İşçi örgütlerindeki sayısal dağılıma bakarsak karşımıza çıkan tablo, iktidarın istemediği sendikaların büyük ölçüde örgütlenemediği, dolayısıyla işvereni olan devlete karşı mücadele edemediği ve kazanım sağlayamadığıdır Kamuda KHK’ler ile büyük bir tasfiye gerçekleştiğini hep birlikte görüyoruz. Bu tasfiye 15 Temmuz Darbe Girişimi ile başlatıldı. En alt düzeydeki memurlar, sıradan öğretmenler, kamu çalışanları FETÖ/ PDY yapılanmasına destek olmaktan […]
İşçi örgütlerindeki sayısal dağılıma bakarsak karşımıza çıkan tablo, iktidarın istemediği sendikaların büyük ölçüde örgütlenemediği, dolayısıyla işvereni olan devlete karşı mücadele edemediği ve kazanım sağlayamadığıdır
Kamuda KHK’ler ile büyük bir tasfiye gerçekleştiğini hep birlikte görüyoruz. Bu tasfiye 15 Temmuz Darbe Girişimi ile başlatıldı. En alt düzeydeki memurlar, sıradan öğretmenler, kamu çalışanları FETÖ/ PDY yapılanmasına destek olmaktan önce açığa alındı, sonra da ihraç edildi. Hâlbuki kamunun başında bu örgütle içli dışlı olan ve bunu açıkça “ ne istediler de vermedik” diye ilan eden ve basit anlamda tasfiye edilen bu insanların kamuda istihdamını sağlayan Bakanlar, Başbakanlar, Cumhurbaşkanları vardı ve halen de varlar. Onları “Allah affedecek.” Tasfiye edilenlerin muhtemelen hukuku da Allah’ı ayrı! Allah affetse bile iktidar affetmeyecek. “Kandırılanlar” diğer kandırılanların kandırıldıklarına da inanmıyor, iktidara bağlı olan hukuk da öyle.
70 bin civarında kamu çalışanının tasfiye edildiği söylenmekte. Sayılara ilişkin netlik olmadığı gibi içinde bulunulan her an/şimdi ve bundan sonra da tasfiyelerin devam etmeyeceğinin garantisi yok. Bu tasfiye edilen insanların çoğunun iş kollarındaki sendikalara üye olduğunu biliyoruz. Hatta eğitim iş kolunda örgütlü olan AKTİF EĞİTİM SEN’in ve dolayısıyla bağlı oldukları konfederasyonu CİHAN SEN’in tüm üyeleri ( bunların içinde AKTİF EĞİTİM SEN’den ayrılmış ve başka sendikalara geçmiş olanlar da var) görevden alınmış ve ihraç edilmiştir. Şimdi sıranın KESK’te ve ona bağlı en güçlü örgüt olan EĞİTİM SEN’de olduğunu da hep birlikte görüyoruz. Buradaki tasfiyeler daha da devam edeceğe benziyor.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın 2016 Temmuz ayı istatistiğine göre toplam 13.038.351 işçiden sendikalı olanların sayısı 1.499.870 kişidir. Oransal olarak % 11,50. Bu oran düşük olarak görülse de asıl sorulması gereken soru şu: İşkollarında örgütlü olan işçilerin sendikalara göre dağılımı nedir? Yani işçiler hangi sendikalarda örgütlenmeyi tercih etmişler?
İşçi sendikalarına baktığımızda karşımıza üç örgüt çıkıyor: TÜRK İŞ, HAK İŞ, DİSK …
TÜRK İŞ eskiden beri milliyetçi, muhafazakâr ve sağ iktidarlara hep yakın oldu. Birkaç sosyal demokrat genel başkanı varmış gibi görünse de üyelerinin ve şube başkanlarının genel politik özellikleri milliyetçi, muhafazakâr kısaca sağ. AKP iktidarı döneminde de neredeyse tüm yönetim organlarında iktidar yandaşlarının yer aldığını görmekteyiz. Ancak iktidar yandaşları, sahipleri bununla da yetinmemiş; TÜRK İŞ’e operasyon çekmiş ona bağlı LİMAN İŞ’in genel kurul kararıyla HAK İŞ’e geçmesini sağlamışlardır.
TÜRK İŞ’in alternatifi gibi gösterilen HAK İŞ’e bakarsak kuruluş aşamasından beri dinci, muhafazakâr, tam anlamıyla Sünni Müslüman; adında bile tevriye yaparak “HAK”la aslında “ALLAH”ı işaret eden işçi örgütü (!)
İşçi örgütlenmesinde elimizde kala kala sendikaya benzeyen tek bir örgüt var: o da DİSK… DİSK’in içinde de oyunlar oynandığını; DİSK’e bağlı OLEYİS’in de genel kurul kararıyla HAK İŞ’e geçtiğini biliyoruz. (OLEYİS’in geçişini sağlayan kişinin CHP’de bir dönem milletvekilliği yapan Enver Öktem olduğunu da hatırlatalım, tarihe bir kez daha not düşelim.)
İşçi örgütlerindeki sayısal dağılıma bu bilgiler üzerinden bakarsak karşımıza çıkan tablo, iktidarın istemediği sendikaların büyük ölçüde o iş kolunda örgütlenemediği, dolayasıyla işvereni olan devlete karşı mücadele edemediği ve kazanım sağlayamadığıdır. Bugün sendikalar şeklen varlar, ama genel bir sendika tanımına baktığımızda -isterseniz vikipedi’ye bakalım- bu tanımdan ne kadar uzak olduklarını, neredeyse tarihin bilinmez bir döneminde kaldıklarını hayret ve şaşkınlıkla fark edebiliriz.
Kaldığımız yere dönersek kimi iş kollarına bakarak tabloyu ortaya koyabiliriz. Çarpıcı olan tablo şu:
Bu tablodan sonra işçi sendikaları için şu soruları sormakta yarar var: iş kollarında gösterilen üye sayıları bile gerçek değilken bu anlamda devletten kayıtların bile doğru tutulmasını isteyemeyen, kayıtlar için baskı oluşturamayan, kendisi de kamu kurumlarında örgütlenmiş bu sendikaların işvereni olan devlet-iktidarla mücadele etmesi beklenebilir mi?
DİSK dışında işçi sendikalarının taleplerinin evrensel ölçütlere uygun olduğunu söyleyebilir miyiz? İşçilerin çalışma koşulları, iş yerlerinin fiziki ve insani olup olmadığı, çalışanların sağlık güvenceleri konusunda bile talepte bulunamayan ve bunları hayata geçiremeyen sendikaların iş güvenliğini sağlama, işçilerin ekonomik refahlarını yükseltmek diye bir derdi olabilir mi?
Yazının başına dönersek kamudaki tasfiyeler konusunda bu sendikaların bir açıklama yaptıkların henüz tanık olamadık. İnsani düzeyde bile ne oluyor diye sorgulayamayan internet açılış sayfasına 15 Temmuz’un arkasına saklanarak “Her Türlü Darbe Girişiminin Karşısındayız” diye tüm bu tasfiyeleri geçiştiren bir yaklaşım emekçiler arasında örgütlenebilir ve emeğin, emekçinin hakkını savunabilir mi?
İnsanlar suç işlerlerse cezalandırılırlar. Cezalandırmayı da hukukla gerçekleştirirsiniz. Evrensel hukukta olduğu gibi bizim hukukumuzda da “suçun şahsiliği” ilkesi var. Kamudan tasfiye edilen bu insanların çocuklarının, eşlerinin, bunlara muhtaç olan ebeveynlerinin ne günahı var? İşte sendikalar bu insani duruma bile yeterince ses çıkaramaz ve sessiz kalırsa eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu da parlar böyle. Muhalif olan herkese de günlerini göstereceklerini haykırır.
İşçi sendikalarında durum buyken kamu emekçilerinde durum nedir? Kamu iş kolundaki sendikaların örgütlülükleri ve tasfiyenin kamu iş kollarında olduğu dikkate alındığında onların tavırları daha yürek parçalayıcı. Ama o da diğer bir yazının konusu olsun.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.