Ülkemize göçmen olarak gelenlerin talihsizliği, Türkiye’de işçi sınıfının örgütsüz bırakılmış olmasıdır. Bu olumsuzluğu, belki birlikte örgütlenerek aşabiliriz
Ülkemize göçmen olarak gelenlerin talihsizliği, Türkiye’de işçi sınıfının örgütsüz bırakılmış olmasıdır. Bu olumsuzluğu, belki birlikte örgütlenerek aşabiliriz
İngiltere’de yayın yapan Independent gazetesinin Şubat ayında, BBC Panorama programının ise geçtiğimiz hafta yaptığı iki haber Türkiye’de de kısa süreli gündem konusu oldu. Her iki haberde de bazı uluslararası tedarik zincirlerinin Türkiye’deki üretimlerinde kaçak Suriyeli işçi ve çocuk işçi çalıştırdıkları yer almaktaydı.
Bu haberlerin Türkiye’deki yansımaları farklı biçimde olmakla birlikte aslında çok da bağlamına uygun bir tartışma zemini bulamadı. Ve kısa bir süre sonra tümüyle gündemden düştü. Bunda hiç şüphesiz iç ve dış siyasetin çok daha yakıcı bir şekilde ülkeyi sarıp sarmasının da payı büyük oldu.
Suriyeli göçmenlerin kaçak çalıştırılması konusu yurt dışında yeni bir haber yapılıncaya kadar, bir bakıma bilinçli olarak, üzeri hızla örtüldü.
Temel sorun kayıtdışı ekonomi
Öncelikle söylenmesi gereken, Türkiye’nin kayıtdışı ekonomi sorunu olduğudur. Göçmen işçiler bu sorunu daha da derinleştirmektedir.
Türkiye’deki işyerlerinin yüzde 80’ine yakını 250’den az işçi çalıştırmaktadır. Bu durum, yüzbinlerce küçük hatta mikro işletmenin kaçak, kayıtdışı işçi çalıştırması için en uygun zemini yaratmaktadır.
Hiç kimse çıkıp Türkiye’de kayıtdışı, kaçak işçi çalıştırma yok diyemez. Dolayısıyla kaçak Suriyeli işçi hatta kaçak Suriyeli çocuk işçi de yok diyemez. Kaldı ki göçmen işçiler yalnızca Suriyelilerle de sınırlı değildir. Devletin ilgili kurumlarının verilerine bakmak bu gerçeği görmek için yeterlidir.
Kayıtdışı ekonomi, kaçak işçilik (göçmenler dahil) adeta Türkiye’nin bir ekonomi politika aracına dönüşmüş durumdadır. Bu şekilde, sermayeye herhangi bir vergi veya sigorta teşvikinden daha büyük destek verilmiş olmaktadır. Yani bir denetim eksikliğinden değil tam tersine sorunu bilerek ve isteyerek görmezden gelme pratiği ile karşılaşılmaktadır.
Çalışma izni istenilen sonucu veremez
Göçmen işçilerin kayıt altına alınması amacıyla yapıldığı söylenen düzenlemelerin hiçbir değerinin olmadığı kısa zamanda görülmüştür.
Suriyeli ve diğer ülkelerden gelen göçmenlerin, hayatta kalabilmek için çalışmaya ihtiyacı vardır. Göçmenler asgari ücretin çok altında ücretlerle ve uzun süreli çalışmak zorunda bırakılmaktadır. Kayıtlı işçisine ödediği asgari ücretin geçim indirimini geri isteyen, vermeyeni işten çıkartan işverenlerin bulunduğu bir ülkede bu da şaşırtıcı değildir.
Ücretlerin düşüklüğü, göçmen ailelerin tümünün geçimleri için çalışmasını zorunlu kılmaktadır. Aksi halde en temel (kira, beslenme vb.) gereksinimlerini karşılayacak geliri kazanmaları olanaksızdır. Bu da beraberinde çocukların da çalışmasını getirmektedir. Bazı yerlerde babaları veya anneleri iş bulamadığı için çocuklar çalışmak zorunda kalmaktadır.
AB ile yapılan anlaşma ile Avrupa’ya kaçışın da yolu kapandığından göçmenlere kölelik şartlarında çalışmaktan başka seçenek bırakılmamıştır. Çalışma izni almış bir göçmen Türkiye’deki işverenler açısından tercih edilir olmaktan çıkacaktır. Bu olgu çalışma izni için başvuru sayılarına bakıldığında kendini açığa vurmaktadır.
Hayatımızın bir parçası olan bu acı tablo karşısında hareket alanımızda tıpkı göçmen işçiler gibi çok dardır.
“Nerden baksan tutarsızlık”
Göçmen kaçak işçilik olayı her yönüyle açmazlarla doludur. Ahmet Kaya’nın o bilinen şarkısındaki gibi “nerden baksan tutarsızlık”tır.
Yüksek işsizlik oranları, kaçak çalışan göçmen işçileri Türkiyeli işçiler ve işsizler için bir tehdit haline getirmektedir. Ve bu durum kimi zaman ırkçı saldırıları tetiklemektedir. En küçük bir anlaşmazlık hızla linç girişimlerine neden olabilmektedir.
Kaçak göçmenlerle ilgili haberlere gösterilen sert tepkinin, ana akım medyanın bu sorunu çok fazla sorgulamamasının nedeni ise ihracatta önemli bir yer tutan hazır giyim sektörünü “koruma ve kollama” çabasıdır.[1]
Öte yandan birçok insan içleri yansa da en azından ekmeklerini kazanabildikleri için kaçak göçmen çalıştıran işyerlerini ihbar etmekten kaçınmaktadır. İşverenin yakalanması ciddi bir cezayı beraberinde getirecektir. Haliyle kaçak çalışan göçmen işçiler de işsiz ve aşsız kalacaktır.
Öyle veya böyle kaçak göçmen işçilerin çalıştırılmasının yaygınlığının ortaya çıkması uluslararası tedarik zincirlerinin Türkiye’den çekilmelerine de yol açabilir. Böylesi bir gelişme önce göçmen işçileri de ardından da büyük müşterilerini kaybeden işyerlerinin kapanması nedeniyle kayıtlı işçileri olumsuz etkiyebilir.
Karşılaşılan bu açmazlar başta ana akım medya olmak üzere kaçak ve kayıtdışı çalıştırmaya daha fazla mercek tutulmasını engellemektedir. Bu durum haliyle hem iktidarın hem de kitle tabanını oluşturan mikro, küçük, orta hatta büyük ölçekli işverenlerin işine yaramaktadır.
Örgütlenmeyi büyütmek ve toplu sözleşmeyi yaygınlaştırmak
Uluslararası tedarik zincirleri sahip oldukları marka değerlerini korumak adına ne yaparlarsa yapsınlar göçmenlerin, çocukların çalıştırılmasını önleyemezler. Zaten bunu bir tedarik zinciri CEO’su da açık biçimde ifade etmektedir.[2]
Yukarıda kabaca dile getirmeye çalıştığımız kısır döngünün kırılabilmesi ancak işçilerin örgütlenmesi ile sağlanabilir. Örgütlü işyerlerinde ne genel anlamında kayıtdışı çalıştırma ne de özel olarak göçmenlerin kölece çalıştırılabilmesi olanaklı değildir. Sendikalaşma oranının yükseltilmesiyle kayıtdışı ekonominin, her türlü kaçak çalıştırmanın önüne geçilebilir.
Sendikal örgütlenmeyi genişletebilmek için de toplu sözleşme anlayışında değişikliğe gidilmelidir. İşletme ve işyeri düzeyindeki toplu sözleşme sistemi yetersiz kalmaktadır.
Bu noktada hem IndustriALL Global Union’a ve özellikle de ülkemizdeki dokuma, hazır giyim ve deri işkolundaki üyesi sendikalara görev düşmektedir.
Uluslararası sendikal örgütlülük ile tedarik zincirleri artık haklara saygı gösterilmesi temelinde bir çerçeveden, ücretleri de kapsayacak bir sözleşme sistemine geçmelidir. Bunun hukuki ve pratik koşullarını zorlamalı ve hayata geçirmek için çaba göstermelidir.
Uluslararası tedarik zincirlerine üretim yapan alt işverenleri kapsayacak toplu sözleşme yapılmasının yolları bulunmalıdır. Gerçekleştirilmesi halinde ilk etkisi kaçak çalıştırmanın önlenmesi ikincisi ise tedarik zincirleri için üretim yapan işçilerin hem güvencelerinin hem de yaşam koşullarının iyileştirilmesi olacaktır. Haliyle kaçak ve kölece çalışmaya zorlanan göçmenlerin insanca ve kardeşçe yaşamasına, çalışmasına da kapı açılacaktır.
Dün Avrupa’da göçmen olan Türkiyelilerin ayakta kalabilmesinin en önemli dayanağı, Avrupalı işçi sınıfının örgütlülüğü olmuştur. O örgütlülük ve yaygın toplu sözleşme sistemi sayesinde, önceleri nispi olarak düşük ücret almış olmalarına rağmen zaman içinde yaşam koşulları iyileşebilmiştir.
Ülkemize göçmen olarak gelenlerin talihsizliği, Türkiye’de işçi sınıfının örgütsüz bırakılmış olmasıdır. Bu olumsuzluğu, belki birlikte örgütlenerek aşabiliriz. Yaşanmış onca deneyim bize en azından bunun denenebilir olduğunu söylemektedir.
Dipnotlar:
[1] http://www.fortuneturkey.com/cocuk-isci-calistiran-vatan-hainidir-39910#popup
[2] H&M, çocuk işçilikle mücadelede kararlı http://www.hurriyet.com.tr/h-m-cocuk-iscilikle-mucadelede-kararli-40066758
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.