10 Aralık Beşiktaş saldırısının ardından konuşan Erdoğan, nedense daha fazla kan dökülmemesi için çabalayacağını söylemek yerine, dökülen kanlara yenilerinin ekleneceğini bildiğini söylemişti. Bir hafta sonra Kayseri saldırısı gerçekleşti. “Peygamberlik makamından sonra en yüksek makam şehitliktir” diyen Erdoğan, halka şehitlik makamını methederken kendisi vargücüyle Başkanlık makamına erişebilmek için çabalıyor. Ve ülke onun bu çabası içinde kana […]
10 Aralık Beşiktaş saldırısının ardından konuşan Erdoğan, nedense daha fazla kan dökülmemesi için çabalayacağını söylemek yerine, dökülen kanlara yenilerinin ekleneceğini bildiğini söylemişti. Bir hafta sonra Kayseri saldırısı gerçekleşti. “Peygamberlik makamından sonra en yüksek makam şehitliktir” diyen Erdoğan, halka şehitlik makamını methederken kendisi vargücüyle Başkanlık makamına erişebilmek için çabalıyor. Ve ülke onun bu çabası içinde kana batıyor
10 Aralık 2016’da Beşiktaş’ta 37 polis 7 sivil yurttaşın yaşamını yitirmesine 150 kişinin de yaralanmasına yol açan çifte intihar saldırısı, kuşkusuz Türkiye halkının bir daha benzerini yaşamak istemediği bir katliam olarak tarihe geçti.
Yalnızca halkı değil iktidarı da şok eden bu saldırının hemen ardından ağır bilanço karşısında anında yayın yasağı getirildi, ölü sayısı gizlendi, televizyon ve gazetelerde “ölü” sözcüğünün kullanılması gizlice yasaklandı ve olay yerine gelen bakanlar basının önüne çıkıp kısa bir açıklama dahi yapamadı.
Sorumlu ve aciz
Hükümet acizliğini ve sorumluluğunu örtme çabasındaydı. Bir de MHP desteğiyle TBMM’ye sundukları Başkanlık Anayasası Teklifi’nin gölgelenmesinden hoşnutsuzdu.
10 Aralık neyi açığa çıkardı? AKP, ülkenin en merkezi noktalarında kendi kolluk güçlerini ve sivil yurttaşları korumaktan dahi acizdi. Ülkeyi 6 aydır OHAL ile yönetiyor, muhalefete nefes aldırmıyor, gazetecisinden akademisyenine hapse atmadık bırakmıyor, katliamdan bir gün önce 40 bin polisle “huzur operasyonu” yapıyordu ancak ülkenin her an her noktasında bombaların patlayabileceği bir cehenneme dönmesini engelleyemiyordu.
Erdoğan ve AKP yalnızca aciz değil yaşananların sorumlusuydu da. AKP’nin Başkanlık hedefi doğrultusunda ülkeyi içine sürüklediği çatışmalı süreç; 1,5 yıldan kısa sürede katliam boyutunda ölümlerin yaşandığı 30’a yakın saldırıyı berbaberinde getirmişti. İçerde dışarıda izlenen savaş siyaseti, Türkiye’yi aynı anda hem IŞİD’in hem TAK’ın, hem Nusra’nın hem “FETÖ”nün, hem yerli hem yabancı istihbarat örgütlerinin eylemleri için hedef haline getirmişti.
10 Aralık çakışmaları
Tam da saldırının gerçekleştiği 10 Aralık günü TSK ve güdümündeki cihatçı çeteler Suriye’nin El Bab kentine giriyor, bunu yaparken de Erdoğan’ın ağzından aynı anda hem Beşar Esad’a hem IŞİD’e hem de silahlı Kürt hareketine meydan okuyordu. 10 Aralık aynı zamanda Başkanlık Anayasası Teklifi’nin Meclis’e sunulduğu gündü.
Saldırı gerçekleştiğinde önce Burhan Kuzu’nun 7 Haziran 2015 akşamı attığı o meşhur mesajı geldi akıllara. AKP seçimde Erdoğan’ın Başkanlık için istediği 400 vekil hedefine ulaşamayınca, Burhan Kuzu “Ya istikrar ya kaos dedim; Millet kaosu seçti, hayırlı olsun” diye Tweet atmış, Türkiye Erdoğan’a istediğini vermediği için bizzat iktidar eliyle çatışma ve kaos atmosferine sürüklenmişti.
Sonra “Kim yaptı?” sorusu belirdi kafalarda. IŞİD olabilirdi, TAK olabilirdi, yerli ya da yabancı bir istihbarat örgütünün yönlendirdiği örgüt adı asla açıklanmayacak intihar saldırganları olabilirdi.
Demokrasi ve barış içerde, terör sahnede
Kanlı saldırıyı TAK üstlendi. Kürt hareketinin ağırlıkla ülkenin batısındaki kentlerde sivilleri de vuracak şekilde düzenlediği terör eylemleri ile bilinen TAK neden sahne almıştı?
İşin doğrusu devlet sahnede Kürtler adına siyaset yapan ötekilerini susturup içeri atınca TAK’tan başka bir şey bırakmamıştı. AKP demokratik siyaset ve müzakere kanallarını kapalı tuttukça TAK’ın teröre dayalı siyaseti devreye giriyor.
İktidar belediyelere el koymak, vekilleri tutuklamak, kendi oturduğu müzakere masasını devirmek, kentleri yakıp yıkmak, 70 yaşındaki yazarları hapse tıkmak konusunda çok cevval ancak intihar bombacılarının eylemleri karşısında aciz kalıyor.
TAK seçeneksizliğin seçeneği olarak sahne alıyor. “Yasal demokratik siyasetin anlamı yoksa, biz varız” diyerek iktidarı ikilemde bırakıyor.
Demokratik mücadelenin olanaklarını, halklar arası kardeşliğin ve ortak mücadelenin imkanlarını tahrip eden, askeri hedefler dışında sivil alanlarda ve sivil ölümleri de göze alan ya da hedefleyen, intikam ile gerekçelendirilen bu terör eylemlerinin kabul edilemezliği, devrimciler açısından bir “seçenek” olarak kabul edilemeyeceği ortada.
Öte yandan eylemi gerçekleştirenin bu eylemi kabul edilemez bulan ilerici güçlerin kaygılarını paylaşmadığı ve (doğru ya da yanlış) Ortadoğu tipi çatışmanın mantığı içinde sonuç aldığına inandığı da ortada.
İntikam sözü, şehadet övgüsü
AKP iktidarının 10 Aralık Katliamı sonrasındaki tavrı hiç de umut verici değildi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, devletin en tepelerinde görev, yetki ve sorumluluk sahibi biri olduğunu unutmuş gibi kan davası güden bir mahalle kabadayısı gibi intikam almaktan söz etti. Ertesi sabah HDP binaları basıldı, il başkanları ve bazı milletvekilleri dahil yüzlerce HDP üyesi gözaltına alındı.
Devletin intikam siyaseti gütmesinin ve demokratik siyaset kanallarını kapatmasının TAK’ı tersten daha da öne çıkaracağı gün gibi ortada oysa. Bir hafta sonra Kayseri’de gördük.
Zırhlı araç içinde koruma ordusu eşliğinde gezen Bakan Mahmet Özhaseki’nin 13 Aralık günü daha fazla şehadet temennisini paylaştığı Kayseri’de 17 Aralık sabahı yaşanan bombalı araç saldırısında ilk açıklamalara göre 13 kişi yaşamını yitirdi, 55 kişi yaralandı. (Zaman geçtikçe bilançonun daha da ağırlaşması muhtemeldir).
Yaşam hakkı kadar temel bir konuda bile halka güvence veremeyen AKP iktidarı, ölen herkesi şehit ilan edip şehadete övgüler düzerek hatta hayatta kalanları da “şehit” olmaya çağırarak, ölüm ve katliam sürecine son vermeye niyeti olmadığını ortaya koyuyor.
10 Aralık gecesi Erdoğan’ın saldırıdan 3 saat sonra söyledikleri ibretlikti. “Bin yıldır bu toprakları vatan yapmak için döktüğümüz kanlara yenilerinin ekleneceğini bilerek, mücadelemizi duraksamadan sürdüreceğiz” diyen Erdoğan, nedense daha fazla kan dökülmemesi için çabalayacağını söylemek yerine, dökülen kanlara yenilerinin ekleneceğini bildiğini söylüyor.
“Peygamberlik makamından sonra en yüksek makam şehitliktir” diyor ancak halka şehitlik makamını methederken kendisi vargücüyle Başkanlık makamına erişebilmek için çabalıyor. O, Başkanlık makamı hesabıyla adıma attıkça da koca ülke tarihinde görülmemiş bir biçimde kana batıyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.