Madam sadece kadın olmak değil Ermeni olmak, Yahudi olmak Rum olmak demekti… Dönüp dolaşıp aynı yere geliyor görünse de ne yer aynı ne ben ne de sen aynıydın… Resmi olarak “PKK’nın atığı YPG” dediğinizin, halklarla hep beraber kurduğu Rojava vardı artık mesela… Tarihin tekerrür ettiğini zannediyordun ama tekerrür sadece insanların uydurduğu bir şeydi. İstediği olmayınca […]
Madam sadece kadın olmak değil Ermeni olmak, Yahudi olmak Rum olmak demekti…
Dönüp dolaşıp aynı yere geliyor görünse de ne yer aynı ne ben ne de sen aynıydın…
Resmi olarak “PKK’nın atığı YPG” dediğinizin, halklarla hep beraber kurduğu Rojava vardı artık mesela…
Tarihin tekerrür ettiğini zannediyordun ama tekerrür sadece insanların uydurduğu bir şeydi. İstediği olmayınca tekerrür derdi insan…
Musul’dan bahsediyordu.
Musul’da ecdadımızın izleri var o yüzden kendi kaderine bırakamayız, diyordu…
Emperyalist güçlere “neden oradasın” diyemeyenler bize diyor da diyordu…
Tarih tekerrür etmezdi.
O Musul’da izlerimiz var derken Konya’nın göbeğinde Roma’nın izleri çıkıyordu en derinden…
Gözyaşı şişeleri…
Tarih devrimcilerin emperyalistlere “defol” demesiyle doluydu ama insan tarihi kendinden ibaret sanınca tekerrür eder sanıyordu işte… Oysa kendi de bilirdi insanın ve mesela “Irak’ta İşgale Hayır Koordinasyonu”nun içinde 40’a yakın devrimci kurumun arasında bir de İslamcı grup vardı. O İslamcı grup ne yapar ne der şimdilerde kendi bilir.
Devrimcilerse sözünü hala söyler Filistin için olduğu gibi.
Onlar birine değil kendi vicdanına sorar ve öyle gidenlerdir Filistin’e, Deniz Gezmiş’ten, Che Guevara’dan bu yana…
Devam ediyordu “Adam gibi ölmek var, madam gibi ölmek var…”
Adam kimdi bilmiyorduk ama Madam’ı hepimiz biliyorduk.
Adamlık tartışmalıydı bu memlekette ve dahi çocukların kakasında aranırdı nihayet adamlık…
Ama Madam sadece kadın olmak değil Ermeni olmak, Yahudi olmak Rum olmak demekti…
…
Musul’da bizden izler var diyor ama dilimize ve dansımıza ve kültürümüze içkinleşmiş Arap, Kürt halklarının bizdeki derin izlerini söylemiyordu.
Söylemiyordu ki ne sarı ne kırmızı ne de yeşil bir renk değildi onun için…
Ona göre Musul’da olmayınca Ortadoğu halklarının pek sevdiği renklerden geriye bir tek IŞİD’in rengi kalırdı haliyle. Ki zaten kendi Dışişleri ve Başbakanı da vaktiyle Türkmenleri dahi “Şii Türkmenler” diyerek ayırarak bölmüş ve dağıtmamış mıydı?
Trafik lambalarından renkleri çıkararak hayatın içinden de çıkarabileceğini sanıyordu…
…
O, Musul’da izlerimiz var derken tüm Türkiye Şırnak’ta, Nusaybin’de terk etmediği topraklarında, çadırlarda kışa girmeye hazırlanan insaların ayak izleriyle doluydu. Dağlar ve dereler…
….
“İzimiz var” diyordu ama karda yürüyüp iz bırakan Kürtleri Türk ilan etti edecekti…
Tarih tekerrür mü ediyordu ki çocukluğumdan beri duyduğum “Birkaç eşkiya” söylemine dönülüyordu yine ve yine…
Söylem dönünce gerçekte öyle döner miydi?
…
Yollar vardı da gidilebiliyor muydu bir yere….
‘İroni Cumhuriyeti’ buydu belki de. Yollar gidilemesin diye yapılırdı…
Osman Gazi köprüsü gibiydi. Üstünden geçilemesin diye yollar yapılırdı ki gerçekten de başını ilk Deli Dumrul tutmuştu.
Deli Dumrul’un anladığını bir başkası da anlar mıydı?
Anladığında kaç yaşam daha bitmiş olurdu?
Ki Deli Dumrul yaşamı anladığında ölüm çoktan yerleşmişti bu topraklara…
Onun Madam dediği buraya Nazilerden kaçarak Struma adlı gemisiyle gelmişti 1942’de.
6-7 Eylül 1955 saldırılarında da sağ kalanlar tecavüzlerle, yağmalamalarla gittirilmişti!
Onlar izi en derine bırakan halklardı bu topraklarda ve bu yüzden öldürülürlerdi.
Struma gemisi 3 ay boyunca alınmadığı bu toprakların, en derinine Karadeniz’e gömülmüştü sonunda. Sadece topraklarını değil denizini kazınca da kadim halklar çıkardı karşınıza. Ve elbette o halklarla birlikte zalimlerin kötülüğü de. 1 kişi kurtulabilmişti 800 kişiden…
İşte madam gibi ölmek buydu bu topraklarda…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.