Gültan Kışanak hep kendinde olandı ve o yüzden dönüp baktığımızdır. Ona baktığımızda kendimize bakıyoruzdur…. Dün Amed’in ortasında Feleknas Uca gibi durmak… Darbeler karşısında Gültan Kışanak gibi durmak… Ne sen ne ben ne de devlet bildi ve dahi bilebilirdi! Gezi’den 1 gün önce ”milyonlarca insan yarın sokaklara çıkacak” desen kimse inanmazdı. Sokağa çıkanların bizzat kendisi dahi […]
Gültan Kışanak hep kendinde olandı ve o yüzden dönüp baktığımızdır. Ona baktığımızda kendimize bakıyoruzdur…. Dün Amed’in ortasında Feleknas Uca gibi durmak… Darbeler karşısında Gültan Kışanak gibi durmak...
Ne sen ne ben ne de devlet bildi ve dahi bilebilirdi!
Gezi’den 1 gün önce ”milyonlarca insan yarın sokaklara çıkacak” desen kimse inanmazdı.
Sokağa çıkanların bizzat kendisi dahi bilemez ve inanamazdı.
Söyleyen ‘büyük hayalcilikle’ suçalanabilirdi.
Büyük aşkların yolculuklarla başladığını bilsek de bu şiiri çok sevsek de denirdi ki; o şiirdir, gerçek değil…
…
Tunus’ta bir seyyar satıcının Muhammed Buazizi’nin zabıta tarafından tokatlanması sonrası her şey gurur intiharıyla başladığında; Tunus da bilemedi, Zeynelabidin bin Ali de…
Tunus’ta bir seyyar satıcıya atılan tokattan daha fazlası hiç mi atılmamıştı halka!
…
Cizre’nin, Şırnak’ın bodrumlarında kaç insan katledilmişti ve bundan daha fazla neler yaşanmıştı derin sessizlikte.
Kaç defa insan çocuklarının boynuna bakır tellerden isimlerini yazardı, resmi olarak yakılınca kim oldukları bilinsin diye.
…
Kaç defa devletin bok yedirmeye çalıştığı dişlerini çektirirdi bir insan.
Salo ya da Sadom’un 120 günü kaç defa çekilirdi ve züppeler kaç defa ‘biz doğruyuz’ derdi işkence yaparken.
…
Derler ki; Birinci Dünya Savaşı, Sırp prensin vurulmasıyla başladı vs vs.
Öyle denir. Denir denmesine de demesi bedava, hakikatin söylediğiniz gibi olmasıysa halkın derin bilgeliğiyledir.
Ama söylemeliyim: o halk neden kaybettiği gün değil de bir gün öncesinde Hitler’in sarayını yıkmadı?
Biriken neydi?
Çoğunluk, kaybedeni sevmez miydi?
…
Birikenlerin taşması, küçük bir anla mı başlar?
Halkı bilen, anlayan insanlar dolan kaba, anlayamayanlarsa damlanın taştığı ana bakar.
Ve fakat halk bir kap değildir sürekli içine atacak. Ne zaman dolacağını ne kendi bilir ne sen ne de ben… Bu yüzden ”dağ gibi imparatorluktu birkaç ayın içinde nasıl da yıkıldı” diye ağzı açık bakar anlamayanlar…
O devasa imparatorluklar bir gün yıkılmasalar hayat başladığı gibi giderdi. İlk kurulan imparatorluk dururdu durduğu yerde ve yenileri asla olamazdı. İmparatorluklar sürekli yıkılıyorken ve bu kaçınılmazken ”sonsuza kadar yaşayacak” söylemleri belki de bundandır. Her şeyin bir gün yıkılacağını aslında herkes bilir. Kurumlar da, eşyalar da tıpkı insan gibidir, bir gün ölür…
O yüzden halkı ve hayatı anlayanlar sonsuza kadar yaşamaya değil, kısa da olsa nasıl ve ne için yaşayacağına karar verir…
Öyle bir yaşarsın ki hiç yıkılmazsın, ölmezsin…
İşte bugün ve hala yıkılmayanları anmamız bundandır…
…
Önceki gün Diyarbakır Büyükşehir Belediye eşbaşkanı Gültan Kışanak’ın gözaltına alınması da bundandır. 80 darbesinde onu cezalandırmak için bir köpeğin kulübesine aylarca işkenceye koyan akıl, bugün hala şehrin meydanlarında köpekleri öldürürken, Diyarbakır sadece insana değil hayvanlara da hayat verendir.
Kışanak, ”tamamlanmış”, ‘başarılı’ darbelere de direnerek bugüne gelendir, tıpkı Kürt halkı gibi. Birçok insan 12 Eylül darbesine biat ederken, elden mektuplar verirken, o ve Kürt halkı geleceğin insanının direnişini yapıyordu. Yenilmezlikleri bundandır.
Nihayet bu günler geçer. Geçer geçmesine de nasıl geçer. Mesele günler gibi senin de kendinden geçmemendir. Ki yarın kendine geldiğinde kendinde olmalısın…
Gültan Kışanak hep kendinde olandı ve o yüzden dönüp baktığımızdır. Ona baktığımızda kendimize bakıyoruzdur.
Ayı gösteren parmağın ucuna ve aya bakmak arasındaki devasa fark gibi zalimin gördüğüyse.
Her ikisi de bakmaktır ama nihayet farklı şeyler görürsün. Birinde parmağın ucunu diğerinde ya da ayın yüzünü…
Ne gördüğünse aklını da değiştirir…
Biri köpek kulübesinde işkence ederek insanları kendinden vazgeçirmeyi, diğeri ise her yerde ve her anda kendinde olmayı görür.
…
Halkın sessizliğini, hiç taşmayacak zannetmek yaşamı durağanlaştırmaya çalışanlara hastır. O sabrı yeryüzünün en gelişmiş silahlarıyla susturabileceğini zannetmekse zavallılık. Sessizlik zannedildiği gibi her zaman onaylamaktan değil taşmak için biriktirmekten geliyor olabilir.
Sessizlik, çığlık olduğu için kavramsallaşmıştır. Çığlık olmasa sessizlik de olmazdı. Çığlık vardır ve çoğu zaman sessizliği her şey zanneden yıkılmışlarla doludur hayat.
Halk bilir, dolmadan hiçbir kap taşmaz ama bir yandan da halk kap olmadığını da bilir. Zalim de bunu bilir zannetme. Zalim bildiğini unutmasa zalim olamaz zaten…
Çünkü bilmek anlamaktır…
Dün Amed’in ortasında Feleknas Uca gibi durmak, anladığını yapmaktır.
Çünkü Gültan Kışanak gibi durmak, kendinde durmaktır.
Bu ülke kendinden geçmeyenlerin geleceğidir…
Gültan Kışanak’ı bilmek, kendini bilmektir.
Kadınları aşağılamak için “madam gibi değil adam gibi ölünür” diyen adamların iktidarında Gültan Kışanak gibi Feleknas Uca gibi durmaktır mesele.
Mesele onlar gibi hayat vermektir, ‘adamlar’ gibi hayat almak değil…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.