Aldığım cihazın/ürünün ömrü bu kadar yıl, bu bana yeter; tamir ettiririm; yedek parçası olmasa da yenisini alırım; mahkemeye veririm yerine bu tür ürünleri tasarlayıp piyasaya süren, üretirken emeği sömürüp hammaddeden doğal kaynaklara kadar her şeyi insafsızca, hiç tasa etmeden savurganlıkla kullanan sistemi sorgulamayacak mıyız? Televizyonlarda tanınmış aktörlerle yapılan kahve reklamını tanıyorsunuz; hani, şu kapsül kullanan […]
Aldığım cihazın/ürünün ömrü bu kadar yıl, bu bana yeter; tamir ettiririm; yedek parçası olmasa da yenisini alırım; mahkemeye veririm yerine bu tür ürünleri tasarlayıp piyasaya süren, üretirken emeği sömürüp hammaddeden doğal kaynaklara kadar her şeyi insafsızca, hiç tasa etmeden savurganlıkla kullanan sistemi sorgulamayacak mıyız?
Televizyonlarda tanınmış aktörlerle yapılan kahve reklamını tanıyorsunuz; hani, şu kapsül kullanan makineler. Peki ne kadar kapsül atılıyor çöpe biliyor musunuz? Hayır. Yılda 10 milyar kapsül kullanılıyor. Her 5 kapsülden biri yeniden kazanılıyor (geri dönüşüm) ve 4 tanesi çöpe gidiyor. 10 yıl önce böyle bir çöpümüz yoktu. Makinemiz de yoktu. Şimdi dünyada kişi başına bir kapsülü çöpe atıyoruz, yaklaşık 8 milyar. Küçük, pratik, birim fiyatı güya ucuz (ama kilo başına hesapladığınızda çok büyük bir kazık yediğinizin farkında değilsiniz) ve zamandan kazanıyorsunuz! Tıraş bıçağınızı kullanıp atıyorsunuz. Ne rahatlık! Bardaklar, tabaklar da öyle. Üstelik yıkama zorunluluğu yok. Kalemler, piller, çakmak, masa örtüleri ve daha sayacağımız birçok nesne. Bunlar kullan-at nesneleri.
Yazıcınız 2000 baskı yaptı ve artık size yanıt vermiyor. Kartuşları değiştirmeniz gerekli. “İçinde biraz daha var” demeyin ya da merdiven altı yerlerde doldurmayın. Çalışmaz. Yeni yazılım çıkmış, hızlı, başarımı yüksek. Ama sizin bilgisayarınız uyumlu değil. Vazgeçin eskisiyle idare edin ya da bilgisayarı değiştirin. Yeni bir bilgisayar oyunu çıkmış. Ama bilgisayarınızın belleği yeterli değil. Ne yapsak acaba? İşte kapitalizmin tuzağına düştünüz. Kullan-at malzeme kullandırıyor size ve programlı kullanımdan düşürme (PKD) tuzağındasınız (Planlı Kullanımdan Düşürme de denilebilir)(1). Amaç sizi tüketime bağımlı kılmak, daha fazla tüketmenizi sağlamak ve küçük, kullanışlı diye her yeri çöple doldururken kendi cebindeki kârı artırmak. Üretirken kazanmak, sonra çöpe attığınızdan kazanmak. Peki bu da neyin nesi? Aldığınız dayanıklı ya da dayanıksız bir ürün/mal belirli bir süre sonra kullanımdan düşecek, erken ölüm yani. Evet farkında değilsiniz. Tamir olanağı da pek yok. İsterseniz bir sorun. Yanıt şu olacak: “At kardeşim. Yenisini al.” Tamiri daha pahalı. Garantisi de bitmiş zaten. Bu da kapitalizmin bir başka tuzağı ama daha sinsi, akıllı, planlı ve programlı. Bu da programlı kullanımdan düşürme. Kısaca görmeye çalışalım.
Kullan-at nesneleri
Günlük yaşamımızın her alanında karşımızdalar. Kullanımı edimsel (pratik yani). Zaman kazandırıyor. İşin bitince yok jilet tak, yok mürekkep koy, yok ütüle, yok depozitosu, geri götür gibi sıkıntıları yok. Atıyorsun, o kadar. Fiyatı da uygun (Siz öyle sanıyorsunuz ama çok kazık yiyorsunuz. İsterseniz bir hesaplayın). Sistem sizin cebinizden daha fazla para almak için uygun bir yol bulmuş: Bu tür nesnelerin kullanım kolaylığını ön düzleme çıkararak ve kafanıza sokarak satın almanızı sağlıyor. Peki nereye gidiyor bu nesneler? Çöpe, çoğunlukla da doğaya. Kesici yani tehlikeli olan var, plastiği var. Doğa hazmedemiyor. Doğada yaşayanlar ölüyor. Doğa kirleniyor. Bunları siz düşünmüyorsunuz. Önemli olan kullan-at nesnesinin sizin işinizi görmesi. PKD ile nesneleri hemen atmıyorsunuz, sistem size ne zaman atmanızı emrediyor, kibarca söylüyor, söylemese de atmak zorunda bırakıyor.
Programlı Kullanımdan Düşürme
Kullan-at nesnelerinin bir adım ötesi de PKD. Peki nedir PKD? Nasıl ve hangi nedenlerle ortaya çıkmıştır? Ne tür PKD vardır? Olumlu ve olumsuz yanları ile bu tür nesnelere karşı tüketicinin nasıl korunması gerekir, hukuk yardımcı olabilir mi? Bunları görmeye çalışalım.
İnsan gereksinmeleri sınırsızdır ve ülke, insan, gelir durumu, teknoloji, gelenek, görenekler vb. birçok etmenin etkisi altında gelişirler. İnsanın temel gereksinmeleri vardır: Barınma, yeme-içme, sağlık, eğitim gibi. Bunların karşılanması içinde bir üretim yapılması gerekir. Gereksinmeler değiştikçe yeni teknolojilerle yeni üretimler sağlanır. Ancak kapitalist ekonomi gereksinmeden üretime değil, üretimden gereksinmeye gider, yani sistemi ters yüz eder. Sizin birtakım yeni gereksinmeleriniz olduğunu söyler, sizi ikna eder. Reklamla, promosyonla, pazarlama teknikleriyle (renk, ses, koku, tat gibi duyuları da duyusal pazarlama altında kullanarak) gereksiniminiz olmayan nesneleri sizin satın almanızı sağlar. Emeğin karşılığını vermeden sömürerek gelir dağılımını bozar, emek ve sermaye, zengin ve fakir arasındaki uçurum açılır, insanların büyük bir kısmı satın alamaz hale gelir. İşte o zaman aşırı üretim ve eksik tüketimden dolayı sistem bunalıma girer. Bu bunalımlar belirli aralıklarla ortaya çıkar ve sistem bunalımı aşmak için yeni yollar dener.
Özellikle elektrikli, elektronik ve dayanıklı, beyaz eşya konusunda PKD politikasını devreye sokar.
PKD kısaca “nesnelerin/ürünlerin/malların planlı ölümü ya da erken ölümüdür”. “Zamanlı ölümdür”. Sisteme özgü, tüketimin, tüketimciliğin silahlı koludur. Sizi biraz da zorla ikna eder. Dayanıklı eşyalar dayanıksız olmaya başlar. Bir başka deyişle “belirli bir kullanıcı için bir malı kullanımdan düşüren bir süreç olup ilgili mal ya moda değildir ya da artık kullanılamaz haldedir”. “Bir ürünün ömrünü ve kullanımını azaltmaya yönelik tekniklerin tümüdür”. Sözlük ise şöyle tanımlıyor (Larousse): “Maddi kullanımı sona ermeden bir donanım ya da malzemenin değerini kaybetmesi”. “Üreticilerin kasten/bilerek malların/metaların ömrünü süreli tutarak tüketicinin aynı ürünü yeniden almasını sağlamak”. “PKD bir iş stratejisi olup ürünün tasarımından itibaren kullanılamaz hale getirmektir”. Son bir tanım daha verelim: “Ürünlerin yenilenmesini hızlandırmak amacıyla ömürlerini azaltan tekniklerin tümü”. Size der ki; eskisini getir, yenisini al; tamire gerek yok, at, yenisini al der; yedek parçası kalmadı, yenisini al hemde daha ucuz der; yeşil ürün al, çevreyi koru der; modası geçti, artık bunu mu kullanıyorsun der; yenisini indirimli al, 15 gün içinde indirim var der; yeni ürünün garantisi daha uzun der. Artık arabanızdaki klima için artı para ödemeyeceksiniz, TV ekranınız o kadar geniş ki kendinizi sinemada hissedeceksiniz der. Hiç bıkmadan derde der. Beyninizi yıkar. Gördüğümüz gibi PKD’nin birçok türü ve tekniği var. Neden ve nasıl bir mal/ürün kullanımdan düşer?
PKD türleri
PKD’nin yedi türü vardır. Şimdi bunları örnekleriyle görelim.
1- Teknik/Teknolojik PKD:
Burada işlevsel bir hata/arıza söz konusu olup bu hata yüzünden cihaz çalışamaz hale gelir. Parça cihazdan sökülemez, tamir edilemez ya da bulunmaz. Dolayısıyla bir parça yüzünden cihazınız kullanımdan düşer. Cihaz bileşenleri bilerek yani programlı olarak ucuz bileşenlerden ya da dayanaksız bileşenlerden oluşacak şekilde tasarlanır. Tabii burada amacın ucuza üretmek mi yoksa ömrünü kısaltmak mı olduğunu anlamak zordur. Ama birkaç örnekle PKD olduğunu görmek olanaklıdır. 1924’de kurulan ünlü Phoebus karteli buna örnektir. Philips, Osram, General Electric gibi ampul üreticilerinin kurduğu kartel ürettikleri ampulün 2500 saatlik ömre sahip olması ve satışların istenilen düzeyde olmaması nedeniyle mühendisler uyarılmış ve ampul ömrü 1000 saate düşürülmüştür. Kartel 1500 saat dayanan ampul üreticilerine ceza vermiştir! LCD ya da plazma TV’nin kondansatörü ucuz malzemeden yapılır ve kısa sürede arızalanır. TV çalışmaz. Elma markalı telefonların (ilk modeller) pilleri sökülemez yani cihaza kaynaklıdır. Özel vidalar üretilir ve sadece yetkili bayide bulunur. Çamaşır makinelerinin tamburları artık makineyle bütünleşiktir ve çelik yerine plastikten yapılır. Yüksek sıcaklıkta zarar görebilir. Önceleri 10-20 yıl ömrü olan beyaz eşyalar artık 6-8-9 yıllık ömre sahiptirler. Bir ya da iki parçanın arızalanması ya da uzun ömürlü olmaması nedeniyle cihazınızın kullanım ömrü kısaltılır ve atar, yenisini alırsınız.
2-Uyumsuzluk ya da uyuşmazlık yoluyla PKD:
Yenilikler sürüyor, teknoloji ilerliyor denilerek alet ya da cihazınız yeni çıkan versiyonlarla uyumsuz hale gelir. Yazılım ve video oyunlarında bu tür PKD’i görebiliriz. Yeni yazılıma yeni donanım gerekir. Yani çıkan video oyunları için daha fazla bellek gerekir. Elmalı marka sadece kendi ürünlerini tüketmeye zorlar ve siz teknolojiye ayak uydurmak istiyorsanız yeni, uyumlu ve ileri teknolojili cihaz almak zorundasınız. Hayır, ben eskisini kullanırım diyorsanız yeni çıkan yazılım ya da oyunlardan mahrum kalacaksınız demektir.
3- Dolaylı PKD:
Teknik ya da teknolojik PKD’in uzantısıdır. Alet/cihaz bir parçaya bağımlıdır ve arızası nedeniyle çalışmaz. Tamir ettireyim derseniz ya yedek parçayı bulamazsınız ya da yedek parça artık üretilmiyordur. Elektrikli süpürgenizin kablosu kopar. Sökemezsiniz, tamir ettiremezsiniz. Yazıcı kartuşunu bulamazsınız çünkü yeni modeller çıkmıştır ve kartuş artık üretilmiyordur. Yedek parçayı bulabilirsiniz ama hem pahalıdır, hem de tamiratı pahalıdır. En iyisi yenisini almaktır. Zaten arada öyle çok fazlada fark yoktur. Aletlerin/cihazların ancak %44’nün tamirata gittiği saptanmıştır.
4-Bildirimli PKD:
Kullanıcıya ürünün/aletin/cihazın tümünün ya da bir bölümünün tamir edilmesi ya da değiştirilmesi bildirilir. Yazıcılar kartuşunuzu değiştirin diye sizi uyarır. Satıcıya başvurun diyebilir, yani yazılım yüklemelisin diye bildirimde bulunur. Kartuşun içinde hala mürekkep var demeniz yeterli değildir. Makine istediğini yapar, sizin istediğinizi değil. Renkli kartuş boşalmıştır, siyah kartuş doludur ama değiştirmeniz gerekir. Makinenin beynine öyle yazılmıştır. Cihaz ayrıca çok kibardır, sizi uyarır.
5-Zaman aşımıyla PKD:
Burada söz konusu gıda maddeleridir. Son Tüketim Tarihi (STT) sağlık ve güvenliği için zorunludur, yasal emirdir. Nasıl, nerede, hangi koşullarda saklanması ve hangi tarihten önce tüketilmesi yazılıdır ve tüketici buna göre davranmak zorundadır (Süt, et, balık, yoğurt gibi). Kimi kuru gıda maddelerinde, ilaçlarda ise Son Kullanma Tarihi (SKT) yazılması zorunludur ya da yasa gereğidir. Ama buradaki tarih daha çok bilgi amaçlıdır ve bu tarihten sonra tüketim yapılabilir. Ancak STT olsun, SKT olsun üreticiler bu tarihlerle oynarlar ve tüketimi hızlandırmak için tarihi öne çekerler.
6-Estetik /Öznel ya da Psikolojik PKD:
Bu tür PKD sıkça ve çoğu ürünler için kullanılır. Moda, reklam, promosyon, tüketici kredisi ile yeni ürünün nitelikleri, çekiciliği, size sağlayacağı kolaylık, zaman kazancı anlatılır da anlatılır. Ayrıca yeni versiyonda yenilikler vardır. Eskisinin modası geçmiştir. Siz hâlâ annenizin ya da babanızın markasını kullanıyorsunuzdur. Sadece elektronik değil, giyim eşyaları, arabalar, gözlükler, parfümler, saatler gibi tüm tüketim mallarıyla ilgilidir. Pazarlama teknikleri, tüketici kredileri devreye girer. “Sahip olma” arzusu körüklenir. Araba üreticileri size bugünün deyimiyle yeni “segment” yaratırlar. Araba piyasasını ucuz, değişik, çeşitli, çekici, yenilikçi modellerle bölerler. Artık “orta sınıfın” da arabası olabilir. Evde değil “rezidans”ta oturmanız gerekir. Yeni ürünü almakla yeni kimlik de alırsınız, farklılaşırsınız. İlk kullanım “aşkınız” geçince atarsınız.
7- Çevresel ya da Ekolojik PKD:
Son yılların modası haline gelen bu PKD’de çevreciler çevresel gerekçeler öne sürerek eski beyaz eşyalarınızı değiştirirseniz ve yeni “yeşil” ve “çevreci” ürünler alırsanız enerjiden önemli ölçüde tasarruf yapacağınız söylenir. 10 yıldan fazla yaşlı beyaz eşyalar daha verimli yeni beyaz eşyalarla değiştirilirse 5,7 milyar kW elektrik tasarrufu yapılacağı söylenir. Peki çöp olacak beyaz eşyalar için ne yapılacaktır? Yeniden kullanımı sağlanacak mıdır yoksa gelişmekte olan ülkelerin çöplerine mi yollanacaktır? Yoksa doğaya mı bırakılacaktır? İkinci olarak da yeni teknolojiler daha az hammadde, daha az enerji kullanarak verimliliği artırdığı söylenerek fiyatlarda indirime gidilir. Bu kez eskiler çöpe atılıp yeni ürünler alınınca satışlar artar ki amaç da budur, bu kez daha fazla hammmade ve enerjiyi gereksinim duyulur. Dizel motorlu araçlar içinde aynı mantık geçerlidir ve değiştirilmelerinde çevre kirliliği ve iklim değişikliği açısından yarar vardır. Hava kirliliğine neden oldukları nedense “son yıllarda” anlaşılmıştır.
PKD’nün kuramcıları, taraftarları ve karşıtları
ABD eski başkanlarından Eisenhower şöyle demiştir: “Ekonomiyi kurtarmak için satın almak gerek, herhangi bir şeyi, ne olursa olsun”. Gerekçe ekonomiyi kurtarmak, yani piyasayı, sermaye sahiplerini.
PKD ile bunalımların yakın ilişkisi vardır. Amaç düşmekte olan kâr oranını artırmak olduğu için ürünlerin kullanım süreleriyle oynamak ilginç/kârlı hale gelir. Yukarıda gördüğümüz gibi ilginç teknikler bulunur ve uygulanır. 1920-25’li yıllarda Phoebus karteli ampullerle oynar. Ford ve Chrysler gibi araba üreticileri satışları artırmak yani yeni arabaların alınmasını (eskilerin elden çıkarılması ve yeni araçlarla takas edilmesi) reklamlarla sürdürürler. 1932 yılında ünlü New York’lu emlakçı Bernard London ilk kez PKD deyimini kullanır. Büyük bunalıma son vermek için PKD adlı yazılar yazar. Ürünlerin belirli bir kullanım süresine sahip olmalarını, böylece yeni ürünlerin alınıp tüketileceğini, bunun da istihdam yaratacağı ve ekonomiye katkıları olacağını söyler. Kaos yerine yeni bir düzen getirmek, toplumsal savurganlığa son vermek ve kitlelerin yoğun işsizliğinin önüne geçmek amacıyla PKD’yi önerir. Aldous Huxley “Cesur Yeni Dünya” adlı romanında tam da bunu önerir: “Tamir etme, at”. 1940’lı yıllarda yine ünlü ABD firması Dupont naylon çoraplarla yenilik yaratır ama satışların düşmesinden sonra mühendislere emir verilir ve çorabın katkı maddesinde değişiklik yapılarak mor ötesi ışınlara karşı koruması azaltılır ve çoraplar yırtılmaya, sökülmeye başlar. Artık satışlardan memnundurlar. 1950’li yıllarda ünlü tasarımcı Brooks Stevens estetik PKD’i yaratır. Çalışan bir ürün, yeni ve çekici bir ürünle yer değiştirmelidir. Ünlü Kanadalı iktisatçı Kenneth Galbraith 1958 yıllarında PKD’yi ilk kez ifşa eder. Aynı yıllarda ABD’li iktisatçı, toplumbilimci, yazar Vance Packard “Gizli İkna” adlı eserinde psikolojik PKD ile tüketim toplumu ve aşırılıklarından söz eder. Teknik ve estetik PKD’nin farklarını vurgular. 1967 yıllarında tarihçi, filozof Lewis Mumford reklamlarla, “megatekniklerle” yani PKD ile desteklenen çılgın tüketimden söz eder. 2006 yılında Kanadalı yazar Gilles Slade yazdığı kitapla Amerika’da teknoloji ve PKD’yi ele alır ve 2004 yılında halen çalışmakta olan 315 milyon bilgisayarın çöpe gittiğini belirtir. 2012 yılında İsveç kökenli Fransız ekolojist Eva Joly PKD’nin yasaklanmasını savunur. 2012-2014 yılları arasında PKD üzerine 2953 makale yazılmış olup 1718 adedi İngilizce, 1188 adedi Fransızca’dır.
PKD’nin var olup olmadığı konusunda ayrılıklar vardır. Kimileri, yukarıda verdiğimiz örneklerde görüldüğü gibi PKD’nin tüketimi artırmak yani kâr oranlarını artırmak amacıyla üreticilerin bilerek uyguladığı bir strateji, politika olarak görüyorlar ve gerekli önlemlerin alınmasını istiyorlar. Kimileri ise bunu teknolojinin bir ilerlemesi olarak ölçek ekonomilerinde, üretkenlikte ortaya çıkan gelişmeler olarak ele alıyorlar. Şirketlerin kullanım ömrünü kısaltmakta bir yararları yoktur. Ürünler/cihazlar dayanıklı değillerse bu şirketin isteğiyle değil, ama rekabet, maliyet, fiyat düşürme, teknoloji, kullanım kolaylığıyla ilgili politikalardır. Tabii ki şirketler açıkça biz şu ürünü şu kadar süre bir kullanım ömrüyle sınırladık demez. PKD’yi “sıfır hata” için çalışan toplam niteliği artırmaya çalışan mühendis ve teknisyenlere hakaret olarak görürler. Özellikle estetik/psikolojik PKD konusunda biraz da tüketicileri suçlarlar. Değiştiren biz değil, tüketicilerdir. Biz onların isteklerini yerine getiriyoruz derler. Ürün ucuza üretiliyorsa, işlevsel ise, ömrü uzunsa ve tüketiciye yararlı ise bunu nasıl PKD’den ayırt edeceğiz? Tüketici karar verecek. Peki tüketiciyi kim, nasıl, hangi yollarla etkiliyor? Bunları da tartışmak gerekir. Ayrıca PKD’yi komplo teorisi olarak görenlerde vardır.
Tüketiciler ve dernekleri, çevreciler, büyüme karşıtları PKD’nin uygulandığı kanısında ve artık cihazların eskiden olduğu gibi uzun ömürlü olmadıklarını iddia ediyorlar. İnsan emeğine karşı yapılan saygısızlık olarak ele alıyorlar. Esnafı, küçük meslekleri yok etmektedir.Tamircilerin bilgi ve becerilerini ortadan kaldırır. Mülkiyet hakkının suistimalidir. Ayrıca çevre ve maliyet açısından eleştiriyorlar. Aşırı tüketimle atılan nesnelerin doğaya zarar verdiğini, yeniden kullanımının ve geri dönüşümünün sanıldığı kadar başarılı olmadığı, özellikle e-çöplerin gelişmekte olan ülkelere yolsuzlukla birlikte yasadışı olarak gittiği ve insanlara zarar verdiği ve sistemin bu yönden de (çöpleri değerlendirerek) kazançlı çıktığını ileri sürerler.
PKD’a karşı savunma ve önlemler
Öncelikle hukuk açısından ele almakta yarar var ki bu ayrı bir incelemenin konusu olabilir. PKD’ye karşı tüketiciler ne yapabilir? Her ülkenin ceza hukuku, borçlar hukuku ve tüketici yasalarına göz atmak gerekir. Uluslararası hukukta metin yok. Avrupa yasa, metin ya da direktifleri ise olaya dolaylı olarak bakıyor. Çevre ve çöp açısından olaya bakarak daha çok ürünlerin “ekotasarım” yani çevre dostu olarak yaratılmasını istiyor. İsterseniz “kibarca yapmayın” olarak anlayın ya da “uyarı” olarak ele alın. Hukuki açıdan PKD karşısında kusur, hile, aldatma, dolandırıcılık ilkeleri uygulanabilir mi? Üretici ürünü hakkında yanıltıcı sözler söylemiş midir? Nitelik konusunda suistimal var mıdır? Hileli işlem söz konusu mudur? Saklı kusur var mıdır? Yasaklanabilir mi ya da denetlenebilir mi ve eğer yapılırsa bunun ekonomik açıdan ne gibi sonuçlar doğuracağı hesaplanmış mıdır? Özellikle garanti açısından olaya bakılıyor ve sürelerinin uzatılması, yedek parça bulundurulması ve ucuza temini, güvenilirlik belgesi verilmesi, devlet güvencesi altında olması gibi konuların gözden geçirilmesi gerekliliği belirtiliyor. Tüketici ile üretici ve satıcı arasında yapılan garanti sözleşmelerinin bu açıdan incelenmesi gerekir. Tüketici birliklerinin daha etkin çalışmaları öneriliyor. Belçika 2012 yılında çıkardığı yasa ile PKD’ye karşı doğrudan mücadele etmeyi kararlaştırmıştır. Doğrudan yasak getirmese de uyarıda bulunarak çevre ve fiyatlar konusunda önlem alınmasını istiyor. Hollanda, Finlandiya, Fransa gibi ülkeler olaya çöp açısından (aşırı tüketim, çöp artışı, geri dönüşümlü ekotasarımlı ürün) ve garantiler açısından yaklaşarak PKD’ye karşı önlemler alıyorlar. Fransa’da 2015 yılında çıkan bir yasa ile PKD az çok suç olarak tanımlanıyor ama tüketicinin bunu ispatlaması gerekiyor. “Tasarımından itibaren bir malın/ürünün bilerek/isteyerek ömrünün azaltılarak kullanımını ekonomik model nedeniyle kısaltılması” olarak tanımlanan PKD’nin cezası 2 yıl hapis ve 30.000 avro para cezası. Kanıtlaması ne derece kolay ya da zor? Gerçekleşen olaylara göz atmak gerekir. Devlet destek ve önlemleriyle (vergi, ceza, teşvik) PKD’nin önüne geçebilir. Tüketicilerin satın almadan önce ürünler hakkında bilgi alması ve karşılaştırma yapması gerekir. Ürünü hemen atmayıp tamir ettirmesi ve bu yolla tamircilerin mesleklerini sürdürmelerine destek olmaları gerekir. Ürünü değiştirin, 2. el alın. Nesnenin sahibi olmayın,işlevlerinin kullanıcısı olun, kiralayın. Almaşık devrelere girip garantili ürünler isteyin. Dayanışmacı, paylaşımcı devrelerle PKD’ın önüne geçin. Bunlar tüketiciler için öğütler ve genelde de yönetmelik, yasalar bu yönde. Alma kardeşim, ömrü kısaysa da sızlanma yönünde.
Peki, PKD’i yapan ve uygulayanın hiç sorumluluğu yok mu? Tüketiciler tuzağa düşürülmüyor mu? Aldığım cihazın/ürünün ömrü bu kadar yıl, bu bana yeter; tamir ettiririm; yedek parçası olmasa da yenisini alırım; mahkemeye veririm yerine bu tür ürünleri tasarlayıp piyasaya süren, üretirken emeği sömürüp hammaddeden doğal kaynaklara kadar her şeyi insafsızca, hiç tasa etmeden savurganlıkla kullanan sistemi sorgulamayacak mıyız? Bu tuzağı bizi hazırlayanlara yanıtımız sadece artık bu ürünü kullanmamak mı olacak? Yoksa kendi üretim araçlarımızla kendi gereksinmelerimize yanıt verecek ürünleri biz mi üreteceğiz? “Herkesten yeteneğine göre, herkese gereksinmelerine göre” ürünler mi yaratmak zorundayız? Tuzaktan çıkmamız gerek. Şimdi aldığınız ve alacağınız nesne, ürün ve cihazlara yeniden bir de bu gözle bakın.
*
(1) PKD deyimi programlı Hızlı Tüketim olarak da geçiyor. Ancak hızlı tüketim sözcüğü uygun değil ve daha çok “fast food” için kullanılıyor. PKD için yabancı dillerde kullanılan “Obsolescence” sözcüğü kullanımdan düşürme, eskime anlamındadır ve tüketimle ilgisi yoktur ama sonuçta tüketimi hızlandıran tekniklerin tümünü anlatmaktadır.
Bu konuda iki kitap: Gilles Slade: Made to break;Technological Obsolescence in America, 2006, HUP; Serge Latouche:Bon pour la casse; Les déraisons de l’obsolescence programmée, 2012.
Diğer kaynaklar: Fikret Başkaya, Sendika10.org,31.5.2016;Lydie Tollemer, L’obsolescence programmée, Montpellier Üniversitesi, Master tezi, 2011-12, obs.prog.; consoglobe.com; fr.wikipedia; halteobsolescence.org; lefigaro.fr; europe-consommateurs.eu; controverse.mines-paristech.fr; e-rse.net;wedemain.fr; lactualité.com; owni.fr; futura-sciences.com; internaute.com; revuenouvelles.be; fr.novopress.info;
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.