“… bir toplum derinden laikleştiğinde, bir cinsin öteki üzerindeki iktidarı, en değerli meşrulaştırma araçlarından birini yitirir. İktidarın tanrısal dayanağı ortadan kaldırıldığında, erkeğin kadın üzerindeki ‘doğal’ üstünlüğü efsanesinin yıkılmasının yolu da açılmış olur.” (Fatmagül Berktay, Tek Tanrılı Dinler Karşısında Kadın) Reisin tebaa, sermayenin işçi ve erkeğin kadın üzerindeki iktidarını tanrısal dayanaklarla mutlaklaştırmayı amaçlayan dinci-faşist bir diktatörlük […]
“… bir toplum derinden laikleştiğinde, bir cinsin öteki üzerindeki iktidarı, en değerli meşrulaştırma araçlarından birini yitirir. İktidarın tanrısal dayanağı ortadan kaldırıldığında, erkeğin kadın üzerindeki ‘doğal’ üstünlüğü efsanesinin yıkılmasının yolu da açılmış olur.” (Fatmagül Berktay, Tek Tanrılı Dinler Karşısında Kadın)
Reisin tebaa, sermayenin işçi ve erkeğin kadın üzerindeki iktidarını tanrısal dayanaklarla mutlaklaştırmayı amaçlayan dinci-faşist bir diktatörlük rejimine karşı laiklik mücadelesinin kadınlar için anlamı nedir? Yaşamımızı, kazanılmış/modern haklarımızı savunmak diyebiliriz.
Kadın mücadelesi, “Doğum kontrolüymüş, hiçbir Müslüman aile böyle bir anlayışın içinde olamaz” diyen; “Rabbim ne diyorsa, Sevgili Peygamberimiz ne diyorsa biz o yoldan gideceğiz” diyen; “Kadınla erkeği eşit konuma getirmek fıtrata aykırıdır, bunu feministlere anlatamazsın” diyen zatın sayısız kışkırtmalarından bir şeyler öğrendi. Kürtaj yasasından tecavüzü aklama yasasına, tekmecisinden Ensar’ına erkekliğin en değerli meşrulaştırma araçlarından birinin dincilik olduğu kadın mücadelesinin kolektif hafızasına kazındı. Dinci erkeklik, türbanın/örtünmenin kadınları kamusal alanda güçlendireceği liberal teranelerini, “ılımlı İslam” masalları gibi, tarihin çöplüğüne gönderdi.
Tarih, kadın hareketini, bir kurtuluş hareketi haline getiren özsel değerleri doğruladı: Özel olan/alan politiktir ve kadınlar için laiklik mücadelesi, kamusal ve özel alandaki özgürleşme mücadelesinin öz değerlerindendir. Kanıt arayan, tarihten bugüne; Emma Goldman’dan Münbiç’e, Mısır’dan İran’a, Hindistan’dan Afganistan’a, ataerkil bir formu inanç özgürlüğü diye dokunulmazlaştırıp iktidarın tepesine yerleştirenler karşısındaki kadın mücadelelerine baksın.
Klasik faşizmin 3K’sinden de biliyoruz: Kinder (çocuk), Küche (mutfak), Kirche (Kilise): “Faşizm, kapitalist ataerkilliğin dinsel ideolojiyle meşrulaştırılmasının en berrak biçimidir.”(Macciocchi) Yani laiklik mücadelesi, kadınlar için faşizmi bir toplumsal cinsiyet rejimi olarak da mücadele konusu haline getirmek demektir.
O halde kadınların laiklik mücadelesinin basit özsavunma eyleminden, “yaşam tarzı” mücadelesinden ibaret olmadığı; laikliğin feminist öz savunma ekseninde yeni bir toplumsal kurucu ilke olarak siyasallaştırılması gerektiği açık değil mi?
Toplum “derinden” laikleştiğinde, bir cinsin öteki üzerindeki iktidarı ve aslında genel olarak iktidar en değerli meşrulaştırma araçlarından birini yitirir. Derinden laikleşme ise, basitçe “din-devlet işlerinin ayrılmasını” değil, özel ve kamusal alandaki toplumsal cinsiyet ilişkilerinin dinsel dogmadan tümden özgürleştirilmesini gerektirir. Dinsel kurallar, kadınların hayatının hiçbir alanında yani bedeni, giyimi, mesleği, eğitimi, çocuk doğurup doğurmayacağı, evlenip evlenmeyeceği, kahkahası, arzusu üzerinde belirleyici olamaz. Dinsel dogmalar, erkeğin kadın üzerindeki “doğal” üstünlüğü efsanesinin; ataerkinin bin yıllık yalanlarının kadınların hayatına hükmetmesi için kullanılamaz! “Rabbim ne diyorsa, Sevgili Peygamberimiz ne diyorsa biz o yoldan gideceğiz” diyerek toplumu cehennemin eşiğine sürükleyen zatın kadınların hayatına hükmetmesi için de kullanılamaz!
Laiklik, mevcut bir anayasanın maddesi olsun veya velev ki olmasın, devletin ve erkeklerin kadınlara bahşedip geri alabilecekleri bir ödül değildir; kadın kurtuluş mücadelelerinin tarihsel bir kazanımı ve temel yaşam hakkının parçasıdır. Pazarlığa konu edilemez; eskisi yıkılırken şimdi kadın özgürlüğü ekseninde yeniden kurulmalıdır.
Eskisi, yani batan bir “devletin bekasını” koruma ve “Türk-Müslüman bir sermaye sınıfı yaratma” projesinin “devletçi laikliği”, kendi eseri olan son iktidar bloğunun kanlı maceralarıyla tarihin derinliklerine gömüldü. Devletin bekasını amaç edindiği için ırkçı; bir sermaye sınıfı yaratmayı amaç edindiği için devletçiydi ve kadınları kamusal alanda vitrinleştirirken özel alanda babalarının dinsel- ataerkil otoritesine terk ediyordu. Başta kadınlar, ezilenlerin yıkıcı ve kurucu dinamizminden yoksundu ve bunu hayatıyla ödedi.
Bugünse laiklik “katliamlarıyla hayatı bize zulmetmeye çalışan” gayri meşru bir sermaye, tarikat, çete iktidarına karşı en çok kadınların elinde dalgalanan bir bayraktır. Şimdi laiklik çöken bir devletin bekasını korumanın değil, onun gerici iktidar güçleri karşısında başta kadınlar ve çocuklar, ezilenlerin bekasını korumanın bayrağıdır.
Artık yeter, artık buraya kadar! Bundan sonra ne mahallemizde, ne evimizde, ne ülkemizde, ne özel ne de kamusal hayatımızda herhangi bir dinsel dogmanın, dinci erkek iktidarının bedenimiz, kimliğimiz, hayatımız hakkında herhangi bir dayatmasına izin vermeyeceğiz. Dinci gerici erkekliğin karşısında yükseltilmesi gereken bir bayrak vardır. Bu bayrağın adı da, kadınların özgürlük değerleriyle donanmış laiklik bayrağıdır. Bugün laiklik demek, özgürlük demek, kardeşlik demek, “Hayatımız bizimdir” demek, “Hayatımıza hükmedemezsiniz” demektir. İnsanca bir yaşam için kadınların tam ve eksiksiz özgürlüğü ve eşitliğini kurucu ilkesi haline getiren yeni bir ülkeyi kurma mücadelesi demektir. Bizler tüm kadınları bu mücadelenin birer öncüsü olmaya çağırıyoruz. Gericilerden, faşistlerden, başkanlık ve erkek iktidarı sevdalılarından hesap sormaya çağırıyoruz. Dinlediğiniz için teşekkür ederiz! Teşekkür ederiz Ayşegül!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.