Seyredilecek değil, müdahale edilecek bir dönem. O nedenle gün sadece muhalefet etme değil; ülkenin eşitlik, özgürlük, barış, kardeşlik, laiklik ve demokrasi temelinde yeniden inşası için mücadele etme günü İktidarı boyunca her krizi kendi iktidarı için fırsata çevirme yeteneğinde olan Saray, daha ilk günden “Allah’ın lütfu” olarak ilan ettiği 15 Temmuz askeri darbe girişiminin ardından bu […]
Askeriyede, yargı ve emniyet başta olmak üzere kamuda tasfiye operasyonları başlattı. OHAL ilanı ile Meclis’i by-pass edip bir gecede çıkardıkları kanun hükmünde kararnameler ile önceden yapmak isteyip yapamadığı düzenlemeleri hızla yaşama geçirdi. TSK’nin yönetim yapısı değiştirilerek kuvvet komutanlıkları Savunma Bakanı’na, Jandarma Genel Komutanlığı İçişleri Bakanlığı’na bağlandı. Genelkurmay Başkanlığı’nın ise küçük bir Anayasa değişikliği ile bizzat cumhurbaşkanına bağlanması planlanıyor. GATA ve tüm askeri hastaneler Sağlık Bakanlığı’na devredildi. Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı Milli Savunma Üniversitesi kuruldu. Askeri liseler kapatıldı. Milli Savunma Üniversitesi’ne bağlanan Harp Okulları’na artık imam hatip mezunları da girebilecek.
Kendi iktidarının parçalanmış olması ve güvensizliği nedeniyle yıllarca “milli iradenin tecellisi” diyerek sandıktan sağladığı onayı bu sefer sokakta seferber ettiği kitleden almaya dönük adımlar attı. En büyük başarısı da bu oldu. Üç hafta içinde yarattığı kitle mobilizasyonu ile şimdilik kendi saflarında yeniden bir hegemonya kurdu ve kendi ardında saflaşma yarattı. Ancak bu saflaşma bizzat Tayyip Erdoğan arkasında saflaşma… Zaten kendisi de daha ilk günlerde bunu açıkça ifade etti: “Darbeye karşı, hükümetini seçen yüzde 52’lik kitle sokağa döküldü.” Kim bu yüzde 52? AKP’ye değil, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendisine oy verenler… Artık ortak dava yok. Ortak çıkar yok. Sadece “İmame koparsa tespih dağılır” diyen Erdoğan var!
Süreci Yenikapı mitingiyle taçlandırdı. Üç haftadır her türlü devlet imkanını seferber ederek yarattığı kitle mobilizasyonunun yeterli olmadığını bildiğinden Kılıçdaroğlu’nu mitinge getirmek için çok uğraştı. Yenikapı’daki büyük başarısı kalabalıktan çok Kılıçdaroğlu’nun varlığıydı. Bir türlü ikna edemediği emperyalist merkezlere ve değerli yalnızlığından bir türlü kurtulamadığı dışarıya “Alternatifsizim, millet arkamda, ana muhalefet bile arkamda” mesajı verdi. İçeride ise “uzlaşma-mutabakat” adı altında mehter marşları ve dualar eşliğinde ilan ettiği Siyasal İslam ve Türk milliyetçiliği kırması fotoğrafa CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nu da ortak etti.
Bir de unvanlarına yeni unvanlar ekledi: “Dünya mazlumlarının gür sesi, Anadolu’nun yiğit evladı, milletin lideri, başkomutan”; Genelkurmay Başkanı’nın ağzından “Her yönüyle milli ve yerli olan yüksek siyasi liderlik, darbeyi engelleyen güçlü lider!” dedirtti. Ama aynı zamanda Gülen tarafından yıllarca “kandırılan (!)” lider.
Öfkesi o kadar büyük ki; sağ kitleye Yenikapı’dan mesaj verdi; “Egemenlik kayıtsız şartsız milletin olduğuna göre, sizden gelen talep idam olduğuna göre, parlamentoda grubu olan genel başkanlar burada. Meclis karar alsın ben kayıtsız şartsız onaylarım…”1 İdam cezasının olduğu bir ülkeye Fethullah Gülen’in iade edilmeyeceği açık değil mi? Demek ki Gülen’in iadesi istenmiyor. Herhangi bir yargı önüne çıktığı takdirde neler anlatacağı belli mi? Biz bilmiyoruz ama suç ortakları biliyor tabi… Birlikte yürüdünüz siz bu yollarda. Beraber davrandınız devleti ele geçirmek için attığınız her bir adımda. Beraber kazandınız yağmada talanda… Şimdi düştükleri iktidar kavgasında tüm suçlar FETÖ üzerine atılarak temiz bir sayfa yaratılmaya çalışılıyor. Roboski/Uludere’de otuz beş kişinin katledilmesinin sorumlusu FETÖ. Hrant Dink’in katledilmesi ise FETÖ darbe girişiminin ilk eylemiydi. 10 yıl sonra Trabzon Eski İl Jandarma Alay Komutanı Albay Ali Öz’den jandarma istihbarat görevlilerine kadar 28 asker gözaltına alındı. Bir dönemin suçlarını Cemaat’e yıkma, kendini aklama yolundan giden AKP’li kalemşorlar ise işi ifrata vardırdı: Soma Katliamı, kadın cinayetleri, iş cinayetleri de Cemaat işi… Soma Katliamı’nın sorumlularından Can Gürkan savunmasında katliamın ardında FETÖ olduğunu iddia etti, bilirkişileri, iddianameyi düzenleyen savcıları FETÖ’ye bağladı. 15 yıllık AKP iktidarının yağmacıları, hırsızları, sömürücüleri, işçi kanından beslenenler sıraya girdiler: “Biz yapmadık FETÖ yaptı.”
Asıl suçlular hesap vermeden yeni dönem örgütlenemez. Suç yeniden örgütlenir.
Yenikapı, bugüne kadar yaptıklarının devam edeceğini gösteriyor! Yenikapı’da “yeni” olan bir şey yok. Hilafet bayrağı, Osmanlı sancağı, idam sehpası… Eski dönemin suçluları; Tansu Çiller… Kendi döneminin suçluları; Egemen Bağış… Genelkurmay Başkanı ile fotoğraf veren İsmailağa Cemaati başta olmak üzere cemaatler, tarikatlar…
Erdoğan bildiğimiz Erdoğan. Oyunun kurallarını ben belirlerim. “Mutabakatsa benim kulvarımda mutabakat. Ya bendensin ya düşman” siyasetine devam… “Saflar net, bir tarafta Türkiye devleti vardır, diğer tarafta etnik, dini istismar, ideolojik sapkınlık içinde olan terör örgütleri vardır… Onların arkasındaki karanlık güçler vardır… Bugün devletinden, milletinden, haktan ve hakikatten yana olan herkes bugün burada, Yenikapı’dadır” diyor.
Doğru söylüyor, saflar net. Bir tarafta eşitlik, özgürlük, laiklik, barış, adalet, demokrasi isteyenler var. Diğer tarafta hırsızlıklarını, katilliklerini, savaş suçlarını örtmek isteyenler, şeriat-cihat çağrıları yapanlar. Bir de safını karıştıran, Taksim ve Gündoğdu meydanlarından yükselen laiklik ve demokrasi sesine kulaklarını tıkayıp Erdoğan’ın mutabakatından medet uman, en güçsüz olduğu dönemde Erdoğan’ın projesine su taşıyan “saf”lar ya da “saf” durumuna düşürülenler var.
Yaptıkları yapacaklarının teminatıdır. Binali Yıldırım’ın Yenikapı’da “Bu birlikteliği hiçbir zaman bozmayacağız” sözünün “Çözüm sürecini bitiren taraf biz olmayacağız” sözünden farkı var mı? Kendileri için işleri yoluna girene kadar “mutabakat-uzlaşma”, sonra nasıl olsa suyun başını tutan kazanır, bozan her zaman karşı taraf olur.
Darbe girişiminden sonra yapılan tasfiyelerin yerine Milli Eğitim Bakanlığı 15 bin öğretmen alacağını açıkladı. Ancak bu öğretmenler birincisi sözleşmeli olarak alınacak, ikincisi KPSS’den 50 puan almış olmaları yeterli olacak. Çünkü asıl kimin öğretmen olarak alınacağına “mülakat” yapan heyet karar verecek. Solcular ve Aleviler zaten yargıya, askeriyeye alınmıyordu. Bu demek ki artık öğretmenlik de yapamayacaklar. Yenikapı mitingine gitme kararını açıklarken “Bu ülkede uzlaşma kültürünün gelişmesinde öncülük yapmalıyız” diyen Kılıçdaroğlu Milli Eğitim Bakanlığı’nın kendisine verilmesini, “mülakat heyeti”nin CHP tarafından belirlenmesini istesin bakalım verecekler mi?
“Mutabakat”ın ve “uzlaşma kültürü”nün somut karşılığı ne?
Erdoğan Gezi Parkı’na Topçu Kışlası yapmaktan vazgeçtiğini mi açıkladı?
Anayasa dayatması yapmayacağını, başkanlık sisteminden vazgeçtiğini mi açıkladı?
“Kadınları ikinci sınıf vatandaş haline getiren cinsiyetçi-gerici, kadın düşmanı politikalardan vazgeçiyorum. Kabul ediyorum kadın erkek eşittir” mi dedi?
“Cemaat yurtlarını, okulları kapatmak yetmez, tüm tarikat yurtlarını, sübyan mekteplerini, imam hatip okullarını kapatıyorum, kamusal, laik, bilimsel eğitime geçiyorum” mu dedi?
Alevilerin eşit yurttaşlık hakkını kabul mu etti?
Ya siyasal temsilcileri tutuklanan, milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılan, belediyelerine el konulmak istenen, evlerine, kentlerine bomba yağdırılan, yıllardır sürdürülen savaşın en vahşi şekli yaşatılan Kürt halkı? Diyecek bir şeyi var mı?
Devlet yok, ordu yok, yargı yok, hukuk yok, güven yok, riyakarlık, çürümüşlük çok. Sömürge tipi faşizmin kontrgerilla temeli dağıldı, parçalandı ve bunu tahkim etme, düzenleme süreci var. Bu süreçte Erdoğan’ın Siyasal İslam ve Türk milliyetçiliğinin üzerine basarak diktatörlük kurma ısrarı ise krizi “mutabakat” ile çözmeyecek, daha da derinleştirecek.
Seyredilecek değil, müdahale edilecek bir dönem. O nedenle gün sadece muhalefet etme değil; ülkenin eşitlik, özgürlük, barış, kardeşlik, laiklik ve demokrasi temelinde yeniden inşası için mücadele etme günü.
Ülke yeniden kurulacaksa sesi en güçlü çıkması gerekenler; tüm bu pisliklerin bulaşmadığı, emeğiyle geçinen, onuruyla yaşayanlar… Güvencesiz, sendikasız, kölece koşullarda canı pahasına çalıştırılan işçiler; erkek egemen, gerici, cinsiyetçi, kadın düşmanı politikalarla toplumsal hayattan dışlanmaya çalışılan kadınlar; piyasacı-gerici politikalarla eğitim sisteminin çökertilmesiyle geleceği çalınan gençler, gerici-mezhepçi saflaşma ile hedef haline getirilen Aleviler; evleri, mahalleleri, kentleri başlarına yıkılan Kürtler; yaşam alanları, zeytinlikleri, dereleri yağmalananlar… Yani BİZ’iz!
1) Erdoğan da biliyor ki idam geri gelmeyecek; CHP ve HDP idama onay vermeyecek ve Tayyip de onları suçlayacak.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.