Tam üç yıl geçti. AKP’nin savaş politikası katliamlarının ilk halkası olan Reyhanlı Katliamı’na dair devletin sorumluluğuna ilişkin bilgiler sızıyor, aileler ve hukukçular davanın peşini bırakmıyor
11 Mayıs 2013 Reyhanlı Katliamı’nın ardından tam üç yıl geçti. AKP’nin savaş politikası olarak kullandığı katliamların ilk halkası olan Reyhanlı Katliamı’na dair devletin sorumluluğuna ilişkin bilgiler sızmaya devam ediyor. Aileler ve hukukçular davanın peşini bırakmıyor
Reyhanlı Katliamı’nın ardından üç yıl geçti. Reyhanlı’dan sonra, her biri iktidarın politik hedeflerine hizmet eden, Diyarbakır, Suruç, Ankara ve daha pek çok katliam, saldırı yaşandı. Bu katliamların aydınlatılması devletin savaş aygıtının nasıl işlediğinin; MİT, polis, yargı, devlet bürokrasisinin, özellikle sınırın her iki tarafına yayılan cihatçı çete ağları, kaçakçılık ağlarıyla nasıl bir bütünleşme içerisinde olduğunun aydınlatılması anlamına geliyor.
Bu nedenle, Reyhanlı Katliamı davalarının, siyasi sorumlulara yönelmesi gerekiyor. “53 Sünni vatandaşımız şehit edildi” diyerek mezhepçi siyasetini katliamlar üzerinden kurduğunu ilan eden Erdoğan bu sorumluların başında geliyor. “…4 tane adam gönderirim, 8 füze attırırım” diyen MİT müsteşarı Hakan Fidan, Hatay Valisi iken katliam sonrası terfi edip Diyarbakır, Suruç, Ankara katliamlarına rağmen Emniyet Genel Müdürlüğü görevini sürdüren Celallettin Lekesiz de katliamın bürokrasideki sorumlularından.
Eski özel yetkili savcı Özcan Şişman bu savaş aygıtının parçasıyken, egemenler arası çatışma sonucunda, bugün kendisi yargılanmaya başladı bile. Elbette Hatay’dan Kilis’e, Antep’ten Urfa’ya MİT güdümündeki kontra çete grupları da bu sürecin dışında değil.
Reyhanlı Katliamı’nda yargı mekanizmaları bugüne kadar, katliamın üstünü örtmek üzere işletilirken, ailenin ve biz hukukçuların ısrarlı takibi buna izin vermiyor. Soruşturmada sürekli yeni bilgiler açığa çıkarken yargılama kamu görevlilerine doğru genişliyor.
Polisler hakkında açılan iki dava birleşti
Katliamdan 6 ay sonra Özcan Şişman tarafından düzenlenen iddianamede katliamda kullanılacak patlayıcı yüklü iki aracın markası, rengi ve plakası, kim adına tescil edildiğinin bilinmesine, sanıkların takibine rağmen gerçekleşen katliamla ilgili polisin, MİT’in sorumluluğuna değinilmiyordu.
Polisin, MİT’in, Savcılığın, Valiliğin birbirini kollayan ortaklığı, iktidar içi çatışmanın derinleşmesiyle bozuldu. Özcan Şişman ve emniyet yetkilileri hakkında soruşturma izinleri MİT TIR’larının durdurulmasından sonra hızlandı.
Bugün kamu görevlileriyle ilgili süren davalara baktığımızda; katliamdan bir buçuk yıl sonra, polisler hakkında görevi kötüye kullanma suçlamasıyla açılan ilk dava ve “derinleştirilen” soruşturma sonucunda aynı suçlamayla açılan, sanıkları aynı olan ikinci dava 28 Nisan’da birleşti.
Davada polisler hakkındaki iddia, MİT’in 10 Mayıs 2013 tarihinde Hatay Emniyet Müdürlüğü’ne teslim ettiği, katliamın ayrıntılarına dair bilgi içeren ihbarla ilgili gerekli çalışmaları yürütmeyerek ve MİT ihbarı olmasaydı dahi Hatay gibi kritik bir bölgede görevlerinin gereğini yerine getirmeyerek görevi kötüye kullandıkları suçlamasıyla sınırlı tutuluyor. Ancak devletin sorumluluğuna dair sızan bilgiler ve açılan davalar, bu davaları takibimiz sayesinde katliamın aydınlatılmasına seferber ediyor ve polislerin sorumluluğunun ihmal ile sınırlı olamayacağı gündeme geliyor.
Vali ve MİT yetkililerine de sıra gelecek
Birleşen davada eski Hatay İl Emniyet Müdürü, Hatay Terörle Mücadele Şube Müdürü ve Müdür Yardımcısı, Hatay İstihbarat Şube Müdürü ve Reyhanlı İlçe Emniyet Müdürü yargılanıyor. Özcan Şişman hakkında HSYK tarafından başlatılan inceleme devam ediyor.
Bir de henüz yargılanmayanlar var. Hatay eski Valisi, şimdiki Emniyet Genel Müdürü Celallettin Lekesiz’in katliamla ilgili 8 Mayıs 2013 tarihli ihbardan katliamdan bir gün önce (10 Mayıs) yapılan asayiş toplantısında haberdar olduğu bilinmesine rağmen, ihbarın değerlendirilmesi konusunda gereğini yerine getirmediği gerekçesiyle başlatılmış herhangi bir soruşturma yok.
İhmal değil kasten öldürme
Katliamın gerçekleşeceğinden önceden haberdar olan, görev, yetki ve konumları gereği cinayeti önleme yükümlülüğü bulunan kamu görevlilerinin bu suçun ortağı olduğu açık. Kamu görevlilerinin eylemlerinin, katliamı bilmelerine rağmen, iktidarın Ortadoğu siyasetinin gereği olarak engellememekle sınırlı olduğu düşünülse dahi, suçlarının basit bir ihmal olmadığı açık.
Bu nedenle, polisler hakkında görevi kötüye kullanma suçlamasıyla devam eden davanın, Ankara’da görülmekte olan ana dava ile birleştirilmesi talebimizi son iki duruşmada yineledik. Polislerin ana katliam davasında yargılanması devletin savaş aygıtının açığa çıkarılmasının bir adımı olacak. Bugün, Ankara Katliamı’nın da tıpkı Reyhanlı gibi, pek çok ihbara rağmen, göz göre göre gerçekleştiğine dair bilgiler açığa çıkarken katliam davalarında izlenecek çizgi birbirine örnek oluşturacak.
* Halkevleri Hukuk Dairesi
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.