Büyük resmi anlamak önemli olabilir ama aklınız varsa birkaç günlüğüne ona boşverin. Antep’teki küçük resimden, Antep’teki küçük resimlerden korkun
Büyük resmi anlamak önemli olabilir ama aklınız varsa birkaç günlüğüne ona boşverin. Antep’teki küçük resimden, Antep’teki küçük resimlerden korkun
Henüz tam olarak dağılmamış kan kokusu, itfaiyenin tazyikli suyunun temizlemeye yetmediği kanlı sokakların üstüne örtülen deterjan kokusu, duvarlarda delikler, kırık camlar, pencere korkuluklarında hala asılı duran et parçaları, kırık camların ardında görünen yüklükler, evlerden yükselen feryatlar, ona karışan Kuran sesleri, Kürtçe ağıtlar, ağlamaktan kızarmış gözler, güvensizlikle bakan gözler, kısık sesler, taziye çadırlarının altında çaresiz bakışlarla birbirini karşılayan insanlar, taziye için gelen gruplar, koşturan çocuklar…
Antep’te 20 Ağustos 2016 gecesi katliamın yaşandığı Şahinbey ilçesine bağlı Beybahçe Mahallesi’nde halk çok dolu. Çaresizlik duygusuyla karışık ağır bir acı ve öfkeyle dolan bu insanlar çok şey de biliyor. Ama uzatılan mikrofonlara ciddi ve cömert yanıtlar vermekten uzaklar.
Çünkü medyaya güvenmiyorlar. Televizyonların yaşananları nasıl aktardığının farkındalar. İMC ekibi dışındaki TV ekiplerinin üzerinde kuşkulu bakışlar geziniyor.
Devlete güvenmiyorlar. HDP’nin dışlanmasını, hangi partiden ya da inançtan olursa olsun Kürdün dışlanması olarak algılıyorlar. Taziye yerinde sohbet ettiğimiz gençlere, iktidar vekillerinin “Ölenler arasında AKP’li aileler, korucu aileleri var” şeklindeki sözlerini hatırlattığımızda, öfkeyle karışık bir gülümsemeyle “Biz ‘insanız’ diyoruz ama Kürdüz işte, HDP’li olmasak da hepimiz aynıyız onların gözünde” yanıtını veriyorlar.
Cenaze töreni sırasında müftünün HDP eşbaşkanına söz vermeyişinden şikayet ediyor birisi. Yas ilan edilmemesini ve iktidar temsilcilerinin yaşamını yitirenler için “şehit” sözcüğünü kullanmaktan kaçınmasını soruyoruz. “Allah’ın gözünde şehit onlar” yanıtını veriyorlar. Bölge halkı dindar. Bunu binaların üzerindeki PKK, YPG, Silvan vb. yazılamaların üstünü süsleyen “Mülk Allahındır” vb. yazılardan, giyim kuşam ve sohbetlerden kolayca çıkarmak mümkün.
İnsanları “Müslüman Müslüman’a bunu nasıl yapar. Bunu gavur yapmaz” diye kendi kendine söylenirken yakalıyorsunuz.
Kendi çevrelerine de güvenlerinin tam olduğu söylenemez. Bölge her anlamıyla karışık. Örgütlerin etki alanının mutlak sınırları yok. Gençlerden biri şakayla karışık “Babama bile güvenmem, belki o da IŞİD’cidir” diyor.
Katliamdan birkaç dakika öncesine kadar halay çekerken kısa süreliğine olay yerinden ayrıldığını, 7 yaşındaki bir yeğeninin kayıplar arasında olduğunu söyleyen bir başka genç, “Artık PKK da, IŞİD de, devlet de şu işe bir son versin. Birbirlerini öldüreceklerse öldürsünler, çocuklardan ne istiyorlar” diye tepkisini dile getiriyor.
Patlamanın nedenleri, bundan sonra nelerin yaşanacağı konusunda çok bilmiş analizler için henüz erken.
“Büyük resim” tartışmalarının bugün Antep’te bir mahallede yaşanan ağır gerçekliğin tartışılmasını engellemekten başka bir işlevi var mı, tartışılır. Buradaki “küçük resim” fazlasıyla ağır zaten. Devletin TRT ve Diyanet üzerinden çocuk intihar bombacılığını özendirdiği bir dönemde, bir çocuk intihar bombacısının kendini patlatmasıyla yaşamını yitiren 50 küsur kişiden 30’a yakını çocuk. Bunların bazılarının bedenleri bütünüyle parçalandığı için kimlik tespiti gecikti. 7-8 yaşlarındaki çocukları, kardeşleri, torunları, yeğenleri bugün için “kayıp” olan insanlar, kimlik tespiti sonuçlarını bekliyor.
Taziye yerindeki sohbet sırasında gözleri ağlamaktan kızarmış, sağ eli sargılı bir genç yanımıza yaklaşıyor. “Haberci misiniz?” diye soruyor. İkinci sorusu, “Bu kayıplar ne olacak?” “Yakının mı?” “Kardeşim. 7 yaşında. Abdülhamit Anlı.” “Hastaneden sonuç geldi mi?” “İki gündür hastanedeydik, daha bekliyoruz.” “Eline ne oldu?” Sinirden duvara vurmuş elini. Müzbeh önce bize veriyor kayıp kardeşinin resmini, sonra diğer habercilerin yanına gidip dolaşmasını sürdürüyor. Ardından bir başkası, kayıp çocuklardan Ahmet Kalay’ın resmini gösterip gidiyor.
Diğer gençlerle sohbetimize devam ediyoruz. “Birbirimizi sevmemiz lazım, niye bizi sevmiyorlar” diyor içlerinden biri.
Selahattin Demirtaş’ın “Taziyede yan yana olalım” diyen sözleri ve bu sözlerin ertesi günü Pervarililer Kıraathanesi’nin önüne gelerek taziye için bekleşenlere “Dağılın” anonsu geçen zırhlı polis aracı geliyor aklımıza. Öldüren IŞİD, ölen Kürt olduğu için; “IŞİD-FETÖ-PKK ittifakı” saçmalığına sarılan, “büyük resim” geyikleriyle olayın tartışılmasını engellemeye çalışan AKP’liler ve Dursun Çiçek gibi ebleh CHP’liler geliyor aklımıza.
Hakikaten niye Kürdü sevmiyorsunuz? Büyük resmi anlamak önemli olabilir ama aklınız varsa birkaç günlüğüne ona boşverin. Antep’teki küçük resimden, Antep’teki küçük resimlerden korkun.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.