Ne zamanki kapitalist sistemin paylaşım savaşları, kâr peşindeki koşusu sona erecek ya da erdirilmek zorunda kalacak, o zaman sığınmacılar sorunu da ortadan kalkmış olacaktır. Ülkemize gelen 2,5 milyon Suriyeli sığınmacının sorunları bitmiyor. Vatandaşlığa alınsınlar mı, alınmasınlar mı; TOKİ ev versin mi vermesin mi soruları yanında her gün giderek artan kin ve ırkçılık kokan olaylara da […]
Ne zamanki kapitalist sistemin paylaşım savaşları, kâr peşindeki koşusu sona erecek ya da erdirilmek zorunda kalacak, o zaman sığınmacılar sorunu da ortadan kalkmış olacaktır.
Ülkemize gelen 2,5 milyon Suriyeli sığınmacının sorunları bitmiyor. Vatandaşlığa alınsınlar mı, alınmasınlar mı; TOKİ ev versin mi vermesin mi soruları yanında her gün giderek artan kin ve ırkçılık kokan olaylara da tanık olmaktayız ve ne yazık ki ölümlerde peşinden gelmektedir. Sığınmacı sorununun bitmesi içinde savaşın sona ermesi gerek. Ama emperyalist yayılmacılık sona ermedikçe ve buna karşı halk hareketleri oluşmadıkça tüm dünya sığınmacılarla karşı karşıya gelecek. Barınmalarından beslenmelerine, çocukların eğitiminden insan kaçakçılarının ellerine düşmelerine, kaçak olarak kullanılıp ucuz emekten yararlanmayı fırsat bilen sermayeye kadar ele alınacak çok sorun var.
Birleşmiş Milletler’e göre sığınmacı (mülteci) “Irkı,dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba ait olması ve siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku yaşayan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen ya da dönmek istemeyen kişidir.” İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ise sığınma hakkını “Herkesin zulüm karşısında başka ülkelere sığınmacı ve bu ülkelerce sığınmacı işlemi görme hakkı vardır (14/1.madde)” olarak tanımlar. Göçmenler genelde ekonomik sığınmacılardır. Yurtsuzlarda sığınmacı kavramı içinde ele alınırlar. Siyasi sığınmacı hakkı genelde bireysel olarak yapılır. Burada son yıllarda giderek artış gösteren sığınmacılarla ilgili kısa bilgiler vermeye çalışacağız. İktisadi, toplumsal, hukuki boyutları da ayrıca ele almakta ve bu sayılarla bütünleştirmekte yarar vardır.
Zorla yerinden edilenler, yer değiştirenler, köklerinden koparılanlar gibi adlarla da anılan sığınmacıları birkaç açıdan ele almak olanaklı: Ülke içinde kalanlar, siyasi sığınma hakkı isteyenler, vatansızlar, sığınmacı kamplarında yaşayanlar, ülke içine dağılmış olanlar, çocuklar, kadınlar. Yollarda, denizlerde umut peşinde kaybolanlar, boğulanlar,
Bir de bunlara son yıllarda iklim değişikliği nedeniyle eklenen çevre ya da iklim sığınmacılarını eklemek gerekir. 1995 yılında sayıları 25 milyon olan çevre ve iklim sığınmacılarının sayısının 2050 yılına kadar 50 ila 250 milyon arasında artması bekleniyor.
2014 yılında sığınmacıların sayısı 16 milyon 121 bin 400. Sığınma hakkı isteyenler 3 milyon 219 bin. Ülke içinde yer değiştirenler 37 milyon 494 bin 100, yerleştirilen (kamplara) sığınmacılar 201 bin 400, ülke içinde yerleştirilenler 2 milyon 317 bin 300, vatansızlar-diğer 3 milyon 687 bin 700.
2015 yılının sonunda sığınmacıların sayısı 65,3 milyona ulaştı. Bunların yüzde 51’i ise çocuklar. Ne yazık ki savaşların ilk kurbanları çocuklar ve sonra da kadınlar. 20 Haziran 2016 yılında Birleşmiş Milletler Sığınmacılar Yüksek Komiserliğinin (BM-SYK) yayınladığı son raporu ele alalım.
15 yıl kadar istikrarlı bir dönemden sonra son 5 yılda sayıları 20 milyondan fazla artmıştır. Artışın nedeni tabii ki yeni çatışmalar ve savaşlar. Örneğin Suriye’de 2011 yılından beri süren iç savaş.
65,3 milyon sığınmacının 40,8 milyonu ülke içinde kalanlar yani sınırı aşmayanlar. Ama kamuoyu zannediyor ki savaştan kaçanların çoğu gelişmiş ülkelerin yollarında. Oysa bu tümüyle yanlış bir kanı olup, insanlar sadece savaştan biraz uzağa gidebilmektedirler ya da en yakın komşu ülkeye.
3,2 milyon kişi ise sığınma hakkı istemiş durumda ama henüz isteklerine yanıt verilmemiş. Ne kadarı bu hakka sahip olacak ve geldiği ülkede kalacaklar, bilinmiyor. Zira 2015 yılında sığınma hakkı isteyenlerin sayısı 2 milyon. Kalan 16,1 milyon ise yasaya uygun olarak tanımlanan sığınmacılar.
Sığınmacıların önemli bir bölümü yani yüzde 68’i Afrika ve Ortadoğu’dan geliyorlar. BM-SYK’nin yasal olarak tanıdığı 16,1 milyon sığınmacının yüzde 54’ü sadece üç ülkeden kaynaklanıyor: Suriye (4,9 milyon), Afganistan (2,7 milyon) ve Somali (1,1 milyon).
Peki nereye gidiyorlar, kimler karşılıyor? Aklımıza hemen gelişmiş ülkeler, Avrupa, Amerika geliyor. Oysa bu yanlış. Yazılı ve görsel basının sürekli zihnimize işlediği yazı ve görüntüler sonucu Avrupa yollarında koşanları, insan tüccarlarına teslim olarak güvensiz gemi ya da kayıklarda denizlerde telef olanları görüyoruz. Sığınmacıları ya da sığınma hakkını isteyenleri ele aldığımızda bunların daha çok komşu ya da yakındaki ülkelere sığındıklarını görüyoruz. Ülke olarak ele aldığımızda Türkiye 2,5 milyon, Pakistan 1,5 milyon, Lübnan 1 milyonun üstünde, İran yaklaşık 1 milyon, Etiyopya 750 bin, Almanya 300 bin, Fransa ve ABD 200 bin sığınmacı kabul etmiştir.
Avrupa ülkelerini sığınmacı hakkı isteyenler açısından ele aldığımızda ilk başta Almanya gelmektedir. Avrupa Birliği geçen yılki 260 bin kişinin sığınma hakkı istemesine karşın bu sayı artarak bu yıl 420 bine ulaşmıştır. 170 bin kişi Almanya’ya başvurmuştur yani toplamın yüzde 40’ı. Oysa 83 milyon Alman vatandaşı Avrupa Birliği toplam nüfusunun sadece yüzde 18’ni oluşturmaktadır. Bu arada Macaristan’da da bu sayı çok hızlı artış göstermiş ve 2014 yılında 5 bin 400 kişi bu hakkı isterken 2015 yılının ilk altı ayında bu sayı 67 bine yükselmiştir. İnsan hakları ülkesi diye gösterilen Fransa ise 2014 yılında 32 bin sığınmacı hakkı ile karşılaşırken bu sayı 2015 yılının ilk altı ayında sadece 27 bin olmuştur.
Sığınmacı hakkı isteyen ve yanıt bekleyen sığınmacıların sayısını ele aldığımızda en başta 1 milyonun üzerinde olan bir sayıyla Güney Afrika gelmektedir. Bu ülkeyi sırasıyla Almanya (400 bin), ABD (300 bin), Türkiye (200 bin), İsveç (175 bin) gelmektedir. Son üç yılda sığınmacıların yüzde 86’sı gelişmekte ya da az gelişmiş ülkeler tarafından kabul edilmektedirler. 20 yıl önce bu oran yüzde 70 idi. Burada da gelişmiş ülkeler son sıralarda yer almaktadır.
Sığınmacıların bir diğer sorunu ise ülkeye dönüp dönmemeleri. Savaş ve çatışmalar artık çok uzun sürmektedir ve kısa sürede biten savaş ya da çatışma yoktur. Buna bağlı olarak da ülkelerine geri dönenlerin sayıları giderek azalmaktadır. 1994 yılında ülkesine dönen sığınmacı sayısı 3 milyon iken 2002 yılı öncesine kadar 500 bine gerilemiş, 2002 yılında yeniden artış göstererek yaklaşık 2,5 milyona ulaşmıştır. Ama 2002’den bu yana geri dönenler giderek azalmaktadır.2014 yılında bu sayı 50 bin kadardır.
Çok boyutlu olan ve giderek karmaşıklaşarak sorunları ağırlaştıran sığınmacılar karşısında BM-SYK’nin yapacağı fazla bir şey yoktur. Elindeki olanaklarla düzenlemiş olduğu kamplarda sığınmacılara gerekli hizmeti vermeye çalışmaktadırlar.
Sığınmacı sorununun bugün yarın sona ereceği ve insanların terk ettikleri ülkelerine dönmeleri ne yazık ki bir hayal olarak görülmektedir. Umutları yollarda, kamplarda tükenmektedir ve acı, açlık içinde yaşamlarını sürdürmektedirler ve insani yardım ise BM ve birkaç sivil toplum örgütünün dışında gülünçtür. Ne zamanki kapitalist sistemin paylaşım savaşları, kâr peşindeki koşusu sona erecek ya da erdirilmek zorunda kalacak, o zaman sığınmacılar sorunu da ortadan kalkmış olacaktır. İnsanlar özgür bir ortamda, insan haklarına saygılı olarak savaş ve zulüm görmeden barış içinde yaşayacaklardır. Umut ve ütopyalar hiç bir zaman sona ermemiştir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.