çilem’e desteğimiz onunla aynı görüşte olduğumuz için değil, kadınlar olarak ortak bir sömürü ve ezilmeyi paylaştığımız ve onun bu baskıya karşı mücadelesinde yalnız bırakılmış ve kendisini korumak zorunda kaldıktan sonra bir kere daha mağdur edilmiş olması. yani onunla toplumsal kaderimiz ortak olduğu için dayanışma içindeyiz, aynı fikirde olduğumuz için değil
konuyu büyük ihtimalle biliyorsunuz ama bilmeyenler vardır diye kısaca özetleyeyim. hdp eş genel başkanı figen yüksekdağ’ın çilem’in evine yaptığı ziyaretin basına yansıması ardından o ve avukatının yaptığı açıklama infiale sebep oldu. aslında büyütülecek bir şey değil ama son yıllarda sola hâkim olan bir eğiliminin göstergesi olduğu ve bu eğilimi çok yanlış bulduğum için birkaç şey söylemek istiyorum.
kadınların kendilerine şiddet uygulayan erkekleri teammüden, tasarlayarak öldürmeleri yeni bir olgu değil, ancak bunun politik anlamının kavranması yeni. özsavunmanın kadınlara yönelik şiddetle mücadelenin tek, başat ya da en önemli yöntemi olduğunu düşünmüyorum. ancak bu kadınların yaptığı şey, her şeyden önce, erkeklerin elinde olan şiddet tekelini kırdığı için caydırıcılık da taşıyor ve çok önemli. nevin yıldırım’ın davası basına yansıdığında yine bu mecrada, nevin’in kadınların eşkıyası olduğunu yazmıştım. bundan kastım, kadınların özgürlüğü üzerine tek satır okumamış, belki ömrü boyunca hiç kitap okumamış olan ve sonraki süreçlerde de “dilsiz”, “sözsüz” olduğuna tanık olduğumuz nevin yıldırım’ın şiddet tekelini kırma konusunda öncü bir adım atmış ve bu adımıyla “gerilla”ya ilham verecek bir “eşkıya” olduğuydu.
çilem doğan, nevin’den farklı. eskilerin “belagati kuvvetli” dedikleri türden bir kadın, elleri kelepçeli götürülürken sarf ettiği “hep kadınlar mı ölecek” sözü, bin slogandan etkili, cezaevinden yazdığı mektuplar elden elde, dilden dile dolaştı, “kirpiğiniz yere düşmesin” sözü bir simge haline geldi. çilem ve onun kadın özgürlüğünü, şiddete karşı mücadeleyi sarih biçimde ifade edebilmesi, bana, yıllardır verilen mücadelenin, sözlerin en azından şehirli kadınlara ulaştığı, onların bilincini etkilediği yönünde bir ümit de verdi.
peki bu yüksekdağ demeci ne olacak
ancak çilem kendini, yaşadıklarını ve davasını bu şekilde başarılı bir biçimde ifade etmese de onunla dayanışmaya çalışırdık. çünkü çilem’e desteğimiz onunla aynı görüşte olduğumuz için değil, kadınlar olarak ortak bir sömürü ve ezilmeyi paylaştığımız ve onun bu baskıya karşı mücadelesinde yalnız bırakılmış ve kendisini korumak zorunda kaldıktan sonra bir kere daha mağdur edilmiş olması. yani onunla toplumsal kaderimiz ortak olduğu için dayanışma içindeyiz, aynı fikirde olduğumuz için değil.
çilem doğan, ihtimal ki kürt meselesinde, sınıf ilişkileri konusunda, çevre sorunları, lgbti+ hakları vb konularda çoğumuzun içine sinmeyen fikirlere sahiptir.
ama muhalefet, tıpatıp aynı şeyleri düşünen insanların dayanışması olarak mı tanımlanabilir? (kaldı ki, kürt meselesi, çevre sorunları ve lgbti+ haklarına hâkim, vegan ve belki şu an aklıma gelmeyen birçok “duyarlılık” sahibi olanların, emperyalizme düşünce sistemlerinde hiç yer vermedikleri gibi, burjuvazi ve emekçiler arasındaki ilişki konusunda kör ve sağır olduklarına, kapitalizmi bir tüketim ilişkisi olarak tanımladıklarına çok şahit oldum, sizler de olmuşsunuzdur. )
benzer tavrı soma’da akp’nin aldığı oy konusunda da gördük. şunu hatırlatmak istiyorum; “solcu” ya da “muhalif” bir duruşu değil, toplumsal bir dönüşümün parçası olmayı kasteder, o yüzden bu tanımları kitlelerin bilinç durumuyla ilgili eleştiride bulunan değil sorumluluk hisseden insanlar için kullanırız. egemenlerin elinde çok güçlü ideolojik aygıtlar var, herkes, hepimiz bu aygıtlara maruz kalıyoruz. o aygıtlar, her birimizin üzerinde kurulmuş olan egemenliğin bir parçası, onlara maruz kalmış olmak bizim “suçumuz” değil. o aygıtlara ve o aygıtların sözcülerine karşı tavrımızı, aynı aygıtların mağduru olanlara karşı takınmak en çok da egemenlerin işine gelir. bu yüzden muhalif’in, televizyondan başka bir kanaldan bilgilenmeye gücü yetmeyenlere eleştirisi de, “şunu diyemezsin çünkü şu anlama gelir,” tarzı hiza vermeler değil, derdini anlatmak olmalı.
biz, dünyanın her yerindeki, aynı şekilde ezilip sömürüldüğümüz insanlarla yani çoğunlukla, yani çoğunluk olarak, yüzde 1’e karşı yüzde 99 olarak, ortak kaderimizi değiştirmek üzere bir araya gelerek yeni bir dünya kuracağız; politik olarak en doğru söyleme sahip bir azınlık olarak değil.
keşke çilem’in evine, çok daha önce, hdp’nin seçim çalışması yapan bir grubu, bir sol partinin broşürü ya da en iyisi feministler konuk olsaydı. çünkü aslında en etkili politik çalışma, basına falan yansımayan faaliyetler, iki tarafın da birbirinden öğreneceği, kendi fikirlerimizin de sağlamasını yapacağımız yüz yüze sohbetler. çünkü hepimizin, her birimizin bütün ezilenlerden öğrenecekleri var. çilem bize çok şey öğretti, bunu hatırlamak da ona borcumuz olsun.