Demokrasi ve değerlerinin taşıdığı düşünce özellikle bilim ve teknolojinin gelişmesine göre sürekli yeniden icat edilmelidir
Demokrasi ve değerlerinin taşıdığı düşünce özellikle bilim ve teknolojinin gelişmesine göre sürekli yeniden icat edilmelidir. Demokratik davranış biçimlerimizin ve cumhuriyetçi değerlerimizin bilim, teknoloji ve toplum arasındaki ilişkilere bağlı değişikliklere zorlukla uyum sağladığını söylemek zorundayız
Paris IV Sorbonne Üniversitesi’nden Felesefe profesörü Jean Michel Besnier, Rennes Üniversitesi’nden İletişim Bilimleri profesörü Pierre Musso ve Bilim ve Teknoloji için İncelemeler Enstitüsü (BTİE) Müdürü Marie Françoise Chevalier Le Guyader ile söyleşi. BTİE’nin 10.yılı nedeniyle büyük bir sempozyum düzenlendi ve birçok özel ve kamu araştırmacısını bir araya getirdi. Konu: “Toplumda Bilim: Ütopyaları paylaşmak? Sürekli yeniden inşa”. Amaçlar: Daha adil, yurttaş ve demokratik bir toplumun hizmetinde yeni teknolojileri ve temel araştırmayı nasıl bir araya getirebiliriz? Fransa tutkuları derecesinde bir politika yürütüyor mu?
Toplumda, teknolojik yeniliklerin hızıyla düşüncelerin, temsiliyetin ve araştırmaların yenilenmesine gerekli daha uzun süreçler arasında gerginlik artıyor. Bilim ve toplum arasında ara birimleri, köprüleri nasıl inşa etmek gerekir?
Jean Michel Besnier: Teknolojik değişikliklerin düşünce alanını cezalandırmasından korkuyorum. Zaten, bilimleri sadece teknolojik yeniliklere bir dayanak olarak görmeye alışmaya başladık. Bir pazara sahip olabilecek ve toplumları zenginleştirecek nesneler üretmeyi sağlayan bir bağlamda temel araştırma hemen hemen yersiz görünüyor. İdeal teknolojik itkiyi belirginleştiren çılgın davranışa karşı bilimsel aklı harekete geçiren anlama isteğini uyarmak olacaktır. Ama bunu gerçekleştirmek için, yavaş bir bilim ve ateşli yarışma yerine sorumluluktan ve bir arada olmaktan kaygılı vatandaşların müdahalesini isteyerek yıkıcı olmayı engelleyemeyeceğimizi düşünüyorum.
Pierre Musso: Toplumlarımız zamansallıkla ilgili bir şok yaşıyorlar. Teknolojik yeniliğin hızı hep hızlı ama kullanımları daha yavaş ve bu tekniklerin toplumsal temsiliyeti daha da yavaş. Örneğin, 19. yüzyılda yaratılan Frankeştayn imgesiyle robot bilimi düşünüyoruz. Yenilik adına artan hızı ve buyruğa direnç göstermeliyiz ve yavaş (slow) bilimin hareketlerinin de gösterdiği gibi insan ritmine saygı göstermek için yavaşlatmalıyız. Demokrasi gibi bilimsel çalışmada tartışma, deneyim ve doğrulama gerektirir. Bilim ve demokrasi bilgisayarlar arasındaki değişimden daha yavaş ritimler gerektirir. Bilimler ve toplum arasındaki ara birimler okul ve eğitim (formasyon) ve televizyondan başlamak üzere medyanında içinde olduğu halkın anlayabileceğini sağlayacak tüm araçlardır. Bu aynı zamanda amatör derneklerin ve günlük yaşam uzmanlarının da işidir.
Marie Françoise Chevalier-Le Guyader: Karşılaştığı ya da kendine verdiği meydan okumalara sadece toplum yanıt verebilir. Bilimler buna katkıda bulunurlar ama hangi sorumlulukla nasıl işin içine girecektir? Çok sayıda tartışma yaratan soruda budur. BTİE’nin amaçlarından biri, toplum-bilim soruları çevresinde daha kolektif olan bir zekaya başvurmayı uyandırmaktır. Çıraklık ve bilimsel kültüre sahip çıkarak ve yararlanarak BTİE tartışmaları, oyuncuların oyununu, çözümlemeyi dinleyicilerine sunmayı ve güdümlü oyuncular olmaya hazırlanmalarını sağlar. Bilimsel tutumu diğer hukuki, iktisadi, diplomatik ya da gazetecilik tutumlarına eklemlemek karmaşıklığı anlamayı, başka tür çözümlemeyi ve durumlara egemen olmayı sağlar. Enstitü dinleyicilerinin ya da izleyenlerinin yükselttikleri ve yaydıkları değerler üzerine kuruludur: Bilgi ve eylem kültürü, sorgulama ve meraka yöneliş, tartışmaların başında konuları ele almak için görüşlerin çoğulculuğunu harekete geçirmek.
Büyük tekno-bilimsel seçimlere vatandaşları nasıl ortak edebiliriz? Bu konuda bir demokrasi mümkün müdür ve hangi biçimde?
M.F.C.Le Guyader: Demokrasi ve değerlerinin taşıdığı düşünce özellikle bilim ve teknolojinin gelişmesine göre sürekli yeniden icat edilmelidir. Yeniden inşa süreklidir, devam etmektedir ve bu BTİE’nin 10 .yılında yapılan sempozyumunda merkezindedir. Demokratik davranış biçimlerimizin ve cumhuriyetçi değerlerimizin bilim, teknoloji ve toplum arasındaki ilişkilere bağlı değişikliklere zorlukla uyum sağladığını söylemek zorundayız. Demokrasi kavramı eğitim kavramından ayrılamaz. Birincisi aydınlatılmış bir karar temelinde çalışır ve ikincisi bunu sağlar. Bilimsel bir vatandaşlık gelişmesi olmadan, demokrasi biçimsel ve kuramsal kalır. Tüm etkinlikler alanında yönetici yetiştirmek amacıyla BTİE kuruldu. 10. yaş günümüz nedeniyle birçok tanıklık bize ulaştı ve eski izleyenlerimiz dünyaları “birbirine bağlamak” ta daha iyi yetenekler elde ettiklerini, kamu tartışmalarını yürütmek için gerekli ara birimler inşa ettiklerini, kamu politikalarını öncelemeyi ve bunları katılmayı öğrendiklerini belirttiler. BTİE’nin dinleyici ve izleyici ağı, kendi ve o anki çıkarlarını aşan,bilim ve toplum sorunları temelinde harekete geçen ve geçebilen gerçek bir kişiler havuzudur.
J.M.Besnier: Kimileri buna teknik demokrasi diyorlar (Callon, Latour, Stengers, Barthes…). Belki de biraz acemice çünkü örneğin, demokratik süreçlerin teknikleşmesine, tartışmaların basitçe mühendisleşmesine çağrışım yaptığı söylenebilir. Ama araştırma politikalarımızın teknolojik seçimlerini yönlendirmeyi amaçlayan karar düzenlerinde sivil toplumun işin içine girmesini ifade edebilir. Böyle olursa daha doğru olur: Fransa’da tarım araştırmaları enstitüsünün yaptığı gibi araştırma programlarının uygulanmadan önce değerlendirilmesi, teknolojik seçimlerin öngörülebilir etkilerinin kamuda tartışılması, daha iyi yaşamanın etik sorusuna verilecek yanıtı amaçlayan danışmaların eğitimi, sadece risk ve yararları değerlendirmekle sınırlamayı amaçlayan uzmanları engelleyen bilisiz bilenlerin kanıtlarını dikkate almak gibi. Oy kullananların çoğunluğuyla bilimsel gerçeğe karar verilemediği gibi kanıt ve amaçların tartışılmasını varsayan eleştirisel rasyonalitenin ürünü olan bilgiyi unutamayız. Bu açıdan, demokrasi ve bilimin her ikisiyle de işi vardır. Mandarin (nüfuzlu aydın) ve teknokratların hoşuna gitmese de!
P.Muso: Artan riskler nedeniyle teknik seçimlerin berraklığındaki toplumsal titizlik yararlıdır. Teknoloji o kadar güçlendi ki önemli kararlar sadece uzman, teknokrat ve sanayici seçkinlerce anlaşılabilir. Teknolojilerin toplumsal kabul edilebilirliğinin gereği ve teknik ve bilimsel seçimlerin demokratikleşmesi isteği vardır, özellikle sağlık, enerji ve çevre alanında. Amaçları, beklenenleri, elverişlilikleri ve riskleri aydınlatmak için demokrasi bilim adamlarıyla diyalog içinde olan dernek ve birlikler aracılığıyla karşı bilgi alanlarını çoğaltmak zorundadır. Karşı bilgiye sahip karşı iktidarlar riskleri kolektif olarak değerlendirebilecek vatandaş bilimi geliştirebilirler. Böyle bir işbirliğini internet ve toplumsal ağlarda kolaylaştırmakta. Tartışmayı zenginleştirmek için, deneyimleri, çıraklıkları, tartışmaları ve forumları geliştirmek gerekir ve böylece yönelimleri tartışmak ve amaçları ve belirsizlikleri ortaya çıkarmak gerekir.
Bugün teknolojik yenilik teknobilim denen bilimi yönlendirmekte midir? Bu açıdan, sanayicilerin, düşünce kuruluşlarının ve lobilerin rolü nedir?
P.Muso: Gerçekten, teknobilim kendini kabul ettiriyor: Artık bilim ve tekniği ayırt etmek zor. Hatta bilimi tutup çeken teknolojidir. Çünkü araştırma karmaşık araç ve deneyimler gerektirir. Laboratuvarında çalışan araştırmacıdan ağ içinde çalışan uluslararası bilimsel siteye geçtik. Bunun tehlikesi de teknobilimsel gücün AR-GE alanında büyük olanaklara sahip küresel boyutta olan birkaç sanayicinin eline geçmesidir. Oysa araştırma kamu sektörü, üniversiteler ve sanayi arasında birçok işbirliğinin ve ve finansmanın sonucudur. Bu işbirliği kaçınılmazdır ama programların ve yönelimlerin tanımlanması dengeli olmalıdır örneğin temel araştırma ve uygulamalı araştırma ve disiplin ya da konular arasında. İşte politikanın rolü buradadır: Bu dengelerin ve bilimsel dünyanın bağımsızlığının kefili olmak.
M.F.C. Le Guyader: 10 ve 11 Haziran günleri düzenlediğimiz sempozyumda, Michelin ve Pierre Fabre şirketlerinin eski yöneticisi Didier Miraton tüm alanlarda temel araştırmanın aldığı inanılmaz hızın sanayiciler için olağanüstü ya da dramatik sonuçlar doğurduğunu açıklamıştır. Şirketlerin gerçeği değişmelidir ve temel araştırmanın yakınında yer almalıdır. Laboratuvarlarda 5 yıldan az bir sürede doğan düşüncelerle yaratılan özgirişimleri görüyoruz. Değişim hızı, tüm alanlarda daha etkili, daha bilgili diyalog ve tüm oyuncuların kendi aralarında birbirlerini daha iyi anlamalarını gerektiriyor. Kimi kez sert olan değişimler karşısında birçok sorumlunun refleksi kendi becerileri üzerine kapanmalarıdır ki bu da fazla karşılıklı etkileşimi olmayan örgütlerin içinde yetki depoları yaratmasıdır. Böyle olunca, toplumsal politik beklentilerin baştaki tartışması olanaksız hale geliyor. Kamu tartışmasını özgürleştirmek bir itki gerektirir ve toplumu değiştirmeye yardımcı olmak söz konusu olunca, yönetici duruma egemen olamama korkusuyla bunu yüceltmede zorluk çekmektedir.
J.M.Besnier: Gelişmek için yeniliğe oynayan bir toplumun sanayiciler nezdinde zorunlu ortakları olacağı açıktır. Şirketlerle işbirliği yapmak için üniversite laboratuvarlarına yapılan teşvik, doktora öğrencileri için burs ve vakıfların teşvikleri, kamu araştırmaları kurumlarının ya da eğitim kurumlarının yürütme ve yönetim konseylerinde büyük patronların yer alması, araştırma ajanslarının proje teklifleri, araştırma ajanslarının programlarında ekonomik sektörlerin varsayılan gereksinmelerine verilen dikkat, teknokentlerin yaratılması ve ulusal düzeyde belirlenen çıkarlarla bağlantılı etkinliklerin ayrılan platformlar içinde üniversitelerin birleştirilmesi… Tüm bunlar açıkça tekno ekonomik isteklere bilimin bağlanmasıdır ve en azından çıkar gütmeyen ideallerden uzun süre yararlanan bir mekanda pragmatik değerlerin egemen olmasıdır.
Fransa ve Avrupa’da araştırma politikaları ve finansmanı toplumsal karşı koymaların düzeyinde midir? İnsani ve toplumsal bilimler bunları aydınlatmak ve yanıt verebilmek için yeterli düzeyde teşvik edilmekte midirler?
J.M.Besnier: Geleceğin yatırımları (gelecek 10 yılda 55 milyar avro, galiba) bir devingenlik yarattı ve eğitim ve araştırma kurumlarının da bundan yararlanması tahmin ediliyor. Bu üstünlük politikası kimi kez bu kurumlara federatif amaçlı İdex, Labex ve diğer düzeneklerin zorunlu kıldığı yeniden yapılanmalarla pahalıya mal oluyor. Kimi araştırmacılar çalışma potansiyellerini ve bilim için zevklerini korumak amacıyla çıkar amaçlı tekliflere ya da vakıf finansmanlarına pek sıcak bakmıyorlar. Yavaş bilim korkusu yenilikçi büyüklük tutkusunu baltalıyor. İnsani ve toplumsal bilimler bunun dışında çünkü teşvik ve finansman konusunda pek iştahlı değillerdir. Araştırmacılar kendilerine beklenmedik bir yol açan teknobilimsel programların içine girdiler, ama aralarından birçoğu araştırmalarının araçsallaştırılmasından şimdiden nefret etmeye başladılar. Bakanlık koridorlarında ortalığı kırıp geçiren teknokratik sinirceden sonra sağlığa dönüş belki önümüzde.
P.Muso: Fransa araştırmaya GSMH’nın %2,3’ü ayırıyor. Kuzey Avrupa ülkelerinde bu oran %3,5. Oysa bu ekonomik ve toplumsal gelişmenin bir motoru. Araştırmanın finansmanı konusunda Fransa dünyada 12.sırada. Buna karşın, nitelikli bir araştırma söz konusudur ve bilimsel yayınlar konusunda dünya 6.sı ve Avrupa bröveleri konusunda ise 4. sıradadır. Kamu kredilerinin azaltılması koleketif bir intihar olacaktır. 6 milyar avro civarındaki araştırma vergi kredisi şimdilik sadece otuz kadar gruba yaramaktadır. Küçük ve orta ölçekte şirketlere yönlendirilmeli, doktora yapmış olanları ve güvensiz çalışanları bir araya getirmek için laboratuvarlara ödenek, destek verilmelidir. İnsani ve toplumsal bilimlere gelince, toplumun karşı koymalarını ve seçimlerini aydınlatmak ve giderek karmaşıklaşan dünyayı anlamaya gerekli disiplinlerarası yaklaşımları geliştirmek için önemlidirler. Bu karanlık zamanlarda gerçek aydınlatıcılar olan artistlere de bu yaklaşımın genişletilmesini de eklemeliyim.
[14 Mart 2016 tarihli L’Humanité gazetesindeki Fransızca orijinalinden İsmail Kılınç tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir.]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.