Milyon dolarlık kanallarına rağmen küçük bütçelerle üreten televizyon, gazeteleri kapatmaları bunu izah eder. Bir başkası olmayınca kendilerinin seyredileceğini, sadece kendilerinin dinleneceğini sananlar. Ve onlar anlayamazlar nasıl olur da 4-5 kişilik haber sitesi, platformu benim yüzlerce kişilik organizasyonumdan daha etkili olur diye. Oysa mesele basittir ve muhaliflerin de sihirli formülleri yoktur Dün “Başkentçi” adlı Twitter hesabının açıkladığı […]
Milyon dolarlık kanallarına rağmen küçük bütçelerle üreten televizyon, gazeteleri kapatmaları bunu izah eder. Bir başkası olmayınca kendilerinin seyredileceğini, sadece kendilerinin dinleneceğini sananlar. Ve onlar anlayamazlar nasıl olur da 4-5 kişilik haber sitesi, platformu benim yüzlerce kişilik organizasyonumdan daha etkili olur diye. Oysa mesele basittir ve muhaliflerin de sihirli formülleri yoktur
Dün “Başkentçi” adlı Twitter hesabının açıkladığı “sorgulanacak gazeteciler” listesini gördüm. Kim olduğunu bilmediğim “Başkentçi” adlı Twitter kişisi kendi adını bildirmiyor ama sorgulanacak gazetecileri bildiriyordu. Muhalif gazetecilerin adı açık, onunki kapalıydı. Oysa gazeteci hakikatten haber verirdi. Hakikatten haber vermesi engellenmiş miydi ki adını saklıyordu. Neyse, kendi “hakikatinin” haberlerini veriyordu muhalif gazetecilere.
Cezaevlerinde gazeteci olmadığını anlatan iktidar cezaevlerine atacağı gazetecilerin listesini böyle haber veriyordu bize.
Benim aklıma düşense “Başkentçi” değil bu kadar gazetecinin nasıl olup da yetiştiğiydi. “Şöhret” gazetecilerin dahi tutuklandığı topraklarda adı sanı daha az bilinen sadece muhalif medyalarda tirajı “az” gazetelerde yazanlara; tanınmış gazetecilere bu oluyorsa “Sana neler olur bir düşün” deniyordu.
Düşünmüyor muydu yani muhalifler? Düşündüğü için yazıyor değil miydi? Düşündüğünü yazdığı için gazeteci değil miydi onlar?
Gazetecilere ölüm tehditlerin günlük rutin olduğu topraklarda bağırıp çağırmadan gazetecilik yapmak gerçeği ve inancını içselleştirme işidir. Ve garip olansa muhalif gazetecilerin neredeyse çoğunun hain ilan edildiği topraklarda geçeği susturmanın kelimenin gerçek anlamıyla ihanet olmasıydı. Çünkü gerçeğin duyulmadığı yerlerde ne duyulabilir ki? Halkları ve insanları gerçekten yoksun bırakmak başka ne olabilir ki?
Rusya Büyükelçisi Karlov öldürüldüğünde katil Mert Altıntaş’ın son 10 senede yetiştiği anlatılıyordu. Aynı son 10 senede gazeteciler de yetişiyordu işte. Ölüm ne kadar artsa da yaşam da iradeyle bir olup çoğalıyordu işte. Dünyanın üzerinden bunca ölüm geçmesine rağmen yaşamın kazanmasını başka nasıl açıklayabiliriz ki? Bunca silaha rağmen sözün hâlâ ne kadar değerli olduğundan sebep susturulmaya çalışılmasını başka nasıl açıklayabiliriz ki?
Bazen muhalefet “Söz bitti” derken sözün asla bitmeyeceğini bilen iktidarın sözü susturmak istemesi büyük ironi. Söz hiçbir zaman hiçbir koşulda bitmez. Dil dediğimiz savaşların en ağır olduğu zamanlarda ağıt olarak sürse de bitmez.
Fakat konuşsa bile sözünü bitirebilir kimileri. Mesela bu haberi veren “Başkentçi”nin sözü yoktur. O korkunun sözcüsüdür. Sözü söyleyen değil iletendir, iletkendir. Bu yüzden hâlâ sözünü söyleyenlere sinirlenmektedirler.
Karanlık içinden aydınlığı çıkartacak iradelerle doludur ve ben “Ne çokmuşuz yahu” diye tek tek isimleri okuyordum, listede olmayan yüzlerce gazetecinin daha olduğunu bilerek. Nihayet genç olan hakikate açlık duyandır değil mi?
Gazetecilerin listeleri paylaşılırken Ankara Dost Kitabevi’nde “Ermeniler” kitabı yağmalanıyordu ve zaten aynı gün gazeteciler de “Ermeni piçleri” denilerek gözaltına alınıyordu. Bu haliyle gerçeğe saldıranlar; gerçeğin Ermeni olmakla bir olduğunu da söylemiş oluyordu.
“Gerçeği söylüyorsan Ermenisindir” diyorlardı. Oysa gerçek, Ermeniler kadar her halka yaraşır.
Ne çok gazeteci yetişmişti onca baskıya ve gözaltına ve tutuklamalar rağmen. Yetişmiş gazetecilerin gözaltına alınıp tutuklandığı yerlerde haliyle genç gazeteciler de kendini yetiştiriyordu. Kimseye minnet borçlu değildi onlar. El yordamıyla, içgüdüleriyle ve inançlarıyla ve bilgiyle buldukları kelimelere sahip onlar.
Ne zor değil mi iktidar içinde olup gerçeği yazmak! Hayat standardının bozulması bir yana çarçabuk hain ilan edileceğini bilmek! Ki dün, yani Gezi eylemleri zamanında keyifle beraber manşetler atanlar şimdinin haini iktidar için. Birçok muhalifse Nazım’dan bu yana tüm zamanların “haini”.
İktidarın yöntemidir; kendisinin çok olduğu hissini vermek için muhalefetin konuşmaması gerekir. Konuşmayan olunca da bunu kendi iktidarının onaylanmasına yorar. Sessizlik her zaman onaylamak anlamına gelmez ama iktidarlar bunu böyle yorar. Baş edemezse de “Bak demokrasi var ki konuşabiliyorlar” der. Oysa baskı koşullarında konuşmak demokrasiye değil insanların cesaretine işaret eder. Hrant’ın öldürüleceğini bilmesine rağmen ülkesini terk etmemesini son güne kadar yazmasını başka nasıl anlayabilir yoksa insan.
Tutuklanacağını yahut öldürüleceğini bile bile yazmaya ve ülkesinde kalmaya devam eden yüzlerce gazeteciyi başka nasıl anlar bir insan?
İktidar çürümedir, özgüvenin getirdiği rehavettir ve üretememektir. Bunu bildiği için esas olarak iktidarı reddeder çoğu edebiyatçı, sanatçı. İktidar olursunuz ama bu edebiyatta sanatta hiçleştiğinizi de gösterir. Onca paraya pula rağmen üretememeleri de bunu izah eder. Milyonlarca lira harcadıkları dizilerin seyredilmemesi bunu izah eder. İktidarın onca senede kendi sanatçısını gazetecisini yaratamayıp sürekli devşirmeye çalışması da bunu izah eder.
Milyon dolarlık kanallarına rağmen küçük bütçelerle üreten televizyon, gazeteleri kapatmaları bunu izah eder. Bir başkası olmayınca kendilerinin seyredileceğini, sadece kendilerinin dinleneceğini sananlar, insanların kendi alanlarını yeniden ve yeniden yaratacağını bilemeyecek kadar halktan kopukturlar. Ve onlar anlayamazlar nasıl olur da 4-5 kişilik haber sitesi, platformu benim yüzlerce kişilik organizasyonumdan daha etkili olur diye.
Oysa mesele basittir ve muhaliflerin de sihirli formülleri yoktur.
Samimi bir İslamcı gazeteci nasıl yazacak mesela IŞİD’in iki askeri nasıl katlettiğini. Ki hakikati benden çok onlar biliyor. Cerablus’ta tam olarak ne olup bittiğini, Sur’un, Cizre’nin bodrumlarında ne olduğunu benden daha iyi biliyorlar. Barış masalarının nasıl ve niye devrildiğini benden çok biliyorlar. Mavi Marmara’yı, Halep’i benden daha iyi biliyorlar. ABD’nin 6. Filosu’nu protesto eden gençlere saldıran o zamanki önderlerinin şimdi Moskova yollarında ne yaptığını benden daha iyi biliyorlar. ABD’nin, emperyalizmin yaratmak istediği kuşağı benden daha iyi biliyorlar. İktidarın ve çürümenin ne olduğunu benden daha iyi biliyorlar. Çürümenin olmaması için yetkilerin bir elde değil halkın elinde olması gerektiğini benden daha iyi biliyorlar. Susmak çürümektir bunu da iyi biliyorlar. Nasıl izah edecekler tüm bunları iktidarla ayrı düşmeden? Ayrı düşmeyi göze almadan, kendinle bile kavga etmeden tarihte öykündüğünüz kişileri anlayabilir misiniz? Onlar gibi olabilir misiniz?
Yarın, bugünler geçtiğinde geriye bakıp ben nerede hata yaptım demeyiniz lütfen. Tam şu anda ve içindesiniz hatanın, kötülüğün. Bunu gelecekte bildiğiniz gibi şu anda da biliyorsunuz. Vicdanınızı tam şu anda kaybediyorsunuz.
Tam bu sıralarda Adalet Bakanı Bekir Bozdağ 5 yeni çocuk cezaevi açılacağını duyuruyordu ve resmi olarak çocukluktan henüz çıkmış 20’li yaşlarda yüzlerce gazetecinin olduğu topraklardı burası.
Hiçbir genç “Ben zalimleşeyim” diye yola çıkmaz ama büyürken kritik aşamalarda verdiği kararlarla zalimleşir. Çocuğunuzun değil öncelikle kendi yüzünüze nasıl bakacağınızı düşünün çünkü zalimlik o kadar birikti ki halkların da çocuklarınızın da kolay kolay affedeceğini zannetmiyorum kötülüklerinizi. Benim affedeceğim tek kötülükse çocuklarınkidir ki, o da bir yere kadar…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.