Clinton’ın Obama yönetiminin dış politikasına yönelik eleştirilerinin en önemlisi, Ukrayna ve Suriye’de hasım aktörlere karşı yeterli baskının uygulanmamış olması
ABD Savaş Partisi bu kez bütünüyle Clinton’ın arkasında hizalanmış durumda. Clinton’ın Obama yönetiminin dış politikasına yönelik eleştirilerinin en önemlisi, Ukrayna ve Suriye’de hasım aktörlere karşı yeterli baskının uygulanmamış olması
ABD Başkanlık seçiminde Yeşil Parti’nin adayı olan Jill Stein, C-SPAN’ın yaptığı söyleşide, “Şüphesiz Donald Trump’ın seçildiği gece rahat uyuyamayacağım, ama o gece Hillary Clinton seçilirse ben yine rahat uyuyamayacağım. Savaş ve nükleer silahlar sözkonusu olduğunda, Clinton, Rusya ile savaş istemeyen Trump’tan çok daha korkutucu politikalara sahip” diyor.
Stein, “Deklare edilmiş olan Suriye politikasına göre, Clinton yönetiminde Rusya ile nükleer bir savaşa çok hızlı kayabiliriz” diyerek Clinton’ın “liberal şahin” dış politika ajandasının yarattığı tehlikeye dikkat çekiyor. (Green Party’s Jill Stein Says Hillary Clinton’s Policies Will ‘Start a Nuclear War’, Haaretz, Oct 13.)
Stein’ı kaygılandıran Başkan adaylarının son televizyon tartışmasında Clinton’ın söylediği şu sözler:
“Dışişleri Bakanı olduğum dönemde Suriye’de bir ‘uçuşa yasak bölge’ ve ‘güvenli bölge’yi savundum. Bunları bugün de savunuyorum. Rusya üzerinde bir baskı oluşması gerekiyor, bu baskı oluşmazsa onlar diplomatik çözüm masasına gelmeyecekler.”
ABD’deki “demokrasi tiyatrosu”nun en önemli sahneleri adayların karşı kaşıya geldikleri bu televizyon tartışmalarından oluşuyor. Milyonlarca insan bu tartışmaları izliyor. Bu seçim döneminde sahnelenen “demokrasi tiyatrosu”nun baş oyuncularından birisi ülkenin tanınmış milyarder kapitalistlerinden Donald Trump, diğeri ise, son 15 yılda 237 milyon dolar para kazanmış Clinton ailesinden Hillary Clinton.
Clintonlar yüz milyonlarca doları nasıl kazandı?
Clintonlar son 15 yılda tamı tamına 237 milyon dolar kazanmışlar. Donald Trump’ın oğlu geçen ay Fox Tv’de katıldığı bir programda Clinton’ların servetinin kaynağını sorguluyordu, “Biz para yaptıysak, bir şişe şarap ya da bir apartman veya bir otel odası satarak yaptık. Onlar -Clintonlar- hangi ürünleri satarak 150 milyon dolar kazandılar?” (Clintons’ accumulation of wealth invites campaign attacks, Financial Times, Oct 13)
Rakamlar arasında farklılık var, ama 237 milyon dolar rakamı Clintonlar’ın son beyanlarına dayanıyor. Gerçekten de 15 yılda bu kadar parayı kazanmak için ne satmış olabilirler?
Şu anda Hillary Clinton’ın seçim kampanyasına destek veren Bernie Sanders, Clinton’la adaylık yarışını sürdürmekte olduğu geçtiğimiz nisan ayında Clinton’ın “Wall Street’in zengin kodamanlarıyla aynı dünya görüşünü paylaştığını”, “yaptığı konuşmalar için büyük bankalardan yüksek meblağlarda paralar aldığını” sadece 2013’te “yaptığı üç konuşma için Goldman Sachs’tan 675.000 dolar aldığını” söylemişti. Büyük endüstrinin de Clintonlar’ın yaptığı konuşmalara ciddi miktarlarda para yatırdığı çeşitli kaynaklarda belirtiliyor.
Amerikan demokrasisi böyle… Özgürlüklerin ve demokrasinin “beşiğinde” zenginlerin milyon dolarlarla desteklediği “zenginlerden birini” seçme özgürlüğünüz var… Ama “Demokrasi tiyatrosu” sona erdiğinde bugüne dek kazanan hep ABD Savaş Partisi oldu ve yine öyle olacak.
Savaş Partisi’nin tercihi Clinton
ABD Savaş Partisi bu kez bütünüyle Clinton’ın arkasında hizalanmış durumda. Clinton’ın Obama yönetiminin dış politikasına yönelik eleştirilerinin en önemlisi, Ukrayna ve Suriye’de hasım aktörlere karşı yeterli baskının uygulanmamış olması. Obama’nın askeri müdahale olasılığını yükselttiğini düşünerek baskı uygulama yerine müzakere ağırlıklı bir yol seçtiğini düşünen Clinton, seçim kampanyasında bu pozisyonu şiddetle eleştiriyor.
Clinton’ın 2013 tarihli bir mailinde Suriye’de oluşturulacak bir “uçuşa yasak bölge” ile ilgili sözleri, ABD Savaş Partisi’nin neden bütünüyle onun arkasında hizalandığını anlatıyor. Clinton, mailinde rahatlıkla, Suriye hava savunma sistemlerinin kalabalık nüfuslu alanlara yerleştirilmiş olduğunu, “uçuşa yasak bölge” için bunları yok etmek gerektiğini, bu alanlara yönelik saldırılarda kendi pilotlarının güvenliğinin sağlanması için birçok Suriyelinin öleceğini söylüyor. (Hillary’s War: Can a No-fly Zone Over Syria Work, Haaretz, Oct 14)
İşte “Trump tehdidi” nedeniyle arkasında durulması istenen liberal başkan adayı bu…
Son haftalarda ABD Başkan adaylarının dış politika önermeleri hakkında tartışmalar yoğunlaştı. Bu tartışmalarda ortaklaşılan saptamalardan biri, Clinton’ın dış politikaya ilişkin önermelerinin Cumhuriyetçi dış politika analistleri ve parti ileri gelenleri tarafından da desteklenmesi.
Clinton’ın seçimi kazanması durumunda, Cumhuriyetçi Partiye yakın analist ve kadroları ekibine alacağı paylaşılan bir başka öngörü. Bu çerçeve içinde, eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Cumhuriyetçi Richard Armitage gibi isimlerin Clinton’ın ekibi içinde yer alacağı tahmin ediliyor.
Clinton, Obama’nın Çin’e yönelik politikalarını da eleştiriyor ve Çin’e karşı daha sert bir yaklaşım geliştirilmesi, Güney Çin Denizi’ndeki anlaşmazlık nedeniyle operasyonların arttırılması, Çin’e karşı ABD müttefiki ülkelerin cesaretlendirilmesi yönünde adımlar atılmasını istediği vurgulanıyor.
Clinton’ın dış politika ajandasının bu önemli başlıkları tam olarak ABD Savaş Partisinin öncelikleri ile örtüşüyor. ABD Savaş Partisi, Clinton’ın başkanlık görevini devralmasıyla birlikte yeni bir atılıma hazırlanıyor.
Clinton’ın Obama’ya yönelttiği eleştirilerden biri bu bağlamda önem kazanıyor. Clinton, Obama yönetiminin bölgesel meselelerde ABD’nin bölgesel müttefikleri ile olan ilişkilerinde gerekli olan hassasiyeti göstermediğini düşünüyor ve bu ilişkileri yeniden daha güçlü temellerde inşa edeceğini iddia ediyor.
Yemen’de Husilere yönelik ilk ABD saldırısı
Geçtiğimiz hafta Yemen’de yaşanan bir ilk bunun Ortadoğu bağlamında ne anlama geldiğini gösterir nitelikteydi. Suudi Arabistan’ın 2015 Mart’ında Yemen’i istila etmek amacıyla başlattığı savaşta bir ilk yaşandı. ABD ilk kez Yemen’deki Husi hedeflerine yönelik bir füze saldırısı düzenledi.
ABD’nin yaptığı resmi açıklamaya göre, stratejik olarak önemli olan Bab’ül Mendep Boğazı’nda devriye görevi yapan ABD gemilerinden USS Mason’a Husi’ler tarafından bir füze saldırısı düzenlenmişti ve ABD buna karşılık olarak Cruise füzeleriyle Husi hedeflerini vurmuştu. Husi hareketi ve Yemen Ordusu yaptıkları açıklamalarla bu iddiaları reddettiler.
Husi hareketi yöneticisi yaptığı açıklamada, ABD’nin Yemen’in Hudayda Bölgesi’ni istila etmek için bahane yaratmaya çalıştığını, ABD tarafından düzenlenen füze saldırılarının asıl nedeninin bu bahaneyi yaratmak olduğunu ifade etti.
Suudi Arabistan’ın Yemen’deki saldırılarının sivil halka ve ülkenin altyapısına ne tür yıkıcı etkiler yaptığı uzun zamandır bilinen bir gerçek ve Sendika.Org’daki çeşitli yazılarda biz de bu durumu defalarca gündeme getirdik. ABD’nin bu savaşta Suudi Arabistan’a gelişmiş silah, istihbarat ve lojistik desteği sunduğu ABD yetkilileri tarafından pek çok kez ifade edildi.
Bu yeni saldırıyla birlikte değişen ABD’nin savaşa doğrudan katılmış olmasıydı. Konuyla ilgili New York Times’ta yayımlanan geniş bir haber ise, emperyalist Batı medyasının nasıl bir ideolojik işleve sahip olduğunu gösteren türdendi. Haberde şunlar ifade edilmişti:
“Birleşik Devletler için bu basit bir misillemeydi. Yemen’deki isyancılar dört gün içinde iki kez ABD savaş gemilerine füzelerle saldırmıştı. ABD de füzeleriyle isyancıların elindeki radar tesislerini vurdu. Fakat ABD’nin bu saldırısı, Yemen’deki isyancılar ve diğer pek çok Yemenlinin, Suudi Arabistan’ın ülkede sürdürmekte olduğu cezalandırıcı hava savaşının arkasında ABD’nin gizli elinin bulunduğuna dair inançlarının açık bir kanıtı oldu.”
Öyle ya, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki insanlar analitik düşünme yeteneğinden yoksun, dünyaya komplo teorileri üzerinden bakan, batının insani ve demokratik değerleriyle bir türlü barışamayan bir topluluk… New York Times örtük olarak bunu söylüyor…
“ABD, Suudi Arabistan’a destek vermek zorunda”
Oysa geçtiğimiz 13 Mart’ta yine New York Times’ta yayınlanan Yemen savaşıyla ilgili bir haberde, Senato Dış İlişkiler Komitesi üyesi Demokrat Parti Senatörü Christopher S. Murphy’nin senatoda yaptığı konuşmada, “Yemen’deki çatışmayı öğrendiğimde, bunun ABD ulusal güvenlik çıkarlarıyla ne ilgisi olduğunu anlayamadım” dediği aktarılmıştı.
Haberde, Murphy’nin eleştirilerine yanıt veren ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin, ABD’nin sıkı müttefiki Suudi Arabistan’a destek vermek zorunda olduğu, çünkü sınır komşusu Yemen’de Husilerin ele geçirdikleri yerlerle birlikte Suudi Arabistan’ın doğrudan bir tehditle karşı karşıya kaldığını söylediği aktarılmıştı.
ABD Yemen’de işlenen tüm savaş suçlarından birinci derecede sorumludur, çünkü Suudi önderliğindeki koalisyonun silahlarını tedarik ediyor, ihtiyaç duyulan askeri eğitimi veriyor, vurulacak noktaların istihbarat bilgilerini sağlıyor ve savaş uçaklarının havada yakıt ikmalini sağlayan tanker uçakları ABD’ye ait. Tüm bunların bedelini Suudi önderliğindeki koalisyondan milyar dolarlar olarak alıyor.
New York Times’ın sözünü ettiği Suudilerin cezalandırıcı hava savaşının arkasındaki gizli ele ilişkin en sağlam bilgileri ise ABD Merkez Komutanlığı veriyor. Komutanlığın resmi açıklamasında, savaş başladığından beri Suudi önderliğindeki koalisyonun savaş uçaklarına 5700 kez havada yakıt ikmali sağlandığı söyleniyor. Yemenlileri öldüren lazer güdümlü bombaların ABD yapımı olduğu defalarca kanıtlarıyla ortaya konuldu. Tüm bunlar apaçık ortadayken Yemen halkının “inandığı” iddia edilen gizli el bir şaka olsa gerek.
Suriye, Yemen, Ukrayna: Savaş tamtamları çalıyor
ABD Savaş Partisi son haftalarda Suriye’den Yemen’e, Ukrayna’ya yeni hamleler geliştiriyor. Savaş tamtamlarını çalıyor. Bunlar “liberal şahin” Clinton döneminin prelüdü olarak kabul edilebilir. Clinton’ın sunacağı liberal örtü ABD Savaş Partisi’ne mükemmel bir gizlenme olanağı sağlayacak. Öyle değil mi, ABD Savaş Partisi açısından, “Otoriter” Trump, Putin ve Erdoğanların kirlettiği bu dünyayı liberal Clinton’ın temizlemesinden daha iyi ne olabilir?
Mustafa Bayumi, Guardian’a yazdığı makalesinde ABD seçimlerine dair şunları söylüyor:
“Benim de içinde olduğum birçok Amerikalı Cumhuriyetçi Başkan adayının tuhaf gösterileri ile hipnotize olurken, ABD Donanmasına ait bir gemi Yemen’deki radar istasyonlarını vurdu. ABD bu saldırısıyla Yemen’deki iç savaşa ilk kez doğrudan katılmış oldu.” (The US just bombed Yemen, and no one’s talking about it, Guardian, 15 Oct)
Bayumi, geçen hafta ABD’nin Ortadoğu’nun en fakir ülkesinde yeni bir savaşa girmesine neden olabilecek askeri adımlar attığını, ancak bu durumun ülkede derin bir sessizlikle karşılandığını, başkan adaylarının ise bu konuya hiç değinmediğini vurguluyor.
Trump şovunun en önemli etkisinin ciddi tartışmaların önünü kesmek olduğunu belirten Bayumi’ye göre, tartışılması gereken önemli konu başlıkları sadece masa altına itilmedi, odanın da dışına atıldı. Bayumi, adayların dış politika tartışmalarının “IŞİD’den kim daha fazla nefret ediyor” derecesine düştüğünü ifade ediyor.
Bayumi’ye göre, Demokrat Partililer ilk olarak Trump’ı geriletmek için çalışmalı ama hemen soruyor, “Peki sonraki ne olacak?”. Sorularını sürdürüyor: Clinton, Obama’nın başarısız olmuş ve belki de savaşa daha derinden katılmaya tırmanacak Yemen politikasını mı sürdürecek? Bunun gibi öze ilişkin bazı konularda bilgimiz yok, “Neye karşı oy verdiğimizi bildiğimiz gibi, ne için oy verdiğimizi de bilmeye ihtiyacımız var” diyor.
Bayumi, ABD demokrasisinin ABD Savaş Partisi eliyle getirilmiş olduğu noktayı gösteren güzel sorular soruyor. ABD halkı Trump’ın “tuhaf”lıkları ile meşgul olurken, ABD Savaş Partisi tam gaz çalışmaya devam ediyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.