Tekmecisine, mırıltıcısına, diktatörcüğüne, Tayyipçiğine, erkeğine, erkekçiğine, alayına “Peki” diyoruz. Peki, “O halde, isyan!”
Tekmecisine, mırıltıcısına, diktatörcüğüne, Tayyipçiğine, erkeğine, erkekçiğine, alayına “Peki” diyoruz. Peki, “O halde, isyan!”
“Toplum İslamileştikçe, insanlar kafayı bedenlerle bozuyor!” *
Kafayı bedenle, kadın bedeniyle bozmuş; tecavüz, saldırı ve egemenlik hakkını mutlaklaştırmayı kafaya takmış bir erkek iktidarının kuşatmasında yaşıyoruz.
Bir yandan, alışık olduğumuz tipteki “kadın düşmanlığı”, olağan aile içi şiddetle, yani kadınların birinci dereceden yakınlarından dolayı maruz kaldıkları cinayet, dayak, tecavüz vakaları ve bunların türevleriyle sürüyor. Öte yandan, tekmeli-tokatlı yeni bir erkek şiddeti, siyasal amaçlı bir erkek terörü tipi yaygınlaşıyor. “Önümüze gelene bin tekme” hoyratlığındaki terörist erkeklik gösterileri, Maslak’tan İzmir’e, mahalleden otobüse, şorttan dekolteye; bir hedeften diğerine el yükseltiyor. Makbul bulmadığı, denetleyemediği kadını, kadınlık hallerini cezalandırmak için, önüne gelen kadını taciz etmeyi, baskılamayı hak görüyor. Tekmeci, meşruiyetinin ölçüsünü Yenikapı dolgusundaki “Türk Sünni erkek” yeni millet görüntüsünden türeten yeni bir erkeklik türünü, “Tayyipçiği” inşa ediyor.
Kadınların kamusal alandaki varlıklarının “makbullük” ölçüsünü tekmesiyle yeniden belirlemeyi özel-kamusal anlamda siyasal işi edinen “Tayyipçik”, ilhamını ve gücünü aldığı diktatörcük gibi, kadınların eski ve yeni kocaları, sevgilileri ve babalarının yanına veya tepesine eklenen yeni bir “ıslah edici”. Onun kadar ilahi ve “kudret” takıntılı. Biri, sokakları terörist iktidarının göksel kaynaklarına işaret eden afişlerle donatıyor: “Ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır!” Tekmeci ise, mahkeme çıkışında, karakolda poz veren Ogün Samast edasıyla sırıtarak, “Giydiği şort ortama uygun değildi, sinirlenip hareketi yaptım” diyor. Desen ki ortamın sıcaklığı 32 derece ve kadınların şort giymesinin “aranmaktan” başka yüzlerce makul nedeni olabilir: “Şort giyiyorum, çünkü hava sıcak; çünkü şort giymeyi seviyorum; çünkü bedenim bana ait!” Vay bir de “Bedenim bana ait, ha!” Kulakları erkekliğin ve yeni Türkiye’nin muzaffer naralarıyla dolu ya, kadınlar ne diyor bir an olsun dinleyemiyor ve Kabataş’tan ilhamla, “20 solcu terörist bana saldırdı, her şey İslam hukukuna göre oldu” diyor. İslam hukuku demişken insan Tahrir’i hatırlamadan edemiyor!
Tahrir’i özgürlük talepleriyle dolduran on binlerce kadının Mısır devrimini karşıdevrime dönüştürmek isteyen Müslüman Kardeşler ve darbeci subaylarca tecavüz-taciz çetelerinin saldırılarıyla kamusal alandan sürülmeye çalışılmasının üstünden üç-dört yıl geçti. Orada da tacizcilerin saldırısına uğrayan kadınlar, kolektif kadın öz-savunma örgütleriyle meydanda var olmaya çalışırken, kadın düşmanı Biraderler Birliği tarafından giyimleri ve Tahrir gibi bir meydana gece gece çıkma cüretleri nedeniyle, cinsel saldırıların asli sorumlusu ilan edilmişlerdi: “Ne işin vardı Tahrir’de?”, “Ne işin vardı Gezi’de?”
Her ikisi de önemli ölçüde birer kadın isyanı olan Tahrir’den ve Haziran’dan sonra, kadınların ve toplumun özgürlük talebi, öncelikle kamusal alandaki “makbul olmayan” kadın bedeni üzerinden cezalandırılıp ıslah edilmek isteniyor. Şaşırdık mı, hayır! Biliyoruz ki, her baskıcı rejim kendisini kadın bedenine yönelik saldırganlık üzerinden de kurar. Hele bu rejim gerici-dinci, hele bu rejim ırkçı-militarist özelliklere sahipse, kadın bedenine, kadınların kamusal alandaki makbul varlıklarına ve özel alandaki makbul tabi olma biçimlerine dair ölçüleri ve kuralları belirlemek, kafayı bedenle, özellikle kadın bedeniyle bozmuş bir iktidarın en önemli meşgale alanlarındandır. Her rejim kendi “yurttaşını” kurarken, “erkekliği ve kadınlığı” da yeniden kurar. Bu yüzden Tayyipçiğin, salt erkekliğin mi salt gericiliğin mi ürünü olduğunu tartışmak biraz beyhude bir iştir! Tarih ve mekân dışı bir “erkeklik” mevcut olmadığı gibi, “erkek iktidarıyla” mücadele de erkekliğin güncel hegemonik biçimini belirleyen hâkim siyasal, ideolojik, sınıfsal koşullarla mücadelenin büsbütün dışında bir mücadele değildir. Bugünün hegemonik erkekliğini kuransa “Ensar’a kol kanat geren” mülk, iktidar ve servet sahibi gerici, piyasacı, faşist erkek iktidarı bloğundan ve onun “göklerden gelen bir kararla” tepemize çıkan diktatörcüğünden ibarettir.
Bu erkek iktidarı bloğunun çeşitli temsilcileri tekme atıp “mırıldanarak”; “Rabbimizin kadına verdiği en önemli özellik anneliktir” diye sayıklayıp, “Emine, peki de, eşine itaat et rahat et” buyurarak, nasıl sermayenin sınırsız yağma hakkını “kalkınma” söylemiyle meşrulaştırmak istiyorlarsa, erkekliğin sınırsız “tecavüz, saldırı, hâkimiyet hakkını” da kendi makbul-namuslu kadın söylemleriyle meşrulaştırmak istiyorlar. Diktatörlüğün erkek iktidarı, kendi makbul kadın tanımına uyduramadığı bütün kadınları “hem siyasal düşmanı hem de fahişe” ilan ederek kendisine karşı kutuplaştırırken, aslında yeni bir kadın siyasallaşmasının; tüm toplumsal muhalefetin yenilenmesinin de önünü açacak yeni bir kitlesel kadın hareketinin toprağını çapalıyor.
Bu yeni kitlesel kadın siyasallaşması şimdi #ŞortunuGiySokağaÇık diyen, #İtaatYokİsyanVar diyen; o halde de bu halde de sokakları, kamusal alanları terk etmeyen; ne özel ne de kamusal alanda itaat etmek isteyen; kadınların yüzlerce yıllık mücadele içinde elde ettikleri özgürlük bilincini ve bilgisini deli saçması, akıl ve bilim-dışı dinci, otoriter, erkekçi zırvalıklara kurban etme niyeti olmayan binlerce kadının dinmek bilmez isyanında ve öfkesinde beden buluyor.
Ve gerici, faşist, kadın düşmanı erkek iktidarına karşı eylemiyle, fikriyle; mor iğneden mor şemsiyeye mücadele simgeleriyle kolektif bir kadın mücadelesi çizgisi olarak “öz-savunma”, salt kadın bedenini savunmanın ötesinde bir anlam ifade ediyor. Özgürlük, eşitlik, laiklik talebi, öncelikle bir kadın bedeni suretinde yeniden doğuyor.
Tekmecisine, mırıltıcısına, diktatörcüğüne, Tayyipçiğine, erkeğine, erkekçiğine, alayına “Peki” diyoruz.
Peki, “O halde, isyan!”
*Yazı ilk olarak Halkın Sesi gazetesi 268. sayı Mor Pusula sayfasında yayımlanmıştır.
**Hoda Salah, Kahire Üniversitesi, öğretim üyesi (Amargi Dergi, 2013)
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.