nedeni; yaşadıklarımızdan sorumlu olan ve elindeki olanakları, yetkileri kadınları/çocukları korumak, yaşamlarını iyileştirmek yönünde kullanmak için parmağını kımıldatmamış olan “kadın bakan Kaya”nın kızkardeşinin, biri Kadın ve Aile Hizmetleri Müdürlüğü’nün açtığı ‘psikolojik destek hizmeti’ biriminin değeri 1 milyon TL’yi aşan ihalesi olmak üzere Gaziosmanpaşa Belediyesi’nden üç ihale aldığı haberi.
Öfkenin nedeni; Kaya’nın kendi dışındaki kadınları Avrupa’da hatırlayıp, Türkiye’de yeniden unutmuş olması. “Kadınlara nasıl davranılacağını bize öğretmeye kalkışan Avrupa’da, gayri insani muamele gördüm! Bunları Türkiye’nin güçlenmesini önlemek için yaptılar” sözleri ile 16 Nisan’da “Güçlü Türkiye” için “evet” oyu isterken Anayasa değişikliğinin kadınlar için ne ifade edeceğine dair tek cümle dahi kurmaması.
Öfkeliyiz. Kadın bakan Kaya. Öfkelenmek için çok nedenimiz var.
Ama en çok da… “Nene Hatun” destanı yazmak için seni arkadan iteleyip, sen başarısız olunca meydanlarda “Karşınızda epitopu bir kadın bakan, çoğunluğu kadın olan 3-5 kişilik ekibi var. Bunun için OHAL ilan edilir mi, ‘Vur’ emri verilir mi?”[1]diye konuşan bir “tek adama” hayatlarımızı, haklarımızı ve yaşadığımız ülkeyi teslim etmemizi istediğin için.
Neyseki bizim ne kahramanlık destanlarına ne kurgulanmış mağduriyetlere ihtiyacımız var… 40 milyon kadınız, hayır deriz, hallederiz.
Dipnot:
[1] Afyon toplu açılış töreni, Erdoğan konuşuyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.