Bizim Nazım, Ahmed Arif okumamızla AKP’nin Nazım okuması bir değildir elbette, ki AKP’nin Mandela demesiyle bizim Mandela dememiz aynı olsun
Bill Clinton, Nelson Mandela’nın hücresini ziyaret ettiğinde duymuş muydu onun artık maddeleşmiş sözlerini. O otuz yıl boyunca kaç ABD başkanı değiştirmişti Mandela. Onlar gitmiş Mandela kalmıştı, tıpkı bugün gibi… Bizim Nazım, Ahmed Arif okumamızla AKP’nin Nazım okuması bir değildir elbette, ki AKP’nin Mandela demesiyle bizim Mandela dememiz aynı olsun
HDP eş başkanları Demirtaş ve Yüksekdağ dahil 9 HDP vekili tutuklandı. Kürt halkı zaten yıllardır zindanlardan çıkıp şehirleri doldurmuştu. Şehirleri yine umutla dolduracakları günleri ertelemek için zindanlara atılıyorlar.
12 Eylül darbesine karşı direnen Gültan Kışanak 19’undayken Selahattin Demirtaş kaç yaşındaydı? Gültan Kışanak hiç tanımadığı bir çocuğu -ki sonradan ona Selocan denecekti- onurla büyütüyordu. Şimdi de Selahattin Demirtaş hiç tanımadığı binlerce çocuğu büyütüyor.
Halk önderliğini de kendi içinden mutlaka çıkarır. Halk bitmediği sürece önderliği de bitmez ve halk iyi bilir; önderlik halk varsa vardır. Halkla ilişkiniz yoksa “Ben bitince her şey biter” zannedersiniz. O yüzden diktatörler her şeyin kendileriyle biteceğini iyi bilirler. Kendileri “her şey” olduğuna göre durum böyledir. Bu yüzden kendileri bitmesin diye çırpınıp dururlar. Ve fakat yine de bitmemiş diktatörlük yoktur, kendi vazgeçmediği sürece bitmiş halksa görülmemiştir daha…
Sebahat Tuncel’de hiç tanımadığı çocukları yetiştiriyor… Onurla, dirençle 5 kolluğun arasında bir inanç olarak fotoğraflanıyor. Ki hiçbir insan yolculuğuna milyonlarla çıkmamıştır. Direnç çoğu zaman bir başına görülür Sebahat Tuncel gibi. Direnenler, etrafındaki kalabalık ya da azlığa bakmaz. Onlar kendilerine bakar ve bu ruh haliyle kararlı bir şekilde yürüyebilirler özgürlüğün, eşitliğin ve haklı olmanın yolunda. Özgürlüğe inananlar sürekli etraflarına bakıp dursalar önlerini-ufku asla göremezlerdi.
Etrafınızdaki kalabalığın artıp azalması durumu izah etmez direnenler için.
Bir başına olmanız sizi az yapmaz bunu iyi bilir onlar. Hatta çoğu zaman büyütür. Çokum diye kendini güçlü zannedenlerin tükendiği topraklardır burası aynı zamanda. Tükenmeler olmasa filizlenmeler olur muydu bu kadar?
Cezaevleri okuldur direnenler için ve bu yüzden F tipi cezaevine geçmişti devlet. Oturup konuşamasınlar diye. Artık her yer cezaevi ve tıpkı cezaevinde olduğu gibi günlük hayatta da insanlar konuşamasın diye internetin de boğazı sıkılıyor.
Konuşturulmayan, yalnızlaştırılan bir tutsak, bir insan ne yapardı? Denir ki insanın zorla eksiltilen duyguları yok olmaz. Diğer duyularına taşınır. Cezaevlerinin duvarlarına taşınır bu yüzden hücredeki tutsağın sözleri. O yüzden siz çoğu zaman duvarları konuşuyor zannedersiniz. Ses bir madde değildir ve iz bırakmaz mı zannediyorsunuz yoksa!
Zalimler kimi psikologlarının önerisiyle ruhumuzu yitirelim diye insanları yalnızlaştırmaya çalışsa da, sözleriniz ve inancınız tüm duvarlara işler.
Aksi halde Nelson Mandela’yı nasıl anlar ve anardık…
İşte o izlerdi bugün milyonlarca insanı rakam olmaktan çıkarıp can veren…
Ezilen tüm halklar yalnızlıklardan gelirdi ve yalnız bırakılınca fikrini kaybedecek olsa hiç çoğalamazdı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın adını andığı Mandela kaç yıl yatmıştı ve nasıl çıkmıştı?
Tastamam 30 yıl.
O 27 yılda Mandela değil Güney Afrika hapisti.
Bill Clinton, Nelson Mandela’nın hücresini ziyaret ettiğinde duymuş muydu onun artık maddeleşmiş sözlerini. O otuz yıl boyunca kaç ABD başkanı değiştirmişti Mandela.
Onlar gitmiş Mandela kalmıştı, tıpkı bugün gibi…
Ve şimdi Mandela’yı hâlâ anıyor olmamız bu yüzden.
Bizim Nazım, Ahmed Arif okumamızla AKP’nin Nazım okuması bir değildir elbette, ki AKP’nin Mandela demesiyle bizim Mandela dememiz aynı olsun.
Biz iyi biliriz; haklı mücadelenizi herkes tanır bir gün.
Yarın Selocan da diyecektir AKP ve bu bizim değil AKP’nin sorunu olacaktır. Ama unutmayın onlar dillerini günden güne değiştir ve hiç de sorun yaşamazlar.
Kelimeler sadece onu inanarak okuyanın ağzında hakkını bulur.
Yoksa onlar birer şekildir sadece.
Aynı şekil aynı içeriğe işaret etmez bunu herkes bilir.
İnkar edenlerin istediği kadar kolay değil hayat ne yazık ki ve şekil değiştirince içerik de değişmiyor.
Çok değil daha geçen sene TV’de Mehmet Metiner ve Galip Ensarioğlu yargı, yürütme ve yasama için “Oğlan bizim kız bizim niye müdahale edelim” diyordu. Şimdi haliyle istedikleri kararlar çıkınca yargı bağımsızdır diyorlar. Kendine bağlı bağımsızlıktan bahsedebilirlerdi artık. Bağlı bağımsızlık…
Fakat mesele de tam orada başlıyordu.
Bağlı bağımsızlıkta, İdris Baluken’in de Cumhuriyet gazetesinin de “FETÖ”den yargılanan ve tutuklanmış savcıların dosyalarıyla hazırlandığını öğreniyorduk.
Yarın dil yine değişecek ve AKP yine sorun etmeyecek; biz yapmadık “FETÖ” yaptı…
…
Oğlum Serin’le 1 aydır Harry Potter serisine başladık. Her hafta bir bölüm. Nihayet dün Zümrüdüanka Yoldaşlığı’ndaydık.
Sihir Bakanlığı’nın bürokrasisine ve aymazlığına karşı yoldaşlıktı mesele.
Kötülüğe karşı hazır olmaya çalışan Harry Potter ve arkadaşları yaşlıların statükocu ataletine karşı gençlerin kendilerine olan inancını anlatıyordu.
Filmde de gerçekte olduğu gibi AKP de vardı, CHP de, MHP de.
Elbette HDP de vardı.
Tüm soyutlamalar gerçekten çıkar nihayet…
Demirtaş’ın tutuklanmasını sevinçle karşılayanlardan bir çoğu; filmde Voldemor’un Zümrüdüanka’ya dönüşüp hapse girmemesini sevinçle karşılamış olabilir. Filmlerde başka hayatta başka tutumlar diyarı burası nasılsa.
Kaç editör reddemişti Rowling’in kitabını ve kim cesaret etmişti basmaya? Şimdi sözleri merkez medyalarda yayımlanmayan HDP’li vekiller bir hayali gerçek yaptığı için hapse atılanlar, cezaevlerinde de yazıyor duruşlarını ve emin olun onlar kendi içlerinde bir “ihtiyaç odası” inşa ediyor.
Bir kitabı basmak kadar yazmak da cesaret işiydi ve cesaret sakin zamanların davranışı değildi.
Sakin olmayan zamanların şairi Nazım okuyor olmak sizi devrimci yapmıyor. Okuduğunu anlamak, anladığını yapmak mesele.
İdrak, en büyük mesele…
AKP şimdi istediği yazarı, şairi meydanlarda poz vererek okusa da: Kürtçe yayın yapan çocuk kanalı Zarok TV’ye yüzde 40 Türkçe yayını getirerek “Vatandaş Türkçe konuş çok konuş” demiş oluyor yıllar ve yıllar sonra. Şimdi sakince dinlediğimizde HDP’li vekiller sadece ne Türkçe ne de Kürtçe konuşuyor; her halktan insanların anlayabileceği bir dille, onurla konuşuyor…
Yüzde 40 zorunluluk maddesinin yanına kötüler “Türkçe konuşmasın” diye eklemiş olabilirler. Yoksa Zarok Tv’de Gargamel’de illa ki konuşacak.
İyi insanlar, anadilleri kötülükle anılmasın diye eşitliğin, özgürlüğün yanında mücadele edenlerdir…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.