Antakya Kadın Dayanışması’nın başından beri takipçisi olduğu Özlem Açıkbaş’ın öldürülmesine ilişkin davanın karar duruşmasında mahkeme Mehmet Ali Düzgün hakkında müebbet hapis cezası verdi
Antakya Kadın Dayanışması’nın başından beri takipçisi olduğu Özlem Açıkbaş’ın öldürülmesine ilişkin davanın karar duruşmasında mahkeme Mehmet Ali Düzgün hakkında müebbet hapis cezası verdi
Hatay’ın Defne ilçesine bağlı Armutlu mahallesinde 15 Eylül 2015’te tarihinde birlikte yaşadığı Mehmet Ali Düzgün tarafından katledilen Özlem Açıkbaş’ın öldürülmesine ilişkin davanın karar duruşması 29 Aralık’ta görüldü. Mahkeme Özlem’in katiline indirimsiz müebbet hapis cezası verildi.
Özlem’in katilinden “savunma”: Onu kötü bir hayattan kurtardım
Avukatların savunması:
HATAY 1.AĞIR CEZA MAHKEMESİ SAYIN BAŞKANLIĞI’NA
DOSYA NO:2015/383 E.
ÖZÜ : Esasa ilişkin beyanlarımızın arz edilmesinden ibarettir.
ESASA İLİŞKİN BEYANLARIMIZ:Sanık,maktüle Özlem Açıkbaş’ı aralarındaki sorunları görüşme bahanesiyle telefonla eve çağırmış,ve orada öldürmüştür.(Sanığın maktülenin telefonla kendisini arayarak görüşmek istediği yolundaki beyanlarının gerçek olmadığı,sanığın Özlem’i arayarak çağırdığı telefon görüşme tutanakları ile sabittir.)Sanık cinayeti tasarlayarak kasten işlemiştir.Sanık öldürmeden önce özlem’e defalarca şiddet uygulamış,Özlem sanık aleyhine kendisini rahatsız etmemesi için şikayette bulunarak tedbir kararı aldırmış,(Tedbir kararı dosyada mevcuttur)ancak sanık Özlem’in peşini öldürünceye kadar bırakmamıştır. Sanık öldüreceği gün Özlem’i 22 defa telefonla aramıştır.(Telefon kayıtları dosyada mevcuttur)Maktüleyi eve çağırmış,tartışmış ve önceden hazırladığı bıçakla planlayarak öldürmüştür.Sanığın sinirlenip bahçede olduğunu önceden bildiğim bıçağı alıp 2 defa korkutmak için vurdum savunması gerçek değildir.Sinirlenen insan o an önünde olan her hangi bir nesneyle vurabilir,ancak bahçenin başka bir tarafındaki bıçağı alıp vurmaz.Bu onun tasarlayarak cinayeti işlediğinin en açık göstergesidir. Sanık Özleme 11 bıçak darbesi atmış,otopsi raporunda her bir bıçak darbesinin tek başına öldürmeye yeterli olduğu tespit edilmiştir.Dosya içindeki telefon kayıtları,sair deliller ve tanık beyanları ile sanığın cinayeti tasarlayarak işlediği sabittir.Sanığın kasten nitelikli öldürme suçundan TCK 82/a,d,k fıkraları gereğince cezalandırılması kanaatindeyiz.
SAVUNMA TANIKLARININ BEYANLARI: Savunma tarafından dinlenmeleri istenen tanık beyanları,içeriği boş,samimiyetsiz ve cinayetle,cinayetin hazırlanması ve oluş şekli ile uzaktan yakından alakalı olmadığından itibar edilmesi mümkün değildir
HAKSIZ TAHRİK İNDİRİMİ UYGULANMAMASI GEREKTİĞİNE İLİŞKİN BEYANLARIMIZ:Sanık hazırlıkta sıcağı sıcağına verdiği beyanlarda,Özlemin namusu ile ilgili tek laf etmemiştir.Ancak daha sonra mahkeme önünde,Özlem’i namus için öldürdüğü yolunda Sayın Mahkemeyi etkilemek amacı ile,Özlemi namussuzlukla suçlamıştır.Özlem’in davranışlarında,ya da cinayet sırasında sanığa yönelik haksız tahrik sayılabilecek hiçbir söz ve davranışı olmamıştır.Sanığın az bir ceza ile kendisini kurtarmak için,maktülenin kendisine sinkaflı sözler söylediğine ilişkin beyanları,başkaca hiçbir delille desteklenmemiş,gerçek dışı beyanlardır. Gerek resen dinlenen tanıklar,gerekse diğer tanıklar bu kanaatimizi doğrulamaktadır.Bu yöndeki Yargıtay İçtihatları da,sanığa yönelik haksız tahrik sayılacak söz ve davranışların bulunmadığı olaylarda,sanığın haksız tahrikten yararlanamayacağını belirtmektedir.Ör:
1-…Oluşa ve dosya içeriğine göre; “… Olay tarihinde evli ve reşit olan Gülbahar ile maktul Murat’ın yaşam tarzlarının sanıklara yönelik haksız fiil oluşturmayacağı gibi maktulden gelen ve haksız tahrik oluşturan herhangi bir söz ve davranış bulunmadığı, töre saikiyle öldürme olayında haksız tahrik hükümlerinin sanıklar hakkında uygulanamayacağı düşünülmeden, tahrik hükümleri uygulanmak suretiyle eksik ceza tayini … 1. CD’nin 08.04.2009 tarih ve 2009/2339E.2009/1937K. sayılı kararı ;
2- “…Öldürülen Tülay’ın olay tarihinde reşit olup yaşam tarzının sanığa yönelik haksız fiil oluşturmayacağı gibi sanığın olaydan hemen sonra müdafii huzuruyla kolluk görevlilerine verdiği savunmasında, maktulenin kendisine yönelik haksız tahrik uygulamasının gerektirir herhangi bir söz ve davranışından bahsetmediği halde, hakkında tahrik hükümleri uygulanarak eksik ceza tayini 1. CD’nin 03.03.2009 tarih ve 6048-1039 sayılı kararı;
3-“…Olay tarihinde dul ve reşit olan Nuran ile maktulün yaşam tarzlarının sanıklara yönelik haksız fiil oluşturmayacağı gibi maktulden gelen ve haksız tahrik oluşturan herhangi bir söz veya davranış bulunmadığı, töre/namus saiki ile öldürme olayında haksız tahrik hükümlerinin sanıklar hakkında uygulanamayacağı düşünülmeden, tahrik hükümleri uygulanmak suretiyle eksik ceza tayini, 1. CD’nin 15,04.2009 tarih ve 7373-2154 sayılı kararı”
4-2) Yargıtay 1 CD 28.03.2002 tarih ve 2002/460 E. , 2002/1048 K. sayılı kararı
ÖZET: Ergin maktule Fatma´nın istememesine ve aile yakınlarına isteksizliğini bildirmesine rağmen, evlilik yaşamıyla ilgili karar verme hakkı dışlanarak sevmediği amca oğlu ile aile büyüklerinin kararı uyarınca evlendirildiğinin kardeşlerinin beyanı ile anlaşılmasına, muhtemelen bu nedenle Veysi ile resmi evlilik kurmayıp geçinemeyerek sıkça baba evine dönmesine, son olarak da ölümü öncesinde tekrar baba yanına kaçtığının ve bu halin sanık babaca da kabul edildiğinin anlaşılmasına, maktule Fatma´nın önceden sevdiği diğer maktul Nizamettin´e bu evrede ve bu ruh hali içinde kaçtığının belirlenmesine, bu kaçışın aynı yörede ve aynı töre içinde yaşayan diğer aile fertlerince makul görülerek bağışlanmaları doğrultusunda fikir üretildiğinin de dosya içeriğiyle açığa çıkmasına binaen; öldürmelerin, hukuken himaye görmeyecek bir törenin güdümü ile icra edilmesi nedeniyle, sanıklar yararına tahrik hükümlerinin uygulanmaması isabetli görülmüştür.
Ayrıca Yargıtay’ın boşanmış kadının başka bir erkekle yaşaması nedeniyle bile boşandığı kocası tarafından öldürülmesinde mağdurdan kaynaklanan haksız tahrikin söz konusu olamayacağını belirten çok sayıda içtihadı mevcuttur.
TÖRE VE NAMUS SAİKİ: Kanun koyucu,yasadaki ”töre saiki” kavramını tanımlamadığı için, hukukçular, sosyojik çalışma ve verilerden de yararlanarak, bu kavramın yasallık ilkesine uygun olarak hukuki anlamda içeriğini belirlemek gibi bir zorunlulukla/zorlukla karşılaşmıştır. Kanunun hazırlık çalışmalarından, gerekçesinden ve öğretide ileri sürülen görüşlerden hareketle, maddede geçen ”töre” sözcüğüyle anlatılmak istenilenin aslında ”namus” olduğu, suçun da ”namus cinayeti, namus için öldürme, namus saikiyle öldürme” olduğu kabul edilmektedir. Dairenin kabulü de bu yöndedir. Yasallık ilkesi bağlamında sorunlu olsa bile, yukarıda da vurguladığımız gibi, ”töre saiki”yle kastedilenin aslında ”namus saiki” olduğu, hemen hemen herkes tarafından kabul edilmektedir. Yargı kararlarında da bu anlayışın benimsendiğini söylemek mümkündür. Yargı kararlarında suç tipinin anahtar kavramı olarak ”namus ve şerefin eksiltilmesi” ibaresine yer verildiği görülmektedir. Gerçekten de fail, mağdurun davranışını, içinde bulunduğu konum ve durumu, cinsel tercihini, bireysel yaşam tarzını, kendisinin ya da ailesinin namusunu ve şerefini eksilten bir durum olarak değerlendirmekte, bu saikle öldürme suçunu işlemektedir. Bu açıdan mağdurun, aktif bir davranışta bulunması gerekmemektedir. Suçun oluşumu için, mağdurun kişisel ve cinsel tercihlerini de kapsayan yaşam tarzının, konumunun fail tarafından namus ve şerefini eksilten bir davranış olarak algılanması yeterli olmaktadır.Nitekim olayımızda,sanık maktüle hakkında,gece gezmeye çıkıyordu,erkeklerle geziyordu şeklinde savunmalarını pek çok kez tekrar etmiştir.
Ve nihayetinde kadın cinayeti sanıklarının hepsinin şablon ifadesinde yer alan namus için vurdum cümlesinden hemen sonra gelen,”ben onu çok seviyordum,aslında öldürmek için vurmadım,sinirlendim ve yaralamak ya da korkutmak için vurdum şeklindeki sanık beyanlarına gelince;Bu beyanları sanıklardan her cinayet olayında duyduğumuzu,aşk ve sevgi ile ölümü yan yana getirmenin akla,mantığa aykırı olduğunu belirtmek isteriz.Seven kişinin sevdiğini söylediği birini öldürme isteği,sağlıklı olmayan hastalıklı bir tutumdur,bundan dolayı da bu hastalıklı bakış açısının hukuken korunması mümkün değildir.Sırf indirimden yararlanmak amacı ile söylendiği apaçık bellidir.Kaldı ki sanık Özlem’i bir yandan namussuzlukla suçlarken,öte yandan çok sevdiğini beyan etmektedir.Bu beyanlar,akla,mantığa,eşyanın doğasına aykırıdır.Namussuz olduğundan şüphe duyuyorsa ve namussuzluk onu rahatsız ediyorsa,yapılacak şey o kişiyle görüşmemek,her türlü irtibatı kesmektir,severek öldürmek değildir.
SONUÇ : Yukarıda arz ettiğimiz beyanlar ,dinlenen tanık ifadeleri ve sunduğumuz içtihatlar ışığında sanığın töre ve namus saiki ile kasten tasarlayarak cinayetten TCK 82/a,d,k fıkraları gereğince cezalandırılmasına,haksız tahrik hükümlerinin uygulanmamasına karar verilmesini Hatay Barosu adına saygı ile arz ederim.
Sendika.Org/Hatay