Grevlerin Fransa’da gündelik yaşamdaki yakıt sıkıntıları ve çöp yığınları gibi sonuçlarına rağmen nüfusun yüzde 75’i eylemleri destekliyor ve iş yasasına karşı. Gösterilere katılım güçlü kalmaya devam ediyor
Grevlerin Fransa’da gündelik yaşamdaki yakıt sıkıntıları ve çöp yığınları gibi sonuçlarına rağmen nüfusun yüzde 75’i eylemleri destekliyor ve iş yasasına karşı. Gösterilere katılım güçlü kalmaya devam ediyor. Başbakan Valls vazgeçmeyeceğini tekrarlamayı sürdürse de, Sosyalist parlamento grubu başkanı hükümetin “tasarıyı geri çekmesi” gerektiğini bildiriyor ve Cumhurbaşkanı Hollande kararsız görünüyor. Tüm bu çelişkiler, sadece toplumsal hareketi güçlendirebilir
Fransa’da iş reformuna karşı mücadele, hoşnutsuz gençliği sendika militanlarıyla birleştirdi.
François Hollande ve Manuel Valls’in Sosyalist Parti (PS) hükümetinin şubat ayında Fransız iş yasasında “reform” yapacaklarını duyurmalarından sonra ülkenin siyasal yaşamı kitlesel protestolarla sarsıldı.
Tehlike çoktu. Öngörülen kanun tasarısı, çalışma saatlerini artırıyor, işten çıkarmaları kolaylaştırıyor ve mevcut kitlesel işsizliği şiddetlendiriyorken işçilerin pazarlık gücünü zayıflatacak ve ücretleri düşürecekti.
Geçmişte, iş yasası tasarılarına karşı protestolar çoğunlukla örgütlü emek hareketinden geliyordu. Fakat mayıs ortasında radikal bir dönemece giren mücadele daha geniş bir tabanı harekete geçirdi ve büyük bir siyasal krize yol açtı.
Nüfusun sadece yüzde 5’i, parlamentoda çoğunluğunu kaybeden Cumhurbaşkanı Hollande’dan memnundu ve geniş yankı bulan sesler hükümeti istifaya çağırıyordu. Aynı zamanda, Fransız devletinin en sağlam geleneksel kurumlarından olan polis protestoculara olan şiddetli davranışı için giderek büyüyen bir tahkikatla yüzleşmek zorunda.
Hareketin radikal dinamiğinden doğan stratejik tartışmaları anlamak için öncelikle hareketin nasıl ortaya çıktığını incelememiz gerekir.
Birçoğu geleneksel sol kanat partilerin ve sendikaların dışında hareket eden Fransa gençliği tasarıya karşı şubat ve mart ayında protestolara başladı.
Sosyal ağları güçlendirdiklerinde ve gösterileri planladıklarında sendikalar yine insanları dışlayan muazzam güçleriyle ikircikli bir tavır aldılar. Her şeye rağmen nüfusun yüzde 70’i iş yasası tasarısına karşıydı.
Eylemciler mücadeleyi derinleştirmek amacıyla, grevlerin ilk büyük günü olan 31 Mart’ta kamusal alanları işgal çağrısında bulundu. Son dönemdeki her isyan ve devrim -Tahrir, Sintagma, Maidan, Gezi- kamusal alanlarının işgalinin stratejik önemini göstermişti.
31 Mart grevleri oldukça başarılı oldu, ülke çapında 1,2 milyondan fazla göstericiyi bir araya getirdi. Birçoğu aynı gün daha sonra Nuit Debout’yü (Gece Ayakta) oluşturmak için Paris’in merkezinde Cumhuriyet Meydanı’nda toplandı.
Meydan, hızla paylaşılan öfkeyle birleşen farklı bir harekete ev sahipliği yapar hale geldi. Farklı talepler ve taktikler az ya da çok aynı anda gelişti.
Protestocular, başbakanın evinin önündeki sokakları işgal ettiler, prestijli Yedinci Bölge’ye barikatlar kurdular, tutuklu eylemcilerin acilen serbest bırakılması çağrısını yaptılar ve bir alışveriş merkezine erişimi engellediler.
Aynı eylemciler ayrıca vejetaryenlik, genel grev yöntemi, İslamofobi ve polis şiddeti üzerine tartışmalar yaptılar.
Hareket mücadelesi için, geleneksel işçi örgütlerinin dışında ikinci bir ayağı yarattı. Bu binlerce insana, iş yasası tasarısına karşı verdikleri mücadeleyi mevcut düzenin toptan eleştirisine dönüştürme olanağı sağladı.
Fakat Nuit Debout ve sendikalar arasında rekabetten ziyade tamamlayıcı bir ilişki vardı: “Nuit Debout iş yasasına karşı mücadeleye dayalıyken, mücadele Nuit Debout içerisinde cisimleşen genel isyanın dışavurumuna dayalıydı.”
Mücadele genişliyor
Nuit Debout’nün sürekli olarak protestoları canlandırmasına ve nisanda bazı önemli yürüyüşler olmasına rağmen sendikalar mayıs başına kadar grevlerin ve gösterilerin ritmini hızlandırarak küçüldü.
Sonra güçlü bir siyasi kriz ufukta belirdi: Millet Meclisi’nde iş yasası tasarısının oylama tarihi yaklaştıkça, hükümet muhtemelen parlamento çoğunluğunu oluşturması imkansız olan sosyalist milletvekillerinin önemli bir kısmının tasarının reddi için oy kullanacağını anladı.
Başbakan Valls, Fransız Anayasası’nın 49-3 maddesine başvurmaya karar verdi. Bu madde, hükümetin parlamento seçimleri olmadan mevzuatı yürürlüğe koymasına izin veriyordu.
49-3 ile kabul ettirilmeye çalışılan tasarıya karşı tek yol hükümeti alaşağı edecek olan güvenoyu yoklamasıydı. Valls, Sosyalist Parti milletvekillerinden bazıları tasarıya karşı olsa bile yönetimin gitmemesi için oy kullanmayacakları hipotezine dayanarak bir kumar oynadı ve kazandı.
Nuit Debout tarafından düzenlenen Millet Meclisi önündeki alanın iki günlük işgaline rağmen, iki güvenoyu yoklaması -biri Sol Cephe meclis grubundan, öteki Sağ’dan- çoğunluğu kazanamadı. Sonuç olarak, iş yasası kabul edildi.
Ama savaş bitmedi. Tasarının iki farklı okuması daha olabilir, ilki parlamentonun üst meclisinde ve sonra bir kez daha Millet Meclisi’nde. Bu protesto hareketine güç kazanmak için zaman verebilir.
Sendikaların savaş ilanı olarak gördükleri iş yasasına karşı verdikleri mücadelede 49-3 açılımı önemli bir andı. Birkaç gün içinde kilit sektörler -demiryolu, karayolu, deniz ve hava taşımacılığı, kimya sanayi ve diğerleri- uzatılabilecek ve bazı durumlarda süresiz olacak grevleri duyurdular ve bu 19 Mayıs’taki grev dalgasını tetikledi.
Kamyon şoförleri ve rafineri işçileri cephesel muhalefet yönünde ilk somut adımları attı. Kamyon şoförlerinin grevi malların akışını durdurdu ve rafinelerdeki grev, gaz istasyonlarının yakıt teminini sınırlandırdı. 23 Mayıs haftası boyunca, endüstriyel eylem ülkedeki tüm 8 rafineriye yayıldı.
Aynı zamanda, sendika üyeleri ve diğer eylemciler ülke genelinde akaryakıt depolarını ve stratejik yol eksenlerini kuşatarak Fransız ekonomisini durma noktasına getirdi. Paralel bir eylem olarak, Fransa’nın petrol ithalatının yüzde 40’ının yapıldığı Le Havre petrol terminali işçileri grevlere katılmaya karar verdi.
Nükleer santral işçileri de çalışmayı durdurdu, belirli devlet binaları ve yerel MEDEF merkezinin (ülkedeki en büyük patron lobisi ve iş yasasının bir numaralı savunucusu) elektriği kesildi. Aynı zamanda, Paris bölgesindeki bir milyondan fazla insan için elektrik fiyatını düşürdüler.
30 Mayıs haftasında, hareket daha da yoğunlaştı ve şimdi geri dönüşüm ve hava taşımacılığı işçilerini de kapsadı. İkinci grev Avrupa Futbol Şampiyonası’nın başlangıcını tehdit etti.
Bu yaygın grevler bağlamında gösterilerin kompozisyonu değişti. 19 ve 26 Mayıs’ta, 300 bin kişi sokağa çıktı.
Hem Ulusal Öğrenci Koordinasyonu (CNE) -genç protestolara öncülük eden tüm üniversitelerden öğrencileri temsil eden taban örgütlenmesi yapısı- hem de otonomistler katılımcıları mobilize etmede başarılı oldular, ezici çoğunlukları işçileri grevlere örgütlediler.
Hareketi suçlu ilan etme
Göstericilerin gittikçe artan sayısı önemliydi çünkü hükümet insanları protestodan caydırmak için bir dizi baskı aracını kullandı.
Kasım 2015’te, Fransız hükümeti, Paris saldırılarından içerisinde zalim tedbirleri barındıran bir olağanüstü hal uygulamak için yararlandı, yürütme organının lehine hukuki organı zayıflattı.
Daha somut bir ifadeyle, bu, iki yönlü bir dinamik üretiyor: Bir yandan devletin siyasal sorunları güvenlik sorunlarına dönüştürmesini sağlıyor ve öte yandan polisi fiziksel şiddet kullanmaya teşvik ediyor. Yürütme yetkilerinin genişletilmesi artan polis dokunulmazlığıyla el ele gidiyor.
Mücadelenin başında, polis provokasyonları, durgun-kırılgan protestoları durdurmak için özellikle gençliği hedef aldı. Ağır baskıları meşrulaştırmak amacıyla okul blokajlarında ve gençlik gösterilerinde olay çıkarmaya çalıştılar.
En gözde yöntemleri polis kordonu ile çevirmeydi: Polisler, hareket etmelerini engellemek için göstericilerin etrafında keyfi olarak bir insan bariyeri oluşturuyordu. Polis göstericilere genellikle gaz sıkıyor veya gerilimi hızla tırmandırmak için sözüm ona öldürücü olmayan el bombası atıyor.
İki polis sendikası hükümetin gençleri gözden düşürmek için onlara emirler yağdırdığını alenen belitti, fakat yönetim şiddetin yegane sorumlusu değildi. Bazı polis birimleri göstericileri mağlup ve tahrip etmek için ortamdan faydalandı.
Geçtiğimiz toplumsal hareketlerin aksine, herkes artık akıllı bir telefon ile donatılmıştı ve polis vahşetinin fotoğrafları ve videoları internete hızla yayıldı.
Şiddetin tırmanması, bazı göstericilerin kapitalizmin bankalar gibi bazı temel birimlerine saldırma ve bazen polise karşı direnme kararı ile çakıştı. İlginçtir ki, çoğu kişi bu yöntemlere karşı görünmüyor.
Yine, hükümet ve ticari medya, polis şiddetini depolitize etmeye çalıştı ve onurlu, barış yanlısı göstericiler ve sorumsuz, yıkıcı göstericiler arasında bir ayrım yaratmaya çalıştı.
Bunu yaparken, hareket için tuzak kuruyorlardı: Güç kullanmak isteyenleri protestocuların geri kalanından ayırmak neredeyse imkansızdı. Yani, eğer (örneğin) sendikalar hareketin şiddet uygulayan kesimi ile dayanışmayı reddeden resmi bir deklarasyon yayımlasaydı bu bir bütün olarak mücadeleyi zayıflatacaktı.
Bunun farkında olan sendikalar şiddet eylemlerini kınamayı reddettiler ve CNE’nin sözcüsü hareketin yöntemde ayrıştığını fakat emek yasasının çekilmesi hedefi etrafında birleştiğini belitti.
Bu bağlamda, Nuit Debout, CNTE’yle aynı tavrı benimsemelerine kılavuzluk eden siyasal şiddetle ilgili bir tartışma günü düzenlendi. Bu tartışmalar aynı zamanda ekonomik mücadeleleri ırkçılık karşıtı mücadelelerle ilişkilendirerek devlet ırkçılığı ve polis şiddetine karşı mücadele eden birleşmiş grupları kendi safında desteklemelerine olanak sağlıyordu.
Ancak, bu tartışmalar sırasında, bazı otonomistler bütün toplumsal hareketi tehlikeye atabilecek bir durumu tetikledi. Bazı protestocuların aynı zamanda sendikaların güvenlik ekiplerine karşı çarpıştığına dikkat çekerek Nuit Debout’nün baskıcı eylemler eleştirisini zayıflatmaya karar verdiler.
Fransız sendikalarının gösterilerin sorunsuz işlemesini sağlamak için görevlendirdikleri sendika üyelerinden oluşan ekipler var. Mayıs ortasında, Paris Emniyet Müdürlüğü bir eylemden bir gün önce, bazı göstericileri yakalamak için işçi güvenlik ekiplerinin polisle işbirliği yapacağını belirten bir bildiri yayınladı. Bu otonomistlerin eylemde olduğuna dair açık bir göndermeydi.
Bildiri bariz bir polis manipülasyonuydu ve sendikalar acil olarak takip eden iki gösteri sırasında patlak veren otonomistler ve sendikalar arasındaki çatışmalardan uzak durulması açıklamasında bulundu. Sadece nispeten küçük, militan bir sendika olan Solidaires böyle yaptı.
Bununla birlikte, otonomistlerin sendikalara olan saldırısı onları savunulmaz bir durum içine yerleştirdi. Onlar iki cephede bir savaş veriyordu: Polis ve sendikalar. Diğer bir deyişle, otonomistler Daniel Bensaid’in “eylem birliği ve yayılma arasındaki diyalektik” olarak tariflediğini kırdı.
Sendikalarıyla gösterilere katılan ve grev yapan örgütlü işçilerin eylemlerinden el etek çektiler ve yalnız kendi çabalarıyla yeni bir işçi hareketinin yeniden yaratılabileceğine inandılar.
İki paralel unsur sendikalar ve otonomistler arasında göreceli bir barışın yeniden kurulmasını sağladı.
İlk olarak, bazı emniyet birimleri -prefektür, tüm ülke çapında Fransız devletini temsil eden emniyet organı- yaklaşık 20 eylemcinin ve gazetecinin protestolara katılmasını yasakladı. Ardından, hükümet göstericilere karşı “anti-terörist” önlemler uygulamaya başladı.
Bu vakaların çoğunda, idari mahkemeler protestocuların haklarının bariz bir şekilde ihlal edilmesini hükümsüz kıldı. Ama Rennes’te, bir orkestra şefi eylemlerden birkaç hafta için men edildi.
Metro erişimini ücretsiz yapmaya dair bir eylem planlamaya çalışan aynı şehirden farklı eylemciler şimdi “suçu bir dernek” kurmakla suçlanıyor. Bu iddia doğrudan “terörle mücadele”ye mahsus olarak ayrılmış olan yasal tedbirlerden kaynaklanıyor.
Eylemciler, devlet baskısıyla bir yanda polis vahşeti öte yanda sert yasal misilleme olmak üzere iki biçimde karşı karşıya.
Emniyet güçleri tarafından başlatılan ve herhangi bir göstericiyi etkileyecek olan saldırganlık, toplumsal hareketin farklı kesimlerine ortaklıklarını hatırlattı ve daha sonra başlatılan güçlü bir grev dalgasına katkıda bulundu.
Beklenildiği gibi, bu militanlık, otonomist hareketi ve onlarla işbirliği yapan çok sayıda genci, örgütsüz eylemcileri memnun etti.
Tabandan gelen güç
Grevlerin Fransa’da gündelik yaşamdaki yakıt sıkıntıları ve çöp yığınları gibi sonuçlarına rağmen nüfusun yüzde 75’i eylemleri destekliyor ve iş yasasına karşı. Gösterilere katılım güçlü kalmaya devam ediyor.
Başbakan Valls vazgeçmeyeceğini tekrarlamayı sürdürse de, Sosyalist parlamento grubu başkanı hükümetin “tasarıyı geri çekmesi” gerektiğini bildiriyor ve Cumhurbaşkanı Hollande kararsız görünüyor.
Tüm bu çelişkiler, sadece toplumsal hareketi güçlendirebilir. Sendikaların 49-3’e olan tepkisi gençlik tarafından başlatılan bir siyasal krizi ve hükümet krizini hızlandırdı.
Nitekim, yönetim gücün büyük miktarda işçilerin ellerinde olduğunu fark etmiş görünüyor: Grevler hükümetin krizini yaygınlaştırdı ve sendikalar gösterilerin büyümesini sağladı.
Böyle olunca da, mevcut toplumsal hareket Görünmez Komite’nin tezlerini akla getiriyor. Dostlarımıza ve Yaklaşan İsyan kitapları Fransız radikal literatüründe en çok satılan kitaplar arasında yer alan bu grup, bir grup otonomist harekete ilham veriyor.
“Gücün şimdi altyapılarda bulunduğunu” iddia ederek meta dolaşımının eksenlerini engellemeye dayalı bir strateji güdüyor ve meta üretimini durdurma gücünü yok sayıyorlar.
Ama Fransa’da mevcut durum hükümet için grev kırmanın -rutin olarak yaptıkları- bir yakıt deposu veya kavşak blokajını kırmaktan çok daha karmaşık olduğunu gösteriyor.
Tabii ki, blokajlar ve sokak isyanları Hollande üzerindeki baskıyı artırmada önemli bir rol oynamakta, ancak hareketin başarısı işyerinde hoşnutsuzluğu dillendirme ve seferber etme yeteneği ile tespit edilecektir.
[Jacobinmag’deki İngilizce orijinalinden Diyar Saraçoğlu tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.